Mustafa Kaplan Kişisel Web
Sonra bildiğin bütün suçları yüklüyorsun omzuna,sanki bir tek o masum bu oyunda.Oysa unutma!En az senin kadar yanmalı bu aşkın cehenneminde o da....

Bütün Şiirleri

Hoşçakal yağmurun perdesini çektim üstüme her iklimin çırpınışı sana geriye dönük ardı tozlu ne varsa ne eski bir resim ne de hatıra artık ne kadar kalmışsam aklında büyülü bir dilek tut avuçlarında ve azad et gitsin balkonunda yeşeren sardunyaların kokusunda çırpınışlarımın altında yatan bir gizem belki hayat sıkıyor canımı can çekişiyorum ölmek üzereyim veyahut koskocaman bir hiçim sadece yaşamak için yaşayan biride olabilirim önemi varmı? tufanlar dinmezken beynimde bir kere olsun susmazken şarkılar bulutlu siyah havalar ve sonbahar işte sana ölmek için birkaç güzel bahane takribi menzili sana kadar hayallerimin rüzgarsız bir havada trafik ışıklarını katmazsak araya on dakikada dizinin dibindeyim kaldı ki bir gel lafını işitse kalbim bilmem belkide o an... ama illaki susacaksan sus mevsimler sarı sonbaharı vursun saat misali bir yaprak düşsün solup dalından beni hatırla bir mezarlık mateminde uyuşsun biraz ellerin gözlerin dolsun bir ürperti sarsın içini korkma ölmezsin sadece biraz hüzün çöktü sol omzuna nasıl olsa geçecek bilirim dinecek bu fırtına da tıpkı eskisi gibi eskitip gittiklerin ve eskiyip bittiklerin gibi... Pırlanta Kolye belki bir pırlanta kolye olmak vardı göğsünde salıncak kurup omuzlarına sallanmak doya doya teninin kokusuyla sarhoş olmak bir meczup edasıyla terini yudumlamak susayınca maviliğinden kana kana birlikte uyumak sonra,ki damarlarıma bile gem vuruyorken bu hayal dünyanın en güzel bestesini duymak sürekli senden yani sesini ses tellerindeki zarifliği ve beni benden alan o eşsiz ahengi konuşamamak belki seninle ama ayrılmamak hiçbir zaman yanından bir bütün olmak kısacası kenetlenmek hiç kopmayacasına direnmek herşeye zamana ölüme ve tüm kötülüklere ağladığında gözyaşların üzerime serpilir belki koşarım kaçırmamak için hiçbir zerresini tıpkı çocukların ağızlarıyla kar tanelerini yakalamaya çalıştıkları gibi olur da tutamazsam eğer süzülür kirpiklerinden yaşlar bir yol bulur akar yüzünün kıvrımlarından ve yakar dudaklarını canın acır biraz mutlu olduğun bir an alırsın belki beni avuçlarının içine ellerinde olmak ürkek bir serçe heyecanıyla parmak uçlarına sarılmak senden habersiz ve dokunmak sürekli sana bir parçan olmak nasıl anlatsam dünyamdaki cennetimsin işte benim... belki bir pırlanta kolye olmak vardı göğsünde salıncak kurup omuzlarına sallanmak doya doya teninin kokusuyla sarhoş olmak bir meczup edasıyla ve terini yudumlamak susayınca maviliğinden kana kana Metro İstasyonları rayından çıkmış metro istasyonları bir tutam hüzün serpiştirir ömrüme boş bavullar kadar anlamsızım hiçbir zaman tam olarak bölünmemiş kalbim aşka hep kalan vermiş acıya ve hüsrana belki biraz sıradan olabilseydik herkes gibi işte normal sevgililer ne yapıyorsa aynısı sinemaya gider parklarda dolaşır elele tutuşup gizli gizli öpüşürdük otobüs duraklarında keşke onlar gibi bile olmayı başarabilseydik tüm sıradışı ufuklarda kaybetmeseydik birbirimizi değseydi bir kez olsun ellerim ellerine belki durardı ansızın gözlerinde zaman yapıştırırdım kanayan tüm yaralarımı saçlarınla resimsiz bir tabloyum artık renklerimi teninin derin okyanusunda kaybettim... bilmem... adını sen koy tüm bunların keşke bilseydin hislerimi bilebilseydin sensiz hallerimi belki umuttan bir uçurtma çekerdi bizi gökyüzüne bulutların arasında yaşardık birlikte tüm mistik temalar örterdi üstümüzü afrodit çakılırdı burnun kıyısından yeryüzüne en sevdiğin o şarkıyı ezberletirdi dudakların bana dudaklarıma vura vura... bilmem... belki de bir masal kahramanıydın sadece çocukken duyup benimsediğim o pamuk prenses hani bugün gitsen bu şehirden ne kalır ki avuçlarımda bir tutam umuttan başka şimdi sormalı mı sana sen ve benden bir biz yaratabilirmiyiz halâ... Bence Yengeç ...çünkü bize en uzak şey ellerimiz kalem tutmayı bile öğrenememişken bizi oluşturabilecek her temayı çizmeye kalkışmak hani o bakıp bakıp göremediğimiz bir rüzgar kadar ürkek bir masum öpücük tadında sevimli acemi bir çapkın korkaklığında sıcak ne kadar karamsar ki içimiz kimsesizken sevişmelerimiz sağır ve ürkek ve kör ve tuzsuz bir kördüğüm belki biraz gözyaşı lazım bize o kadar denizsiz ki gözlerimiz kirpiklerimizin ihtiyacı var biraz serinlemeye... saç diplerinde ne saklıyorsun düşünce diye parmak uçlarında kimden kalma sıcaklık ve dudakların neden nemli bu kadar yoksa sende mi aldattın kendim gibi beni pardon bayan küçük bir yanlışlık oldu galiba ki ben ne zaman hangi kadını görsem dağınık saçlı okyanus bakışlı nemli dudakları ve ürkek elleri olan o zannederim hala bir çeşit çarpılma hali benimkisi geçiyor arada özellikle rakının dördüncü dublesinden sonra dünya yansa kimin umrunda çok hoş ama bazende nahoş hayat siz hiç umuttan gemi yapıp gözyaşlarınızla yüzdürdünüz mü hadi gidelim kalbim yeni bir ufka daha buralarda da kalmamış aşkın zerresi belki bulamayacağız hiçbir zaman aradığımızı ama olsun bulduğumuzu zannedip oyalanmaktan iyidir oysa gerçeği bilip birgün olurda buluruz ümidiyle ölüp gitmek... Dar gelmiş bu kente sevdalar öznesi satır aralarında yitirilmiş faili meçhul bir yalnızlık şarkısıyım hiç bir dudağa yakışmayacak kadar çirkin hiç bir ezbere sığmayacak kadar uzun şimdi ayrılık senfonisini mırıldanıyor martıların kanatları hüzünlü bulutlar sarmış masmavi gökyüzünü dar gelmiş bu kente sevdalar eski hüznü yok kaldırımların ve telli çalı süpürgeleriyle gezmiyor artık çöpçüler yollar çoktan kaplanmış simsiyah asfaltlarla her yağmurun ardı toprak kokmuyor artık bu kentte asfalt kokularıyla uyuşturulmuş benlikler ve çoktan terk etmiş leylekler bacaları artık bacalardan dumanda savrulmuyor gökyüzüne sahil boyunca uzanmıyor simitçiler elma şekeri ve balon satıcıları da gitmiş sessizce yokken eski tadı hiçbir şeyin sevdalarda silinmiş yavaş yavaş öyle ki ne vakit bir aşk düşünsem kenetleyip birbirine parmak uçlarımı hep bir bilinmezliğin içinde kayboluyor sözcüklerim dar gelmiş bu kente sevdalar oysa rüzgar bir tek saçlarına değdiği için eşsizdi bende ve yağmurlar kirpiklerinden süzüldüğü için bu kadar tatlı kaldı ki ben hiç bir vaktin bekçiliğini yapmadım bu denli heyecanlı titrerken dizlerim dilimde tek bir dua belki çıkardın karşıma en olmadık bir anda kalbim annesini kaybettiğinden beri öksüz bir çocuğum satır aralarında bu ilk vaktinden önce filizlenmiş bir kuru gül bu sert esen rüzgarların habercisi bu tenin gizemi karşısında diz çöküp eğilmiş köle bu ben bu sen ve bu varlığını gözyaşlarında kaybetmiş biz... Ölüm söndürdük tüm kor dikenleri ellerimizde buzdan bir gemicik tam ortasından böl hüzünlerini yarısını at denize yarısını ver bana hangi yöne eserse rüzgar oraya gizleriz mutlulukları ayın şavkından sönük geceden kara isli bir gelincik şakaklarımdaki yakamoz dışarısı pembe bir ölüm saklan içimdeki maviliğe gül kurusu ve sayfalar gözyaşları hatıralar ne gelirse gelsin senden dışarısı pembe bir ölüm yosunlarım var sana sakladığım ömrümün yeşilliklerinden arta kalan kafiyesiz cümlelerim hasmımda hısmımda sensin benim aylak aylak adımladığım arnavut kaldırımları geceden kalma ama hala geceden kalma en siyahta paramparça olmuş iskeleler yırtık yelkenler dümeni kayıp bir mavi gemi dur/ yaşam otuz dört kilometre geride adımlarımın takribi menzili yirmi biri anca zorluyor şartlar ağır yağmur/fırtına ve rüzgar erimiş asfalt baş döndüren mazotumsu koku ölümü sezdiren keş bir iskelet levhası çölleşmiş toprak dikenler atsız at arabaları yerli çingeneler ve ölüm... ve ben çemberin tam ortasında gökte dolunay kulaklarımda vahşi bir uluma kurt kapanı akbabalar azrail zifiri bir çıkmaz kördüğüm ve ölüm... karamsarlık çünkü okyanus mavisidir hayat bulutsal muhteşem bir yeşil ırmaksızlık büyütüyorsun saç diplerinde uçurum sarmaşıkları sarkıyor kirpiklerinden salkım salkım sallanıyor vücudun gözümün önünde yapma bu kadar zaten kaptırmışım aklımı fiziğinin derinliklerine birde sen vurma böyle dibine dibine hiç gitme sen hiç gitmesen bir yanım paramparça diğeri ışıksız gölgesiz harap yarına kadar varım ne düne ne de bugüne minnettarım yarında dünü gördüğümden beri tümden yanık öykülerim gecelerim asi bir siyah tüm tonlarını yaşadım renksizliğin en dibine demir attım çoğu zaman ıssızdı orası sessiz büyülü insanın nutkundan tutup bırakmayan bir bilmece öyle çok yalnız kaldım ki benden bile uzakta boyutsuzluğun en ucunda kimsesizdim kendime bile hiç gitme sen hiç gitmesen belki bir uçurtma oluruz birlikte hatta sandal maviliğin içinde kara elmas karası günlerim gülmeyi unutalı çok oldu asık bir ifadeyi ezberlettiğim günden beri kimsesiz çocuklara aksiyim huysuzum ve ben hala o kimsenin uğramadığı yokluğunda yosun tutmuş aciz ve bir o kadar günahkar loş içi bir hayli boş kayıp benliğimin peşindeyim Hayat ..Sonra yavaş yavaş anlamını yitirir şarkılar.Ne zaman dinlediğinizde canınız daha az yanar,işte o zaman normalleşme evresine girmişsinizdir.Denemesi basit,açın ikinizin de en çok sevdiği şarkıyı,bir sigara yakıp kulak verin iyice.Eğer nakaratına halâ eşlik ediyorsanız,ama bu defa tek başınıza,sigaranın dumanı boğuyorsa sizi,gözleriniz ağlamaklı oluyor,ürperiyorsanız usulca ne yazık ki başındasınız ayrılık safhasının.Renkli bir tabloda her şey size siyah gelebilir böyle anlarda,bu aslında gidenin tüm renklerinizi çaldığı anlamına gelmez.Aldanmayın sakın!Karanlığı hayal edin hemen,hani vardır ya acil durumda yapılması gereken kritik müdahaleler işte aynen öyle.Nasıl ilk anlarda herşeyin siyah olduğunu düşünün,sonra yavaş yavaş gözlerinizin alıştığını ve eskisi gibi karanlık olmadığının farkına varın.Ama sokak lambalarını çıkarın aradan,trafik ışıklarını ve otomobil farlarınıda.Evlerin pencerelerinden yansıyan loş ışığıda gözardı edin,farzedin ki en ıssız yerdesiniz,tıpkı kendi içinizdeki boşluk gibi.Zaman bazen en güzel ilaçtır insanda,sarılabileceği tek avuntu.Çünkü öyle kutsal bir görevi misyon edinmiştir ki kendine,alıştırmak...evet alıştırmak.Zamanla alışırsınız herşeye,bir yoklama yaparsanız eğer zihninizde hak verirsiniz bana.Nelere alışmamışsınızdır ki.Biten hergün bir miktar unutkanlık aşılar size,öyle bir anda yapılabilecek birşey değildir elbet.Ama zamanla alışmaya da alışırsınız,tıpkı yaşamaya bile olduğu gibi.... Camgöz limanı camgöz limanında donarken yalnızlığım kanıyor bulutlar her yer kırmızı bembeyaz bir gökyüzü saklı avuçlarımda nerde o eski günler eski sevinçler düne dair hapsettiğim ne kadar tatlı hatıra varsa aklımda bazen bir iç çekiş bazende tebessüm olup canlanıyor göz kapaklarımda belki herşey yalan şu anda birlikte olduğumuz gibi ne kadar boyutsuzluk varsa toplayın alayını atın bir karmaşanın içine o kadar yalandan sonra elbet biraz gerçek gerçekleşir hala basireti kördüğüm olmuş besmelesiz başlanılan bir hayat yıldızların en sönüğü yaprakların en ölüsü bir baykuş kadar uğursuz dün kadar geçmiş kıyamet kadar karmaşada hoş belki hiç yaşamadık yalandı herşey buğusunda kezzap barındıran nefesin ellerin ve tenin çok geç kalmış olsakta camgöz limanındayım ben hala olurda dönüp gelirsen bir eylül akşamında aklım zaten hep seni düşünmekle meşgul gelen her gemide sen gidende ben gelende sen gidende ben... denizsel yoksunluk mesela sen ben olsan bir müddet aşka aşık olsak birlikte ben sen olsam hiç uğramasam sendeki bana aklımı kapsa bir martı bulutsuzluk özlemi sarsa içimizi uzaklardan bir şarkı seçsen benim için içinde ayrılık sözcüğü olmayan turfanda yakalasak aşkı eteklerin tutuşsa sevdayla seni beni atıp bir köşeye biz olsak biz ikimiz belki çok uzaklardaydı aradığımız mutluluklar dağların zirvesinde bir yonca okyanusların dibinde deniz kızı belki çoktan kaçırdık biz o trenleri bize kalan boş istasyon kalabalıklarıydı anca gözyaşlarıyla ıslanmış raylar koskocaman bir hiç ve bilinmezlik yağmurun tadını bilir misin sen hiç değdi mi kirpiklerine damlalar süzülüp yüzünün kıvrımlarından döküldü mü arnavut kaldırımlarının üzerine veya ıslandı mı saçların üşüdün mü hiç ıslak ıslak rüzgara bile küfrettiğin oldu mu gizliden olur da birgün aklına gelirsem çık pencereye saçakların altını yokla o deniz gözlerinle belkide bir tutam hüzündü yaşam diye serpiştirilen ömrümüze artık neyse ne önemi yok daha büyük sorunlarım var benim yüzmeyi öğrenemeyecek kadar beceriksizim ben halâ gözbebeklerinin içindeki okyanusta Bir çeşit çözümleme Duygusal bir karmaşa yumağı olarak biz insanlar,birçok şeyden hoşlanırız.Geceden,güneşten,elmadan,uyumaktan ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz milyonlarca şeyden... Ama bazıları vardır ki sevmenin en ağır halini yükler sırtımıza.Elmayla veya yürümekle aynı durum değildir bu.Yapabileceğinizin çok ötesine geçersiniz bazen,uçmak istersiniz mesela o çağırdığında.Veya zamanı durdurmak onunlayken,hiç ayrılmamak,hatta bir bütün olmak,vesaire...İyi ki vardır onlar,iyi ki tanımışsınızdır,onsuz bir hayatı düşünemezsiniz.Onu çıkardığınızda öyle korkunç bir boşluk oluşur ki zihninizde,hiç bir şeyle dolduramazsınız yerini.İşte bu yüzden her ayrılık,içki masalarında halledilmeye çalışılır.Geçici olduğunu bilir,ama bazen unutmak ister insan,bir saniyede olsa her şeyi...Peki ama neden yapar bunu hiç düşündünüz mü?Yorganı çekip üstünüze,hıçkırıklarınızın yankısını duymadıysanız gürültülü bir gecede,biraz zor,anlayamazsınız...Her ayrılık az yada çok yaralar kalbi,peki ama neden seçer insan ayrılığı?Bazen elde olmayan nedenler vardır,çoğu zaman terkeden değil terkedilen olursunuz.İşte bunun ağırlığı daha da fazladır,elinizden gelen hiç bir şey yoktur.O gitmiştir, her şeyiniz,eliniz,kolunuz,yaşama nedeniniz.Üstelik siz hazır değilken böyle bir kaosa,usulca kapatmıştır kapıyı.Ne kadar uğraşsanız da,aralayamazsınız bir daha.Nefesiniz kesilir,göğsünüz daralır, bir şeyler düğümlenir boğazınıza.Öyle çok acı çekersiniz ki,zannedersiniz dünyanın tüm günahlarını siz işlemişsiniz.Oysa sadece sevmişsinizdir,hemde en masum duygularla.Bir cinsiyet ayrımının çok ötesinde,bir kişilik farkıdır bu.Bazen insan taklidi yapanları koyarsınız hayatınızın tam odak noktasına,şımartırsınız bir bakıma.Sizin pencerenizden bakıldığında ise,azdır bile tüm bunlar.O daha fazlasını hakediyordur,o her şeydir...Aşk öyle bir duygudur ki,kapatır insanın gözünü,göremezsiniz hiç bir zaman gerçekleri,kör olursunuz.O ne söylerse doğrudur,ne yaparsa kabul...Herkes ondan kötüdür bir bakıma,o en iyidir,en mükemmel ve en harika.Oysa farkı yoktur onunda diğerlerinden,herkese eşit paylaşılmıştır rol,bu hayat denen senaryoda.Tek farkı vardır,diğerlerinin beceriksizliği,farkettirmişlerdir art niyetlerini onlar,bu kadar..O daha profesyoneldir,daha etkili oynayabilir oyununu.Bir gün bir bakmışsınız ki tercih edilen olmuşsunuz bir başkasına,eski bir gazete kağıdı gibi buruşturulup köşeye atılmış hissi uyandırabilir bu sizde.Dedim ya aşkın gözü kördür diye,göremezsiniz hala onun tüm siyahlarını.O bembeyaz bir düştür sizde,yakıştıramazsınız ona siyahı.Hatayı kendinizde ararsınız hep,ne yaptım da onu seçti diye paralarsınız kendinizi.Sorunsa sadece ondadır,gitmek istemiştir ve gitmiştir.Baktınız olmuyor mu halâ,bırakın ipin ucunu,inceldiği yerden kopar elbet.Giden kim olursa olsun,aklınızdan çıkarmayın ki her zaman giden değil kalandır asıl kazanan,ve asla unutmayın limanda kalanı değil,çekip gideni vurur fırtına... Bazı Kadınlar Vardır Unutulmaz Hani bazı kadınlar vardır,okyanus gibi aynı.Bilirsiniz işte,hayatınızın bir dönemini mutlaka aydınlatmıştır bakışları.Düşünün bakalım,yok mu hafızanıza kazınmış bir siluet?Mutlaka vardır...Kaldı ki böyle kadınları unutmak;öyle kolay kolay,bir anda yapabileceğiniz faaliyet değildir.Zaman alır...Ve en önemlisi tam olarak geçmez.Bundaki en büyük etkense,genelde kalbinizi unutmak için tam olarak ikna edememiş olmanızdır.Aklınız her ne kadar istese de,bütün mantıklı sonuçları sunsa da önünüze,kalbiniz hiç birini dikkate almaz.Sonuç olarak unutamazsınız...Sadece aklınıza geldiğinde,biraz daha az yakar canınız o kadar.Kimi çok geç farkına varır,yaşarken değilde sonradan anlar mutluluğun değerini.Belki içgüdüsel olarak,genimizde var biraz nankörlük.Neden hiç bir zaman elimizdekiyle mutlu olmayız da,kaçan balık büyük olur düşüncesiyle hareket ederiz?Yada hep tercih ederiz bazı şeyleri,bazılarına.Neden insan aynı anda bir tek şeyle yetinmeyi bilmez?Hep daha iyisini arar,daha mükemmelin peşinden koşar?Elimizdekilerle yetinmeyi bilmiyoruz,birgün bir bakıyoruz ki onları da kaybetmişiz.Sonrası mı?Basit işte,ahlar vahlar,ağlamalar,sızlanmalar boş feryatlar.Oysa tutmayı becerebilsek mutluluğu avcumuzdayken,kaçırmasak bir kuş gibi,emin olun daha farklı olabilir,farkına varabilsek zamanında gerçeklerin,çok daha mutlu olabiliriz.Yapısı gereği insan bir karmaşa yumağı,mutlu olmayı beceremez asla.Gelgitler,çalkantılar,ve hep aklınızı meşgul eden düşünceler,dönüp durur etrafınızda.Birgün farkedersiniz ki tüm bu oyalamalar kapatmış gözünüzü,göremez olmuşsunuz yeşili,maviyi,sarıyı,turuncuyu... İşte öyle bir karmaşada belirir o kadınlar,içinde bulunduğunuz durumdan nasıl çıkacağınızı bile kavrayamadan,tutar ellerinizden,açar önünüzü.Ve siz böyle bir fedakarlığın farkında bile olmazsınız çoğu zaman,ne zamandır görmeyi unuttuğunuz güzellikleri,aslında ona borçlu olduğunuz çıkar aklınızdan.Onun sayesinde sevdiğiniz her şeyden,denizden,güneşten,bir erik tanesinden,onu çıkarırsınız yavaş yavaş...Bir nankörlük masalının kahramanı olursunuz,tutuşur etekleriniz yeni yeni sevmelere,herşeyi,hatta başka bir kalbi.Unuttuğunuzu zannedersiniz mutlu olduğunuz her an ONU,oysa bu defa da yalan bir mutluluk perdesi kapatmıştır gözünüzü.Çok sürmez,size sevmeyi öğreten acıyı da öğretecektir,hemde hiç bir şey yapmasına gerek kalmadan,sadece giderek... Farkındalık Yetmez Bazen Birgün biri çıkar karşınıza,henüz anlam bile verememişken hayata.Tüm önyargılarınızı altüst eder,tabularınızı yıkar ansızın.Usulca sızar,kalp kapakçıklarınızdan içeri.Hiçbir çaba göstermeksizin,hayatınızın odak noktası olur bir anda.Hafızanızı dolduran en büyük etken karşısında,her nefes alışınızda onu düşünmekten alıkoyamazsınız kendinizi.Aslında sıradan olan her şey,onda sıra dışı bir kimliğe bürünmüştür.Gözleri,elleri,saçları,burnu ve soyut her şeyi farklıdır onun.Böyle kutsal bir duygunun ağırlığında,genellikle susmayı tercih edersiniz siz.Kelimeler anlamını yitirmiştir çoktan.Seni seviyorum diyebilirsiniz sıradan olan herkese,ama o sıra dışı ufkun içinde saklanmış bir ütopyadır.Bir heykeltraş edasıyla şekillendirirsiniz onu zihninizde,usul usul,ince ince,en güzel hayallerle donatırsınız.Nefes alışı bile farklıdır onun,bazen sadece göğsündeki kıpırdanmaya bakıp mutlu olursunuz.Aynı havayı teneffüs etmek,birlikte aynı ortamı paylaşmak,aynı yağmurda ıslanma düşüncesi ve aynı anda aynı gökyüzüne çevirip yüzünüzü aynı yıldızlarda ayrı dilekler dileme ihtimali,bir o kadar tatlı ve bu cümle kadar anlaması zor birşeydir.Hayal gücünüz yetmez tam olarak onu kavramaya,cennet gibidir aynı,ne kadar canlandırsanız da onu hayallerinizde,süslemesiz ve yalın olarak,hep eksiktir bir şeyler.Bütün soyut ve somut kavramlar,onu düşününce renklenir birden.Yemek yemek,su içmek hatta uyumak gibi sıradan olan her şey,onu düşünmeye başladığınız an bambaşka bir boyut kazanır,tek kutsal amacınız vardır onu görmek için yaşamak.Hayatınıza bu denli tat katan biri içinse siz,çoğu zaman hiçbir şeysinizdir.O devam eder her zamanki gibi yaşamaya,onunda hayalleri vardır ama siz süsleyemezsiniz.Aşkınızın yarattığı pasif duygu,atmıştır sizi en tenha yerlere.Yapabileceğiniz tek şey,o denizde yol alan,yelkeni mutluluk yüklü bir gemiyken,iskeleden bakıp hayal kurmaktır işte.Anca izlemek onu,tabi o da bir yere kadar.Birgün farkedersiniz ki onunda bir prensi var,siz aşkı bile konduramazken onun omuzlarına,tıpkı siz gibi o da o için hazırdır her savaşa.Aşk öyle garip bir şeydir ki,nedensiz sever.Mantığınız çoktan felçli bir hasta rolünü üstlenmiştir bile.Çoğu zaman anlam veremezsiniz,ne zaman,nasıl oldu da ona karşı birşeyler hissetmeye başladım diye sorgularsınız kendinizi.Ve o andan sonra yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur,ya atacaksınızdır içinize,yada haykıracak.Aradaki tüm olumsuzlukları değerlendirmeye alırsınız ve sadece onun üzülme ihtimalinden dolayı susarsınız.Bilirsiniz susmak başkalarına fırsat vermektir, bilirsiniz geçen her gün aleyhinizedir.Ama bazen gerçeğin farkında olsanızda susmanız gerekir,tıpkı onu deliler gibi sevdiğiniz gibi... Her doğum bir ölümdür gidenler geri gelseydi eğer çocukluğumda gökyüzüne çaldırdığım mavi yıldızlı uçurtmamı beklerdim ben en çok neresinden bakarsan orasından görürsün hayatı bazen mutlu olmak için unutmak gerekir her şeyi ve silmek bir bir aklından tüm siyah öyküleri düşün ki tam ortasındasın denizin sandalın yara almış batıyorsun usul usul her taraf uçsuz bucaksız su etrafını sarmış köpek balıkları üstelik kudurmuş deniz yağmur bastırıyor bir yandan ve dalgalar azgın güneşi örtmüş bulutlar nasıl çıkarsın işin içinden? ama kumsaldan muhteşem gelir sana tüm bu manzara baktıkça uzaktan anlatılmaz bir haz duyarsın hayatta böyledir bir bakıma içine çekmeden seni eski bir şehir yalancısıdır ışıklı kaldırımlarda oysa ölüm taşır ışıkları yalnızlık yüklüdür çoğu zaman anlayamazsın kapılırsın şehvetine örtülü duygularının kahvehanelere şöyle bir bak göz ucuyla ve yokla parklardaki banklarda yatan sokakçıları sonra mendil satan çocukları izle haysiyetini yok sayan dilencileri ayakkabı boyayan yedi yaşındaki minik işçileri fabrikada üç kuruşa hayatını harcayan emekçileri ve yaşamın karası yüzlerine sinmiş madencileri hayat onların gülücüklerinde güzeldir yalnızca sonrası en matemlisinden bir cenaze marşı biten her gün sessiz bir intihardır çöker omuzlarına saçlarında beyazlar aynada tanıyamazsın bile yeni seni kabul et gidiyorsundur yavaş yavaş mutlak sona kimse bilmez ama her doğum bir ölümdür aslında yavaş yavaş sancılı sessiz ve tek başına... haziran akşamları yokluğunu ezberletiyorum sessiz kaldırımlara yağmurlu haziran akşamlarında kulaklarımda tanıdık ayrılık şarkıları bu kent sarhoş sen yoksan avuçlarında çok ayrılıklar görmüştür bilirsin banklarında veda gözyaşları yatan şehirler arası otobüs terminalleri hani birgün gitsem bu kentten sessizce ne kalır ki arkamda tozlanmış anılardan başka gizemli bir imparatorluk barındırıyorsun dudaklarının ucunda bağımsız kuşlar kadar özgür belki cennet kadar tarifsiz ömrüm hüzün yağmurlarında sırılsıklam olduğundan beri güneşimsin benim hiçbir zaman doğmayacağını bilsemde ufkuma belkilerime sarılıp umutla beklediğim sefil bir yalnızlık hali benimkisi neyim var ki senden başka dinlediğim bütün şarkıların konusu sen okuduğum kitapların kahramanı izlediğim filmlerin başrolü ve gördüğüm her muhteşem kadın cennette sen baharda yoncada belki büyülü atlantisin gözlerinde yıldız asılı afroditi biliyorum mutluluk yüklü bembeyaz bir bulutsun sen hadi damla damla yağ üstüme ıslansın saçlarım aşkınla yudum yudum çekeyim seni içime çok mu zor dudaklarından iki kelimeyi duymak oysa ben unutmuşken kendim dahil her şeyi adımı söylesen donar kalırım nefesinde ellerine sarılıp uyumak istiyorum artık hadi dokun kalbime avuçlarınla parmak izlerin kazınsın bedenime bak gökkuşağı yuva arıyor kendine saçlarındaki gizemli cennette inan bilmiyorsun kendi değerini istesen eskitirsin herkesi bir adım at bana doğru üstelik bu defa düşünmeden sonunu yarım öykülerim var sana sakladığım ve üç beş portakalım kabul sensizde geçiyor zaman ama sensiz geçmiyor sensizliğin açtığı derin yaralar... bazen basit yaşamak gerekir hayatı hani çekip gitmek gelir içinden bir adım atacak gücün bile yokken hani bazen her şey bitsin istersin adım başı çıkmaz sokaklar büyütürsün göğsünde ıslıkların sağırdır bir kayıp özneye kaptırmışsındır herşeyini neyin vardır ki zaten kaybetmişsindir işte sende herkes gibi oysa hiçbir şey değerli değildir senden farkına varırsın birgün ama gemilerin kalkmıştır çoktan iskelede tek başına el sallamak düşer sana dönüşsüz bir bilmecenin içinde bulursun kendini oysa bazen basit yaşamak gerekir hayatı küçük bir çocuğun avuçlarından bakabilmek umutla masallarda bırakmak tüm kötü kılıklı cadıları üstelik kaybedecek hiçbir şeyin yokken belki birgün bir dondurmanın külahında tekrar buluruz hayat telaşında kaybettiğimiz çocukluğumuzu ne kadar zor olabilir ki belkide gereğinden fazla değer verdiğimiz için battık en dibine bu kadar acıyı yüklemeseydik omzumuza biraz daha hafif kalabilseydik emin ol dipte çırpınmak yerine yakamozların içinde yüzerek geçerdik karşı kıyıya... Kimi Sevsem Ona Hep Geç Kaldım Ben kimi sevsem ona hep geç kaldım ben bazen bir otogar kalabalığıydı içim bazende ıssız bir koridor boşluğu ah ne çok aşık olmuşum gözyaşlarımda büyüttüğüm silik bir sevdaya halbuki ne kadar yaşadıysak o kadar yaşlandık almıyorlar artık parklara yasak bize salıncak zincirlerinde hayal kurmak çoktan kalkmış trenimiz son istasyonda bekleyen değil bu defa sevgili kucak açmış gün sayıyor Azrail'in ta kendisi oldum olası sevemedim hiç bir vedayı ama bilirim kopmak gerek bazen her şeyden yeni bir başlangıç için kanat çırpmak uzaklara kanatların kanasa da onsuzluktan mutlu olmak yolun sonunda ona ulaşma hayaliyle... oysa ben kimi sevsem ona hep geç kaldım çok geç ne zaman koşsam iskeleye o çoktan yelken açmıştı mutluluğa bize ardından el sallamak düştü/hiç görmese bile ne zaman uzatsam tutmak için elimi aniden uçup gitti gökyüzüne bembeyaz bir serçe gibi bize kalan hep hayaldi ardından sevmek onu yüzünü görünce tutulmak hüzün değildi bu kaldı ki içimde büyüttüğüm her yoncada yatarken adın ...ve sen kaynaklı her şeyde bin bir huzur bulurdum yokluğunun içimi parçalayan tadı bile olsa bu senin adını yazabilmek için öğrendim alfabeyi harfleri üst üste koyup sonsuz bir ufkun içinde birlikte yepyeni ve renkli maceralar yazarız belki diye sonra yaprak yaprak biriktirdim gülücüklerimi olur da bir gün karşılaşırız belki ansızın diye elmas mavisi cam kavanozlara hapsettim bir avuç bozuk para kadar kıymetsiz öykülerimi ben hep sana sakladım beyaz günleri onun için bu kadar siyahım bakma bazen mutlu göründüğüme emin ol aklımdan geçiyorsundur o anda bir romantik komedinin fragmanı gibi sen süslüyorsundur hayatımın tek renkli tablosunu ve ben bir sarhoş edasıyla mutluluk rolü yapıyorumdur sadece işte bu yüzden ne zaman saçlarını özlesem yıldızlara bakıp susarım içimden olurda tesadüf görürsen açık bir yaz akşamında mavi edalı bir koyda beni ve hüzünlerimi kokuna sarılıyorumdur senden habersiz affet lütfen düşlerimi... işte böyle kimi sevsen ona hep geç kaldım ben içimde bir otogar telaşı ve koridor boşluğuyla bu saatten sonra/hiç bir beklenti avutamaz parmak uçlarında saklanan beni ...ah ne çok aşık olmuşum gözyaşlarımda büyüttüğüm silik bir sevdaya halbuki ne kadar yaşadıysak o kadar yaşlandık almıyorlar artık parklara yasak bize salıncak zincirlerinde hayal kurmak yasak gülmek ve yasak bir elin sıcaklığında ürpermek... Kristo hadi gidiyoruz kristo herşey kalsın ortada oyuncağını da koy bir kenara gel tut bir ucundan hüzünlerimin adım adım terkedelim bu şehri ışıkları kayboluncaya dek yürüyelim belki yıldızlara asılırız seninle belki ayın tam hilal vaktinde kapatıp gözlerimizi kayarız gökyüzünden yeryüzüne okyanuslardaki deniz yıldızlarının üstüne çakılırız ansızın otoyol kenarında sabahlarız bir akşam egzoz dumanlarında buluruz kafayı hatta eğer istersen yüze yüze geçeriz karşı kıyıya hem kim bilir belki bir deniz kızı takıl ardımıza... Bugünüde Sakladım Sana bugünü de sakladım sana dışarıda yağmur içimde bir istasyon kalabalığı ah ne çok sevmişim seni belki hissedebiliyorsundur avcumda kalbim kelimeler suskun bir tekerrür sevdan bende her gece dizelerime/salıncak kurup sallanıyorsun radyolarda hep senin şarkın çalıyor tüm aşk romanlarının kahramanı sen bütün romantik filmlerin başrolü dünyanın dönme güneşin doğma ve yağmurun yağma biçimi... bir busene muhtacım kalbim bir düşkün edasıyla bakıyor etrafa parmak uçlarıma takılı kalmış/kirpiğinin en sivri iğnesi yaz akşamlarındaki o tatlı telaş birlikte yemek yapma lezzeti konuşmak saatlerce anlaşılamamak bazen ama anlatmak herşeyi sana imkansızlığın tam ortasında kaybolup serabında avunmak gibi birşey uzak bize biz olmak adının yanında adım karalanmış bir sayfa sen bende bembeyaz bir gökyüzüyken kelimeler örtülü şimdi bakıyorumda herkesin bir aşk acısı varmış unutamadığı belki unutulduğu ama sen benim acım değil heyecanımsın canımsın anımsın ve hep öyle kalacaksın... eskimek senin için kullanılabilecek bir tabir değil çok değişmişsin diyenlere inanma sakın sen değişmezsin milyonlarca yıl eskisede güneş sönse okyanuslar bitse bile sen asla tükenmeyecek bir şarkısın kimsenin diline yakışmayacak kadar parlak bir düşsün/asla göremeyeceğim ve ben bugünüde sakladım sana al senin olsun eğer istersen herşeyim madem yoksun benide at bir otoyol kenarına istemem kendimi istemem adımı istemem sendeki beni... Çikolatalı Pasta boşver bırak şimdi tüm kötü niyetli dünleri acıyı,derdi,kederi unut masalları ve pamuk prensesi hayat kavgasını adını ciddiyet koyduğun tüm hallerini at bir kenara gülücüklerin saçılsın ipinden kurtulmuş inci bir kolye gibi dört mevsim yedi renk üzerine... hadi kalk bir çikolatalı pasta yap kendine bilmem belki bilirsin/tatlılar küskün sana yanaklarında kaybetmişler kimliklerini boynu bükük/ağlıyor elma şekeri ama suç sende hoş bir seda muhteşem ötesi kırmızı bir tablo dudakların tariften çok çok yoksun somut ama bir o kadar da soyut cennet gibi mistik bir şey yada bilmiyorum belkide yansıması yoktur hiç bir şeyde baktığım ama anlatamadığım ve anlatamamamdan bile inanılmaz bir haz duyduğum hani görürsün bir şeyi hissedersin verdiği bambaşka tadı ama anlatamazsın ya işte tam öyle bir şey belki bir dere kenarında aldığın tadın veyahut bir bulutu seyrederken duyduğun mutluluğun milyon kere fazlası bahse konu hafızama kazıdığım aklımı almaktan sabıkalı/cisimsiz bir gülücük senin elinin değdiği her şey/güzelleşirdi birden bilirim bastığın her yolun ardı/buram buram menekşe kokardı saçlarına dokunan rüzgarın ferahlığı/öyle çok dokunurdu ki içime başım dönerdi/dünya dönerdi ama sen dönmezdin olsun beklemek bile güzel biliyor musun? beklenen sen olduktan sonra bugün öleceğimi bilsem yarın gene beklerim seni hiç bıkmadan yorulmadan usanmadan boşver önemi yok hiçbir şeyin ne benim ne kaybettiklerimin... ama sende bulduklarımı saklıyorum avcumda ilk kez sende gördüm mesela her şeyin ama her şeyin tüm güzelliklerin pencere ve perdelerin yağmurun bir erik tanesinin acının ve tatlının yan yana bu kadar uyum içinde kol kola sarmaş dolaş sevimli bir duygusal notada ahenkle dans etmesini nasıl birşeysen işte tam o şeysin anlatılamayacak kadar şeffaf ama bir o kadarda beyaz neyse hadi kalk bir çikolatalı pasta yap kendine bilmem belki bilirsin/tatlılar küskün sana yanaklarında kaybetmişler kimliklerini... Kot bir çeşit ölme biçimidir dudakların güllerin kokusu adına tutsak denizin mavisi kokuna gökkuşağının yedi rengi saçlarına çok bilinmeyenli bir denklem bizimkisi kördüğüm olmuş hayatlar birbirimiz hariç kim varsa geride bağlanmışız işte öylesine ilk kez sebepsizce ağladığımız o günden sonra ölüme doğru hüzün kokan bir geri sayım hayat üç iki bir bir bakmışsın en sonunda hiç yaşamamış kadar bomboş bir kaç tatlı ve acı hatıra ve sonrası bir bilinmezlik... tam damarıma basıyorsun elmas tokalı bir uzun topukluyla kalbim felçli bir hastanın avuntusunda yaşamak bu kadar zor olmamalı diyorum kan gitmiyor beynimin senle dolu hücrelerine düşünemiyorum yasaklanmalı bu kot pantolonlar hafızamın alamayacağı kadar zarif ve bir o kadar gizemli duruşunun üstüne bu kot ah o kot bazen yapabileceğimin çok ötesine geçiyorum bambaşka boyutlardaki bilinmezliklere bir çeşit şuursuzluk hali benimkisi ki ben bir kot mavisinde kaybetmişken herşeyimi umutlarımı ellerimi ve gözlerimi sen hala ayrı bir geometrik şeklin gölgesinde bir çeşit üçgen veyahut dik dörtgenin çok çok ötesinde fizikçileri bile sarhoş eden fiziğinle nasıl anlatsam bilemiyorum yasaklanmalı bu kot pantolonlar hükümsüz bir gecenin en yargısız ve acımasız infazı bende kalbimdeki darplarda öpücüğü kalmış pantolon paçaları elimde bir tutam kaçak tütün üç beş kibrit ve gazete kağıdı magazinsel basından hemde bir bütünü taşıyabilecek maddesel en şık kavramlar kağıdın tütüne olan aşkı içten içe yanıp kül olsa da ortaya çıkan dumandaki sarmaş dolaşlık o sarılma bütünlük tarifi imkansızlığın eş anlamlısı tıpkı senin dünyayla bir uzun elmas tokalı topukluyla ve bilincimi kaybettiğim bir mavi kotla olan kıskanılası bütünlüğün gibi... Sessiz Bir Ölüm ve biliyor musun her hayal gerçekleştiğinde koskocaman bir hayal kırıklığı bırakır ardında çocukluğumdan tanırım dışı parlak kırmızı içi çürük elma şekerlerini bir avuç bozuk umuttu bendeki zıt kutuplar misali iki hayatı bütünleştiremeyecek kadar ucuz ve çoğu zaman su tabancalarıyla saldırırdım hayata sadece şakalaşmak amacıyla başka hiçbir birikimim yoktu yaprak yaprak topladığım sonbahar hüzünlerini saymazsak eğer lacivert gecelerim vardı sonra biraz koyuya kaçan turkuaz sevdalarımın gölgesinde yavaş yavaş adımlamayı öğrendiğim gibi öğrendim hayatın bu denli acımasız olduğunu misket mavisi cam kavanozlarda saklardım zaten zar zor bulduğum gülücüklerimi ve ne zaman bir meltem esse saçlarından filizlenen bir sardunyanın yeşilini görsem güneş ısıtsa biraz bulutumsu tenini tüm ahlak bilgim kaybolur biranda küfrederim nisan yağmurlarının ahmaklığına tut ki bir yanım sen/diğeri hayat sus pus olmuş iki kelime öznesi yükleminden bağımsız seni seviyorum ama seni değil sende gördüğüm herşeyi denizi/maviyi ormanı/yeşili toprağı/turuncuyu zeytini/ekmeği ve milyonlarca şeyi nefes almayı hatta gülmeyi otuzundan sonra ip atlamayı/pembe etekli kızlarla ve bir topun peşinden/akşama kadar hiç yorulmayacasına koşmayı kayan bir yıldızın ardından dilek tutmayı sonra ne kadar batıl olursa olsun umrumda değil dileğimi süsleyen her harf adını oluşturduktan sonra ellerin bir okyanus ferahlığından ilham alırcasına bambaşka birşey kokun/dokunuşun ve tenin rengarenk hayat tablosunun bir o kadar gizemli tanrıçası ve venüs gözlerin/afroditi bile intihara sürükleyen cisimsiz bir ütopya... sen öyle sol tarafımda gülümseyen bir melek olduktan sonra sessiz ve bir o kadar gizemli duruşunla ne kalemim çaredir varlığını anlatmaya ne de altıncı hissim yarar bir faydaya ama olurda aklına gelirsem yağmurlu bir nisan sabahında ben hep aynı yerdeyim gene bazen bir çınar ağacının en solgun yüzlü yaprağında bazen bir gülün asi ve sivri dikeninde bazen bir yağmurun simsiyah bulutunda bazende bir mezarlığın en sessiz ölüsünde... Hülya uzun upuzun sarı sonbaharı mevsimsiz kılardı saçların hülyaydı adın bilmezdim anlamını ama ne zaman bir hülya muhabbeti dönse ortada aklıma sen gelirdin ve her gelişinde düşerdin düşlerime sarılırdım sana,en mekansız boyutlarda bir elma şekeri neşesiyle dolardı içim pembe çiçekli,rengarenk eteğin vardı,gökkuşağına benzeyen sürünürdü yerlerde,toz kapardı üstün,kıyamazdım ilkbaharı getirirdi bastığın her yol bana sonra saklambaç oynardık yapışırdım eteğinin rüzgarına,sen nereye ben oraya keşke hiç çıkmasaydık saklandığımız yerden bak o kadar zor ki hayat acımasız ve mutlak ne bir bütün olabildik ne de yarım kalabildik paramparça dağıldık sen bir köşeye ben binbir köşeye senden sonra bindirmedim bisikletime kimseyi hala duruyor bodrumda zaman belki çok çabuk gelip geçiyor ama izi kalıyor mazinin ve dudaklarımızın hep bir ucunda saklanıyor tadı o unutulamaz ilk öpüşmenin belki bir çocukluktu yaptığım kaldı ki ben hiç büyümedim hala o askısı kısa sarı pantolonlu fenerbahçeli şapkası olan yaramaz çocuğum ah o şapka galatasaraylı olmama rağmen annemin başıma güneş geçer diye zorla giydirdiği ki yoktu o zamanlar bulamıyorduk herşeyi tıpkı geceliğimin beşiktaşlı olması gibi içimiz başka dışımız başkaydı bir bakıma deli gömleğini smokin sanıp çeken,halkıma özenmiştim çaresizlikten uyutuluyorduk yokla bulan buluyordu baksan tamamen cüzdanın kabarıklığıyla alakalı bir durumdu hiç unutamam mesela bir mağaza müdürünün bana yok deyip tezgah altından komşumuzun zengin çocuğuna tam üç misli fiyatla sattığı has haki şortu oysa ben tam bir ay çulsuz gezmiştim mahallede dondurmanın tadını bile unutmuştum o şort uğruna sizin hiç hayalleriniz çalındı mı para hırsına bürünmüş bir şerefsiz yüzünden ne zaman kapitalizmin çirkin yüzünü düşünsem aklıma iğrenç bir ucube gelir haksızlıklarla beslenip acımasızca kan emen hey gidi günler hey diyesi geliyor insanın sonra ne fiyakalı şortlar aldım ama hiçbiri dindirmedi onun kalbimde açtığı derin kanamayı bilemezsiniz eğer yaşamadıysanız bu ıslak matemi parayla doğru orantılıdır hayat ne kadar çoksa o kadar gülümser hiçbir zaman göstermez mesela köpek dişlerini o kadar doluyum ki hayat geçen her cümlenin ağırlığında eziliyor dilim,dişlerimin arasında işte öyle hülya tıpkı filmlerdeki gibi sen zengin sami beyin hoş kızı ben fabrikada işçi rıfatın paslı oğlu oysa insan belkide sadece çocuklukta yakalayabiliyor dupduru aşkı ne parada buluyor ne mevkide onu sonrası mı boşver gitsin hep aynı döngü bugün ben sana yarın oğlum kızına sürer gider işte bu kavga insafsız imkansız kansız ve bir o kadar acımasızcasına... Bulut özledim balkan yağmurlarını tütünsüz akşamları... bırak süslesin gözlerin dolunayı bir ahenk sevdası tutuşsun dizlerimde örtsün üstümü bulutumsu bir ses doğa ve iklim bir yakarıştır teninde ah bilinmez yankısı sende tutunamaz hiç bir mavilik ellerinde ki ben düşüp kalkmışken nice küflü ranzaların üstünden bir kangrendir sevdan bende ilacı terinde saklı kalan ve anladım hiç yoktan gizemli bir duygunun hoş sedasını ıslaktır aşk her durumda bazen bir öpüşme bazende gözyaşı tamda bugün üstüne bir çizik attım kalbimin açılan boşluğa gömdüm seni yaktım mecazi her anlamı artık içimdesin şimdi bir bilinmezlikle dolu aklımın içi kimde ne kadarsın ve hangi aşka kiminle varsın yelkeninde neler barındırıyorsun anı diye geminin dümeni kimin ellerinde kime ait hissediyorsun kendini yada kimde buluyorsun kaybettiklerini belki bir sabah,sessiz bir meltem eser kapından uğultularını köpek havlamalarına kaptıran ve sen çoktan çıkmışsındır mavi yolculuğa saçlarına doğar sabah güneşi ama olurda sıkılırsan sadece mavi görmekten hatırlarsan diğer renkleri kop gel tüm bağlarından belki gökkuşağını sunamam önüne ama emin ol sana sakladığım bir tutam yaşam beyazı var hala ellerimde... Cihangirde Sebastian deniz tuzlu eskimtrak bir mesele farzet hiç yaşamadık bir öykü yarım yamalak karalı altı üstü farzet hiç yazmadık cihangirde sebastian tümden yanık günler paslı is kokan gözleri sakalları en asi gerilla eski püskü bir palto ve yıllanmış kasketi... yarım kalmış şarabı tadı zehir mezesi dert kahır bulursa bir birinci biri hatırlarda insanlığını lütfederse bir tütün ciğerlerinde bayram sevinci cihangirde sebastian tümden yanık günler güneş ve yağmur bilinmez bir düşman ve rüzgar ve kar ve şerefsiz insanlar bakma yanılırsın kıyafete adam sanarsın her cebinde para olanı ki ne zalimler saklanır bilinmez çoğu zaman bir takım elbisenin içine cihangirde sebastian tümden yanık günler ufukta yalnızca güneş değil batan umutlarda kaybolmuş bir bir dünyanın dibine demir atmak olsa gerek adı azraille dalaşmaktan bıkmış yorgun bedeni bir sabah ezanında yitip gitme ürpertisi ve şatafatsızlığın allahı yapayalnız benliği sordum birgün neden böyle diye güldü bir tütün sardı titreyen parmaklarıyla hayat diyebildi çatlamış dudakları sapsarı bir dumanla ağır ağır yitip giderken ciğerleri üşüyordu belliydi üstelik yağmurda bastırmıştı bir telaş belirdi herkesin eteklerinde biran evvel eve ulaşma hayali oysa onun eviydi dünya ve akıyordu çatısı şimdi acımasızca git hadi dedi usulca son sigarasını da kaptırmıştı yağmura çekti son kez bir umutla o da yamuk yaptı tıpkı hayalleri gibi ona bak gene kaybettik dedi nasıl birşeydi bu kimileri hayatın kanını emerken vampircesine bir ekmeği bile bulamamak her gece eğlenceden eğlenceye koşarken birileri yatacak bir kaldırım aramak sokaklar ve daha korkuncu insanlar düşsel bir hikaye bulutumsu bir düş üşüyen parmaklar kaldırımlar ve kan emiciler cihangirde sebastian tümden yanık günler bitimsiz ve bir o kadar biçimsiz bir öykü kiyametiyse eğer ölüm herkesin neden herkesin filmi renkliyken bizimkisi siyah beyaz ve yaşam denilen o en adi oyunda çoğu paylaşırken başrolü bizde neden hep en korkunç kavgalarda figüranlıklar yaşamak kolay değil çabalayacaksın demek kolay ki hiç kimse anlayamaz batmadan bu bataklığa benzemez en duru tatil koylarında gördüğün denize ağırdır çamurun içinde zordur kulaç atması iğrenç bir pisliktir tozpembe bakan gözlüklerini çıkarırsan eğer sen mavilik düşlerken düşünde hayatı bizde en berbatından cüzzamlı bir petrol yeşilidir kimsenin girmek istemediği amma velakin hayatın zorla arkandan ittiği tercih hakkın yoktur bazen hiçbir şıkkın diğerinden farkı olmadığı gibi ve yitip giderken birgün ardında bıraktıklarına bir bak ne kadar kendinsin ne kadar yarım ne kadar iğrenç ne kadar siyah ne kadar olmak istediğin ve ne kadar olabildiğin... Yanmış Kentin Ölü Misafirleri şu ırmak şu çınar eski bir lahit puslu rüzgar ve kimliksizler yanmış kentin ölü misafirleri bir yudum aşka susayışıdır bu geriye dönük sahipsiz kalplerde aranan ve bilinçiz bir bilinç kaybı örter sisli geçmişin tozlu üstünü uzak diyarlarda saklı mutluluklar geçmiş artık herşey bizden gülmek çocuklukta bir elma şekerinin ardına saklanmış dünsüz yaşamak olsa gerek adı mutluluk silineli çok olmuş lügatımızdan ve umudun kelime anlamını unutmuşuz çoktan bir bekleyiş belirir dudaklarımızın ucunda eski bir 45lik süsler aklımızı çoktan unuturdum ben seni çoktan ah bu şarkıların gözü kör olsun dönemleridir bir ekmek için sıraya girdiğimiz çoğu geceler bir maltepeye ulaşma arzusuyla yandığımız ve sevgiliden öte bir bekleyiştir bir sana margarine ulaşma hayali bir bekçi düdüğünde öğrendik biz korkunun nasıl bir tad olduğunu çoğu zaman yan komşunun zengin evinde izlerdik renkli dünyanın siyah beyaz yansımasını balık istifi sıralandığımız amerikan usülü yaylı kanepe üzerinde ankara fuarına gelirdi emel sayın harçlıklarımızın izi kalırdı kalplerimizde izlemek imkansızdı ki babanın aldığı maaşın tam beş katıysa en arka yerde izleme imkanı sonra yazlık sinemalar vardı orda gördüm ben ilk denizi nasıl bir şeydi bu gözünün alabildiğine su ve cüneyt arkının türkan şorayı öpüşü aman allahım ayıptı bizde elele tutuşmak bile birgün babamın anneme seni seviyorum dediğini duymadım veyahut hiçbir gece bir demet gülle gelmedi eve babam baksan o da haklıydı gerçi ekmeği zor alıyorduk birde ota mı para verecektik ama sözcükler parasızdı seni seviyorum demekle cüzdan aşınmazdı ama ayıptı bizde seni seviyorum demek hissettirmek sevgini onun için hiçbir zaman duymadı benden o malum sözü bakkalın tatlı kızı kırk yılın başı 56 model bir impala geçerdi sokağımızdan büyük ihtimalle yolunu kaybetmiş bir almancı tekerleklerini anlamaya bile gücüm yetmezdi nasıl giderdi bu kadar hızlı imkansızdı ki biz bir lastik ayakkabıyı bayramdan bayrama görürken çok saklamışlığım vardır günlerce yastığımın altında giymeye kıyamadığım baht karası lastiklerimi ve unutamam hala bir sokak satıcısının ballandıra ballandıra dondurmam kaymak demesini öğrendiğim ilk kelimeydi yok ekmek yok para yok sevgi yok ve hiçbir kelime yaralamadı çaresiz bir yok kadar kalbimi sonra zaman hiçbir zaman kanatamadı o denli içimi uzaktı bize bir bisikletin pedalını çevirmek ve verdiği tatlı yorgunluk annem hiçbir zaman diyemedi mesela oğlum çok fazla binme terlersin diye uzaktı bize mutluluk uzaktı gülmek baksan çoktan tüketmiştik gözyaşlarımızı ama nafile ne zaman düşünsem o günleri içimde sessiz bir çocuk ağlar benim çocukluğum yaşayamadığım koşamadığım sevemediğim sevinemediğim boynu bükük çocukluğum... Bugün Günlerden Sen bugün günlerden sen tüm resmi kılıklı günlere inat resmiyetsiz bir tatil günü içimde bugün saat seni sen geçiyor tutup akrebin kuyruğundan hiç bırakmayasım var bugün mevsim sen bir bahardan çok ötede yeni bir iklim tenin bugün deniz sen tüm mavilikler bir kenara ferahlatıcı bir meltem nefesin bugün her şey sen şarabımın tadı sigaramın dumanı çayımın şekeri gökkuşağı güneş ve yıldızlar... tut solmuş bir gülün yarım yamalak yaprağından tut ufak tefek hüzünlerin kıyısında kalmış mutlulukların ucundan ve tut kalbimden bugün sana herşey bugün şerefine kalkan tüm kadehler söylenen bütün şarkılar uğruna ve yazılan her şiir hiç bir şairin anlatamayacağı güzelliğine... Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle bana bilmediğim bir şey söyle loş ışıklı fiyakalı caddelerin içimi ısıtan soğuğunda bana bilmediğim bir şey söyle törpülensin kalbim avuçlarında en resmi en takım elbiseli memur kılıklı asık yüzlü günlerin ardını boyayalım ciddiyetsiz bir pembeyle lunapark neşesi kaplasın çocukluktan kalma benliğimizi ışıl ışıl rengarenk bir oyuncak olsun hayat eskisi gibi bana bilmediğim bir şey söyle dudaklarının tadını anlat mesela bir mevsim ürpertisi sarsın içimi sonra ellerinin sıcaklığından bahset biraz yansın kavrulsun kalbim sesinin asaleti karşısında diz çöküp saygıyla eğilsin kimliğim bana bilmediğim bir şey söyle düne dair ne varsa silinsin aklımdan yarının kaygısı kaybolsun bir uzlaşı arayışına sarılayım hemen ne dersen ne istersen kabulüm yeter ki konuş benle bilmediğim bir şey söyle hiç inanmadığım aşka inandır sevginin sonsuzluğuna insanların bu kadar merhametsiz olmadığına dünyanın sadece siyah bir buluttan meydana gelmediğine gökkuşağını ispat sun önüme mevsimleri göster kanıt olarak ormanın yeşilini denizin ve gökyüzünün mavisini güneşin sarısını göster ama sen göster yoksa inanmam bende siyah hepsi sensin renklendiren dünyamı yoksan ardı belirsiz bir karanlık varsan göz kamaştıran bir ışık... Anladım ki Yarımmışız Biz Bize anladım ki yarımmışız biz bize arasından fırtına geçen iki mavi yaka ben denizin öbür yüzü hiç göremeyeceğin kadar soğuk ve tuzlu sen kumsalın sarı papatyası bir o kadar sıcak ve tatlı anladım ki yarımmışız biz bize arasından tren geçen iki farklı istasyon ben suntadan eski bir yolcu bavulu hatıralarımı korumak adına böceklerle cebelleşen sen trenin bembeyaz bulutumsu dumanı savrulup bambaşka diyarlara mutluluk olup giden anladım ki yarımmışız biz bize bütün sözcükleri harf harf çeksek de içimize bir bütünün kelime anlamını kavrayamamışız hiçbir zaman hep yarım ayda izlemişiz gökyüzünü ayrı dilekleri dilemişiz yıldızlara bakıp ben seni sen kim bilir kimi anladım ki yarımmışız biz bize yaz yağmurlarında ıslanmışız sebepsiz farklı kollarda romantizmcilik oynamışız çocuklar gibi defalarca seni seviyorum demişiz birbirimiz hariç kim varsa geride hayaller kurmuşuz olmayacak kişilerle sen prens yapmışsın aslında hiç haketmeyenleri kendine ben prenses sonra terkedilmişiz oysa terketmeliymişiz farklı omuzlarda ağlamışız aslında buna hiç değmeyenlere ve farklı kişileri sevmişiz tekrar unutmak için eski acılarımızı oysa araladığımız her kalp tuz basmış yaramıza sadece anladım ki yarımmışız biz bize farklı senaryolarda farklı rolleri oynayıp ayrı kentlerde ölecekmişiz herkese verdiğimiz şansı birbirimize hiçbir zaman vermeyerek... Yonca dilimin ucunda seni seviyorumlu cümleler parmak uçlarım titriyor tutmak için ellerini aklım sende yonca turuncu bir hikayeyiz biz senle ne sarı olabildik nede kırmızı hep yarımdık onun için tadamadık hiçbir zaman bütünlüğü aynı bedende iki ayrı ruh olabilirdik ayrı hayatlara bölmeseydik kalplerimizi ve birazcık sözüm geçseydi Allaha kendi kaderimizi yazabilseydik ah keşke olsaydı öyle bir şansımız alın yazımı süslerdim adını oluşturan her harfle bir kere bile olsun pişman olmadan... düşünmeden yarını moral bozan herşeyi çıkartmak gibi hayatımdan seni sevmek bilinçsizliğimin sarhoşluğumun ve kimlik arayışımın tek ve en önemli sebebi nefesindeki rüzgar alıp götürmek değimini dibine kadar yaşatmak için var gözlerin... kaybolmak gözlerindeki dolunayda biçimsiz ve bir o kadar bitimsiz bir hikaye karşılığı yok ihtişamının hiç bir dilde ve gölgesi yok güzelliğinin sıradan kadınlarda... bu kadar aciz kalmam anlatamamam seni iltifatsızlığı yaşatmam en ağır kılıklarda aklına sebebidir bambaşkalığının benzemediğin içindir herkese ve kendinden başka hiç kimseye eşin yok yada bir benzerin nasıl bir aşk dersen adına o kadar aşkım işte kaldı ki dilimin ucunda herşey lakin utanırlar karşına çıkmaya hafif kalır en ağır iltifatlar bile teninin bambaşkalığı karşısında turuncu bir hikayeydik biz seninle ne sarı olabildik ne de kırmızı belki birgün duyarsın bunları cisimsiz bir kaldırım şairinin not defterinden yada boşver böylesi en azından senin için daha güzel... Teodora gitme teodora ışıksız bir belirsizliğin içine üstelik ayı bölmek varken birlikte ikiye gitme teodora bensizliğe yol uzun zifiri ve çıkmaz ölümün soğuk yüzüdür gidişin kimsesizliğime açılacak simsiyah bir kapı gitme teodora itip mutluluğu ilkbaharı götürüp yanında yaşatma bana sonbahar hüznünü sen ki adısın mutluluğun mavisi denizin sarısı güneşin yeşili çimenin ve her rengi gökkuşağının sen ki ılık bir meltem kokunla baş döndüren uzaklarda parıl parıl parlayan çoban yıldızı kapatsam bile gözlerimi varlığını inkar edemeyen gitme teodora bak güzel günler var yarınlarda ikimiz için saklanan bak yemyeşil bir doğa masmavi gökyüzü ve koskocaman bir ömür bunları tüketmek varken nereye yada boşver gitmek istiyorsan git kalıp mutsuz olacaksan gidip mutlu ol varlığım eziyetse sana yokluğum huzurdur bilirim ve bilinmez bir diyarda artık benden tek duyabileceklerin umarım kazandıklarına değer kaybettiklerin... Şanzelize de akşam oturdum darmaduman olmuş hayallerimin yanına bohça misali topladım yalnızlıklarımı kıyıma açtım bir ecnebi şarabı demleniyorum tabiri caizse... kafam hafif dumanlı aklımda sen... şanzelize de puslu bir akşam vakti parıl parıl parlayan caddeler gözlerinin karşısında koskocaman bir hiç tadı yok buraların sensiz oysa değişmezdim hiçbir şaraba kirpiklerinden süzülen bir damla yağmuru yudumlamak karşısında şanzelize de akşam bende en ışıksız gece tadı yok buraların sensiz arnavut kaldırımlarına takılıp sendelemeyi özledim seni özledim senden habersiz ve saçlarında kaybettiğim beni uzun uzadıya biriktirdim sana söyleyeceğim sözleri noktası virgülüne yuttum biliyorum benimlesin tam sol yanımda elimi koyduğumda hissediyorum seni şanzelize de akşam bende en ışıksız gece yağmurlar biriktiriyorum burada sana sonra kokusunu hapsediyorum eski bir şarap şişesine parisin ışıklar topluyorum siyah üstü beyaz bulutlarla şanzelize de akşam bende en ışıksız gece bir bilmece gibi duruyor hayalin tam karşımda aklımı zapt etmiş gizemli gözlerin çözmek imkansız boşver bırak kalsın çözülmesin zaten nefes aldığım her an içimdesin... Nereye Kaptan nereye kaptan bu umutlar bu sevdalar tutkular varken... adını çaba koyduğumuz hüzünlerimiz beklentilerimiz ve acabalarımız ağlıyor bak iskelede nereye kaptan nerde görülmüş kaçıp gitmek ki direnmek varken hayata kuşanıp beyazlarımızı savaşmalıyız tüm siyahlarla nereye kaptan sanıyor musun ki gittiğin yerde bırakacak peşini yalnızlıkların unutabileceğini mi düşünüyorsun onu farklı diyarlarda yanılıyorsun kaptan bilmiyor musun onuda sol yanında götürdüğünü nereye kaptan o buradayken onu görme ihtimalin süslerken hayallerini yürüdüğü yollarda yürümek aynı yağmurda ıslanmak ve aynı yerel radyoyu dinleyip aynı şarkıda hüzünlenmek mutlu etmiyor mu yoksa seni gidince bitecek mi bu film ki bir düşün unutulmayı hakedecek kadar basit biri mi o nereye kaptan bırak şu dümeni indir yelkenleri biliyorum sende gitmek istemiyorsun bırak kalsın herşey öylece sığındığın tek liman olsun zaman bakarsın ummadığın bir anda çalar kapını masmavi unutulmaz bir yaşam... Bugün Yoktun bugün yoktun yokluğuna yazılacak onlarca şiire rağmen sustum bugün yoktun inan ben bile uğramadım kendime kaldı ki yakıştıramadım yoksan yokum bu oyunda bugün yoktun duyduğum her beste seni fısıldadı bana içimdeki çocuk öldü ansızın matemi var kayıp benliğimin seni bugün göremediğimdendir bu suskunluklar gülüşüne bir ip atıp salıncak kurup sallanamadığım içindir bu feryatlar oysa ne acı kayıp bir mısranın en gizli öznesi olmak kaderin simsiyah krizantem tadını dibine kadar hissettim bugün yokluğunun ardı sisli bir sır bulutu kimbilir kiminlesin kimbilir nerdesin kimbilir ne haldesin Tevazuya Bakar Gözlerin tevazuya bakar gözlerin bir cennetin en sıcak iklimi süslerken kapını ki asr-ı saadet tablosusundur bende meleklerin yeryüzüne yansımış silueti yaşamın eş anlamısın bir bakıma bir bebeğin gözyaşı kadar saf dolunay kadar gizemli ve bir su kadar duru düşününce seni hayal gücüm yorgun tüm güzel sıfatları hapsetmişsin içine bir birikimdir bendeki hergün kumbarama bir tutam sevgi attığım ve birgün olurda gelirsin diye yudum yudum sana sakladığım yorgun bir bekleyiş sarılır bazen sol yanıma gelmez der gelmez bekleme boşuna ama o bile bilmez ki umutlarım büyük gökyüzünden kaldı ki umutlar olmasa nasıl yaşar insan bir bekleyişin verdiği anlatılamaz heyecanla hiç beklemediniz mi birini gelme ihtimali bile olmasada sonra sarılıp zamana acabalarınızla avutmadınız mı kendinizi aslında herkes bekler birini/birilerini kimi mutluluğu kimi umudu kimi de ölümü gelip gelmeme ihtimali kimin umrunda beklemeyi bile sevmezmiyiz bazen beklenen hayallerimizde büyüttüğümüz bir masal kahramanı olunca... Şarap Gibi Kadınsın şarap gibi kadınsın yıllandıkça bambaşka bir güzelliğe bürünen ürküten baharları yağmurları susturan gökkuşağını renksiz kılan.. ne papazkarası ne boğazkere nede merlot hiçbiri değilsin sen başka birşeysin daha önce hiç tatmadığım hiç görmediğim bambaşka birşey... senin adının geçtiği her cümle başlı başına bir romandır sesinin süslediği her konuşma baştan aşağıya bir müzikal ölüyü bile dirilten bir sen senfonisi ki hiçbir bilimsel çalışma mühim değildir içinde kopan fırtınaların denklemini çözebilmekten ve hiç bir yağmur hüzün vermez bana gözlerinde beliren bir damla yaş karşısında son olarak bil ki hiçbir tükeniş anımsatamazsa eğer birgün olurda beni sana çaresiz ölmüş kalmışımdır puslu bir köşe başında ve hiç bir gidişin ardı sanma ki toz kokan paslı bir veda veyahut sonsuz bir ufkun içinde kaybolmuş bir merhaba en kötü ihtimalle rüyalarında çıkarım karşına... Ben Nerdeysem Sen Ordasın Ben nerdeysen sen ordasın,hayal meyal bir rüya gibi Ben nerdeysem sen ordasın,sol yanımın biraz üst tarafında Damarımda Kanımda Nefesimde Bazen hep aklımda Bazen hayallerimde Arnavut kaldırımlı ıslak caddelerde bazen Bazen evinin yollarında Bazen de baktığım yerde Ama hep düşlerimde Deliriyor muyum ne? Nasıl bir aşksa bu Aklımı zapt etmiş Elim kolum bağlı Unutmak kolay sanırdım küçükken Üç gün ağlarsın olur biter derdim En çokta alınmayan akülü arabama ağladım Tam beş gün... Sana ağladığım günlerin Haddi hesabı yok Uykusuz gecelerimi Bir ben bilirim Mantık sınırlarını feth ediyorsa bazen duyguların Aşıksındır demektir Her şeyi unutup sarılmaktır niyetin Ama boğazında kalır hep samimiyetin Hayat boş diyorlar Sana nasıl geliyorsa öyle yaşa Bana sorarsan da Boş.... Bu arada sigarayı bıraktım Parfümümün kokusunu duyarsın belki Aslında başlattıran derdindi beni Gelseydin de çoktan bırakırdım ama Doktor öyle istedi bu defa Seni görmek için daha fazla Bıraktım gitti Ölmekten değil ki benim korkum Seni görememekten Ölmek kolay ama Hurileri istemem ben Aslında işin orası da meçhul Benim yolun sonu pek aydınlık değil Ama merak etme Sen git cennete Ben yanarım önemli değil cehennemde… Ve Gidiyorum Şimdi Bırak kalsın her şey öylece Sen pencere kenarında filizlenen gül gibi Gene gülümse herkese Gül ki cennet utansın kendinden Gül ki sönsün inciler Kıskansın dudaklarını asırlık şaraplar Seni anlatacak kadar öğrenemedim Türkçeyi Seni yazacak kadar okur yazar değilim Onun için mazur gör beni Hiçbirşeye benzemiyorsun Galiba aşk olmalı senin adın Başka bir duygu açıklayamaz halimi Ve biliyormusun Sıradan olan hiçbiri tutamaz yerini Sen bir meleksin çünkü Saçların tüm yıldızları hapsetmiş içine Parıl parıl parlayan simsiyah bir gece Gözlerin aşk-ı derya Ki boğulmak mümkün olsa o cennette keşke Artık sonsuz bir sondayım Hiçbirşey bilmediğim Yarını çoktan tükettiğim Beni merak etme Hoş aklına bile gelmem de Gene de benden sana hüzün kokan küçük bir tavsiye Ve ben gidiyorum şimdi Seni bir daha göremeyecek kadar Seviyorum seni çık gel desen Asla gelemeyecek kadar uzağa Hoşçakal dudaklarımda hep yarım yamalak bir şarkı olmaktan öteye gidemeyen Ama hiçbir zaman da söylemekten vazgeçmeyeceğim sevgilim Bugün Pazar Bugün Pazar Sen yoksun yanımda Ve benim canım çok sıkkın Şiir yazmayalı uzun zaman oluyor Nedeni ne biliyor musun? Ne zaman yazmak için alsam kalemi elime Gözyaşlarımdan şiir olup sen damlıyorsun Ben o eski günleri çok özledim Kayıp bir şehir edasıyla ulaşılmazlığını Sesini, menekşe gözlerini Salınışını, bazen ciddi bazen komik bir şeyler anlatışını Aslında en çok da kendimi özledim Eski ben olmayı o kadar çok isterdim ki Geriye dönmek mümkün olsa keşke Tekrar eski günlere ulaşsam Gene baksam gözlerinin içine Gene kaybolup gitsem o huzur ormanında Sızlasa içimde bir şeyler Adını koyamadığım bu umman boğsa ya beni yeniden Bazen Allaha kızıyorum Hani Allah biliyor bunu sende bil Yanlış yerde kesişti yolumuz İmkânsızlıkların perdesiyle karardı Elimde olsaydı eğer bir şeyler İnan her şey şimdikinden çok daha farklı olurdu Ne yapabilirdim ki elim kolum bağlı Ki beni sevme ihtimalin bile yok Tüm şıklarım doğrudan tercih dışı Hani kızıyorum dedim ya Allaha Gel de isyan etme şimdi Böyle boş gezenin boş kalfası olmasaydım Böyle serseri sersefil dolanmasaydım Ve en önemlisi On yaş büyük olsaydım Benden kaçamazdın İşte o zaman çıkardım karşına Seviyorum seni derdim Seviyorum Deliler gibi Ne delisi be Mecnun gibi Kerem gibi Hatta onlardan da çok Seni kendim gibi seviyorum Sevmek ne kelime Tapıyorum Ölüyorum Falan filan Olmayacak hayali uzatmayalım Öyle işte Bilmeyeceksin bunları hiçbir zaman Sen değil kimse bilmeyecek Allah’la aramda bir sır olarak kalacak Bu arada unutulmuyorsun hiç bende Kimi görsem sen sanıyorum Evden çıkmamın bile tek sebebi sensin aslında Hani bakarsın karşılaşırız olmadık bi yerde ansızca Gerçi hiç karşılaşamadık şimdiye kadar Olsun bir umut işte bizimkisi Umut fakirin ekmeği diyorlar Umut yalnızca fakirin ekmeği değil Aşığında şarabı Kurdukça sarhoş olursun mutluluktan Geçici olduğunu bilirsin Yeri gelir olmayacak duaya amin çekersin Ama gene de umudun içinde de bir umut vardır daima Adı yanılmıyorsam benim lügat ta acaba Valla bak gene hayallere daldım Sabah akşam hep aşklımdasın Canımı sıkılmaktan kurtaran tek ilaçsın Tam boğulmaya başlıyorum hayattan Aklıma geliyorsun Sadece aklıma Ne görüyorum seni Ne işitiyorum sesini Ne de tutuyorum o bembeyaz ellerini Sadece aklıma gelmen yetiyor karanlıktan çıkmama Denize düşen yılana mı sarılır acaba diye düşünüyorum Sonra ne yılanı be o benim denizkızım diye kendime kızıyorum Yazdıkça uzuyor kelimeler Konu sen olunca aşk romanına bile gider bu işin sonu Anlatsam roman olur mu bilemem ama Çok güzel bi imkânsız aşk masalı olur bilirim Pamuk prenses ve yedi cüceler gibi aynı Tabi bu bildiğiniz masaldan biraz farklı Bu defa cücelerden biri de aşık olmuş prensese Bide hakiki prens var Sizce prensin karşısında cücenin şansı ne kadar? Tahmine gerek yok aslında sonu trajik acıklı bir olay Öyle yani durum aşağı yukarı böyle Bu arada prenses pamuk cüce tek Prens tarafı karanlık hiç bilmiyorum Ben masalın cüce tarafını oynuyorum O her zaman prensesi Hayat da prensese elma veren cadıyı Kafam karıştı gene Ben daha bir aşk masalı yazamıyorum Kalkmışım bide seni sevmeye çalışıyorum Hayatımda unutamadığım tek kişisin Öncekiler üç beş ayda silindi gitti Sen bir yılda her defasında daha da kazındın kalbime Öncekilere en fazla on şiir yazdım Sana ise inan sayamadım Ki bu şiirimin konusu bile bak gene sen Ne ayrılık ne karşılıksız aşk nede saçma sapan bir konu Sen Aslında sen o kadar çok şey anlatıyor ki Beni bu hallere koyan sen Hayatımdan bıktıran sen Hatta tam aksine hayata tutunmama neden olan gene sen Bu arada senin hiçbir şeyden haberin yok Dolayısıyla suçunda Hani suçlamıyorum onun için seni asla Yazdıkça sana dair bişeyler Konuşuyormuş gibi oluyorum senle Ve buda rahatlatıyor açıkçası beni Sahiden ya karşılaşmak için dua ediyorum dedim ya hep Karşılaşsak konuşamam valla Şöyle bir hayal ediyorum da Cesaret bende yok hayatta Anca bi meraba çeker üstünü de nasılsınla süsler Sonra kusura bakma ama defolup olup giderim Biliyorum yani kendimi Ne kadar aptal olduğumu İki kelime bile edemeyeceğimi Bırak iki kelime seni görsem görmezden bile gelebileceğimi Falan filan Yapı meselesi belki Yapısal sorunlarım var benim Kalbimle beynim yer değiştirmiş mesela Kalbimle düşünüp beynimle seviyorum Doğal olarak dengesiz bir durum çıkıyor ortaya Hiç olmak istemediğim yerde buluyorum kendimi Aşkın tam kollarında Hocaya sorsan aşkı Allah der Sarhoşa sorsan şarap Kediye sorsan ciğer Aça sorsan yemek Sana göre o dur Ona göre bu Bana göre de o Ona göre de Allah bilir kim Daha bilmeden düşmanım oldu o Var mı yok mu onu da bilmiyorum Kimden bahsettiğimi az çok anlamışsınızdır Bizim masaldaki şerefsiz prens bey Biraz ağzım bozuldu kusura bakmayın Dedim ya yapısal sorunlarım var diye Yapısal sorunlarım var benim Benim için asla çarpmayacak kalpleri severim Hayal meyal masallarımın Toz rengi prensesi Belki de o sendin Hayal meyal masallarımın Toz rengi prensesi Belki bulup kaybettiğim Belki hiç ulaşamadığım ...Kırık dökük mazi tadında eski bir hatıra Ama o sendin Hayallerimin başrolü Sonu gelmez serseri cümlelerimin noktası Ve Yeni başlangıçlarımın ilk harfi Yağmur damlalarına benzetiyorum hep seni Burnumun ucundan kayıp gidiyor hepsi Ama Dağıtmadan yakalayamıyorum hiçbirini Karmaşa dersen o benim daimi misafirim Aklımın içinde bir şey dönüp duruyor hep Düşünmeyi becerecek kadar zeki değilim nedense Normali de bu belki benim için Hafızam senle dolu olunca Düşünmeye yer kalmıyor galiba Saçmalıyorum bazen olmadık bi anda Onunda sebebi sadece sensin aslında Zihnimin karanlık hücrelerine güneş olup doğuyorsun ya İşte o zaman kayboluyor akıl bende kelimeler desen onlar zaten firarda Yaşamanın tadı sendin Gittin Hayatın acısı kaldı ardında Saatlerin pişmancılığı almış başını gitmiş Bir ben bir hayalin baş başa Yaşamak dersen yaşıyoruz işte Sersefil yalnız başımıza Yalnızlık paylaşılamayan tek şeymiş Paylaşınca yalnızlık olmaktan çıkarmış Onlar bir şeyi unutuyor Hayalini Hayalin çok güzel taşıyor yalnızlımı Baktığım her yerde Yürüdüğüm her yolda Hayalin yanımda Yanımdasın yani bi bakıma Boş ver bunların hiç önemi yok Dedim ya düşününce seni Saçmalama sınırlarım feth ediyor benliğimi Öyle işte Sende olmasan çekilmez bu lanet olası hayat Yaşamak için bir neden bul deseler Oturup düşünürüm saatlerce Gene de bulamam bir sebep Belki sen olabilirsin Yaşamama dair bir ipucu Aslında bağlayan sensin Yaşama beni Ve gene sen Elimi kolumu bağlayan Umut nedir ki Ben hiç bilemedim Anlat desem Anlatabilir misin sen? Bilir misin yalnızlığı Sen hiç kaldın mı kendinle baş başa? Oturup düşündün mü kendi kendine? Gördün mü hayat denen bilinmezliği gözlerinde? Yaşa desem Yaşayabilecek gücün var mı yapayalnız Tek başına?? Bir hayale sarılıp umutları bağlayabilir misin kaderine?? Bir yudum aşka hasret Hüzün çölünde Hiç bir umut yokken elinde Yıllarca bekleyebilir misin? Yapamazsın Alışmışsın çünkü hep sahte mutluluklar tatmaya Yalnızlık ölümden beter gelir sen gibi aptallara Sana içten en ağır bedduam yalnız kal! Sende sev benim gibi birini Ama o görmesin seni Yanıp tutuş o zaman anlarsın belki beni Ya da boş ver ya Sen yaşama bunları hiç Beni en içten yaralar senin bu halin Mutlu ol sen Her ne kadar ben olamasam bile Sen gül Ağlama hiç Mutlu olman uzaktan da olsa mutlu eder beni Başkalarıyla yaşadığın anılar ezse de yüreğimi Gülmen belki kalbimin tesellisi Belki aşk budur Yakınında ama aslında senden çok uzakta Dokunursun istesen hemen ona Ama gönül mesafeleri almış başını gitmiş Biri Mağrip’te Biri Maşruk'ta Hayat çok garip işte Sevmek istersin birini delice Ama beceremezsin bir türlü Konuşmak için saatlerce hayal kurarsın Tam karşında gördüğünde onu tutulur kalır dilin Hep ertelersin hayallerini Bugün olmazsa yarın Yarın olmazsa öbür gün Atar durarsın günleri bir bir Sonra biter anlamadan günler Ayrılık günü gelir bi şekilde Belki taşınır gider mahallenden Belki evlenir başkasıyla Belki kopar muhabbet Ya da biter okul Ardı bellidir Unutmaya çalışmak Keşkeli cümlelerle köşe kapmaca oynamak Aşkın çözülemeyen bilmecelerini çözmeye çalışmak Onsuz yaşayamam dersin Tabii yaşar gidersin Yeni biri daha çıkar karşına Ve Filme kaldığı yerden devam edersin.... Sadece Özledim Özlemek: elin, kolun, kalbin bağlı olduktan sonra Neye yarar? Gel deyip, bekleyip umutlarla yakarken kendini başka kollarda mutluysa Ne yaparsın? ......Biliyor musun reddetmelerini bile özledim Git demelerini, susmanı, sesini.tatlı tatlı kızmalarnı Gözlerini, nefesini, kısacası seni özledim Bazen aşk yakar insanı Hüzzam şarkıları dolarsın diline Hüsranı mekân bilirsin derdine Hicranı yaşarsın kalbinde Ve Susarsın Oysa neler anlatır kalbin Ama Dilin konuşamaz olur Susarsın Bir konuşsan neler anlatacaksındır Hıçkıra hıçkıra seviyorumlu cümlelerin Dolanır kalır içinde bir yerlere Bildiğin kelimeler bile Yabancı olur bir anda Harf harf içini Taşla ezer aşk Mantık zaten uçup gitmiştir Kuş misali uzaklara Bir duyguların vardır yanında Onlarında aklı zaten firarda En olmadık bi anda aklına gelir o Tam gülerken mesela Birden gülücüklerin kitlenir kalır Asılır yüzün Düşünürsün Ya da boş bir caddede yürürken Ansızın yanında belirir hayali Ah dersin keşke olsa o da benle En mutlu anında bile bir eziklik vardır daima da görseydi benim bu hallerimi dersin Ama en çokta yalnızlığın bataklığında boğulurken Onun bir yudum hüsran yokluğunu hissedersin Tutmaz kimse elini Kendi kendinle baş başa Kendi kendini yersin Yaşamak ve ölmek bir olur Darma duman eder kalbini Paramparça olur aklın Bir yanına ama genelde sol tarafına Çaresizlik çöker Döner durursun üç beş metrekarelik bi alanda Elinde hep o dumanı zehirli sigara Halka yapıp kafa dağıtmak istersin Ama halkadan çok gözlerini hatırlatır Lanet olası duman Bazen bir kadeh şarap olur o Baktıkça dudakları gelir aklına Daha çok içersin İçine hapsediyormuş gibi bir duygu belirir içinde Devirirsin şişeleri bir bir Ama maalesef eline geçen hiç bir şey yoktur Bomboş bir kalp Hayattan bıkmış bir hayat Hep yalnızlığı işiten iki kulak Birde sövmelere papağan olmuş dil Aslında kimse için üzmeye değmez kendini Yıpratmaya ağlanmaya hakkı yoktur kimsenin seni Onunda haberi yoktur baksan senin bu hallerinden Sen kendi kendini yakarsın Onun için bırak gitsin gelmiyorsa Ağaca takılmış uçurtmanın telini Değmez çünkü kimse için derbeder etmeye kendini.... Ya Benimsin Ya Toprağın Değil…Toprağı da Kıskanırım Çünkü Sormasın kimse saatleri bana Sormasın günleri Sormasın ayları Allah kahretsin ki geçmek bilmiyor Sensiz ömrün geri kalanı Odamın bir köşesinde Ayağı kırık eski bir ranza var Üstünde sırtüstü yatmış ben Dertlerle boğuşuyorum Mutlulukları düşlüyorum bazen Yaşanması mümkünken Yaşanamayan bulutumsu anıları Ve sızlıyor içim Üç şeyi öğrenemedim ben hayatta Olmazları Yapamazsınları ve Sevemezsinleri Olmazları oldurdum Yapamazsınları yaptım Ama Allah kahretsin ki Bir sevmeyenleri sevdiremedim kendime Suçlu kim dersen benim Aşkımı söylemek Namlunun ucundaki mermi kadar riskli Ya beni vurar öldürür yada yakar kalbini Rüzgârları kıskanıyorum bazen Saçına dokunuyorlar diye İnsanlara kızıyorum Boşuna yoruyorlar o güzel sesini Bana ne konuşmasın kimse senle Dokunmasınlar merabalaşmak için bile olsa ellerine Bakmasınlar gözlerine saçma sapan diyalogları için Bana ne benim değilsen kimsenin olma Kıskancım,bencilim ne dersen de Bana ne Öyle dersen öyleyim Senden gelen her şeyi Sebepsizce kabul ederim Sen benim olmasan da Benimsin Ya benimsin ya toprağın değil Toprağı da kıskanırım çünkü Parmağındaki yüzüklere kızıyorum Bağlıyorlar gereksizce gereksiz insanlara Hepsi gözümde aptalın teki Bir tek ben mutlu ederim gerçekten seni İnanmazsan inanma Hiç denemeden Nerden bilebilirsin ki Boş ver önemi yok zaten Şartlı sevdalara bağlanmış kalmış hep insanlar Seni unutmam için tek bir şartım var Bende sende ömür boyu yalnız yaşayalım Sen evet dersen ben seve seve katlanırım Yeter ki kimsenin olma yeter Kolum kanadım kırılsın varsın Saçlarıma aklar düşsün Yüzüm buruşsun Dişlerim dökülsün Sen hiç birini görme Kimse de senin bu hallerini Bana kolay geliyor öyle söylemesi Sen bunların hiç birini göze alacak kadar cesur değilsin Dilerim ki bunları bir kalemde yapabilecek bir sevgili bul Bulmasan her şey çok daha güzel olur ama Lanet olası hayatın kanunu işte Yalnız yaşamaktan korkar hep insanlar Ben hayalinle bir ömür yaşamayı göze alırım ama Sen bir saniye bile dayanamazsın bana..... Kaderimsin Bazen seni düşünmekten başka,yapacak hiçbir şey bulamıyorum biliyor musun? Aklımın durduğu, hafızamın kaybolduğu ve kimsenin elimi tutmadığı anlarda,hep yalnızlığıma sarıldım anlıyor musun? Seni senden çok sevdim belki, aldığım nefestin, içtiğim su, söylediğim tek şarkım duyuyor musun? Gözlerimden akan yaşlar kalbime, yüzümdeki çizgiler kadere, yorgunluğum hayata isyan etti,görebiliyor musun? Ben sende tüm türküleri, en güzel şiirleri, denizi, ormanı, bahçeleri yaşadım,sen bende ne yaşadın ki benden hep böyle kaçıyorsun? Çöl müydüm ben bir damla suyu kıskanacak senden? Gözyaşlarım sulamadı mı bu umutsuz aşkı? Beklide en cömert olduğum andın sen,aşkımı sonsuz bir sabırla sunduğum. Beni yıpratsan da,her gece ağlatsan da,hatta kaçsan da kendimi bulduğum.Ve en umutsuz anlarımda,hayalinin ellerini tuttuğum…Gözlerinde tüm derdimi, acımı, sıkıntımı unuttuğum. Tabi bilmiyorsun sen bunların hiç birini,görmüyorsun senin için ölen bir deliyi. Saatin kaç olduğu umurumda değil,belki 3 belki 1 fark eder mi? Hayat zaten vurmuş tekmeyi,bir serseri ölüp gitse dünya batıp gider mi? Sevenlerim arkamdan yolumu gözler mi? Odam kağıdım kalemim beni özler mi? Beni bu çıkmaza sürükleyen sadece sözler mi? Yoksa baktığımda kaybolduğum gözler mi? Kaybolduğum diyorum neden mi: önceleri bana ilham veren o kara gözlerin, şimdi en ücra köşelerde kalmış kapkaranlık bir zindan. Baktıkça işkence görüyorum artık,cüzamlıların çırpınışını. Açlığı, sefaleti, yoksulluğu… Hadi git kendi bul yeni oyuncaklarını, onlarla oyna beni alet etme kendine. Beni yeniden aşık etme, unutmaya çalışırken tam seni, rüyalarımda çıkıyorsun karşıma. Ve tutamazken ellerini, yeniden aşık oluyorum sana. Canımı bazen en çok sıkan şeysin,bazen de içimi ferahlatan.Allah aşkına nesin sen?Hem ısıtan,hem donduran,hem ateş olup yakan,hem yağmur olup yağan.Aşk desem değilsin,dert desem o da değil,galiba sen benim kaderimsin…Kaderim… Merhaba Gene Ben Merhaba gene ben Firari mapusların sadık mahkumu İçimin derinliklerine hapsolmuş senin infazsız sanığı Gene ben Aklına geldiğimde canının sıkılma sebebi İsimsiz şiirlerin,kimsesiz şairi Ne yazık bana Tanıyamamışım hiç kendimi Ki şimdi biz olmak varken Ayrı hayatlarda çözüyoruz senli benli denklemleri Faten Fethi Kaybolup gitmek var bu defa Arnavut kaldırımlı ıslak caddeleri dost bilip kendine Tuz misali basıp yüreğimi üstlerine Ağır ağır eriyip bitmek Sesimi bir kez olsun duyuramadan sana Seviyorum diyemeden Titreyen bir çift el Yaşlı gözler ve içime hapsolmuş sevinçlerle Kalbinin hududlarını asla ihlal edemeyecek bir mülteci gibi defolup gitmek Şimdi can sıkıntımın tavan yaptığı Aklımın darma duman olduğu Ve diliminin hep sövmelere odaklandığı lanet bir yerdeyim Kelimeler anlama sınırlarımı çoktan zaptetmiş Biri kalkıp aniden adımı sorsa Bir kaç saniye düşünürüm… Ben İyiyim Ben iyiyim hiçbirşeyim yok Hayatımda hayatım diyebileceğim biri bile Arnavut kaldırımlı sokaklarda elele gezebileceğim sevgilimde Yağmurlarlara kendini siper edebilecek bir şemsiyemde Yaşamanın tadı kaçmış Gözyaşlarımın tuzuyla kavrulan bir yürek İçimdeki isyan ateşinin kibriti kalem Birde üç beş karalanmış sayfayla birlikte Günleri öldürüyoruz işte Bana hiç sevmedin beni dediğin an gitmiyor gözümün önünden Oysa en az sen kadar sevmiştim seni Şimdi bir düşün bakalım Bu haram aşkın günahı sadece sende mi bende mi? Hiç anlayamadın beni Hiç kalpten dinlemediğindendir belki Gitme KAL Bitmesine saatler var gecenin Gitme kal benimle Yoksa eser rüzgar söndürür mumları Kan olur şarabım Şarkıların makamı döner hüzzama Gözyaşlarım süsler dağılmamış masamızı Bir darbe ki yaşadıklarım Ta hüsran-ı maziden kalan Ve bir susayış bu haykırışlar Aşka hasret yüreğimde tecrite eş yaşayan Zamansız bir rüzgar esti ilkbaharda Dağıttı herşeyi savurdu tüm mutluluğu Elimde kalan kederlerle avunmasını bilmiyorum Varmı ulan bilmiyorum? Ne olurdu yitirmeseydi anlamını kelimeler? Ne olurdu bitmeseydi bu mesut öyküler Farz-ı misal bir hayatın gizli öznesiyim Giden kim sen mi yoksa benmiyim? Peki ya yaşayamadığım biten yıllar Faili belli aslında Herşeyin bedeli bu berbat anılar... Aşk Bizi Sevmedi Aşk bizi sevmedi Kader kendine oyuncak etti Biliyor musun biz hiç hak etmedik bunları Biliyor musun ben seni çok sevdim Şimdi adın karanlık odamda yankılanıyor Şimdi yalnızlık bir kar tanesi gibi dokunduğu yeri donduruyor Bazen düşünüyorum Mutluluk harammı Allahım bize Bazen ağlıyorum Bu haller hiç yakışmıyor ikimize Zaman gittiğinde durdu Kolumdaki saatin artık hiçbir anlamı yok Menekşeler gözlerinde soldu Rüzgarlar kokunun eşssizliğine hapsoldu Gökkuşağının tüm renkleri sönük artık Artık siyah beyaz dünyam,artık hep karanlık Güneşin gözlerimi bir hoş eden sarısı Saçlarını kıskandı Ufkumda battı Kederin acının sensizliğin ağırlığı eziyor beni Yalan hayatlarımızda gereksiz roller yapan iki yapancıyız şimdi Mutlu olmak hakkımızdı,gülmek,elele saatlerce dolaşmak Ne yazık yapamadık İki yaralı kalpten bir mutluluk masalı yazamadık.. Şimdi saatler yokuluğunun Azrailli Şimdi dünler Geride kalmış mutlulukların habercisi Nasıl geçer bu hayat böyle kimsesiz Kaç sensiz gecenin kaç yorgun sabahına daha günaydın Her gece azraille dalaşmaktan bıktım inan Uyku girmez gözlerime Yastığında kokun var Her akşam içimdesin Her akşam benimlesin İçime seni çeke çeke hüzün denizinde boğuluyorum Gidişinin adını yalnızlık koydu kalbim Gökyüzümde yıldızlar bir bir döküldü Ardında bıraktığın mektuba şimdi gözlerimden kanlar damlıyor Kapkaranlık bir zindan yalnız odam Ne zaman güneş doğsa sanki sanki saçların ölüdenizimde parlıyor Zor mu yeniden olmak Zor mu mutluluğa yelken açmak hıhh sen zor görmemişsin Sen daha ölmek ne demek bilmemişsin Ben sensiz hayalinle yaşarken Ben hergün ölüp ölüp dirilirken Yalnızlığın çıkmazlarında kaybolurken Tattım zorluğu Sen beni sevmeyi mi zor görüyorsun Unutulacağını sanma Bu yürek unutulacak kadar basit biri olarak görmüyor seni Artık sevmediğimi de düşünme Bu beden her gece ayaz duvarların esiri Gel bitsin bu hikaye Yeni mutluluklar yazalım Gel son bulsun dertler Gel gülsün içimizde ümitler Gel lütfen son kez Bu defa kullar değil Azrail ayırsın bizi Gel lütfen soz kez Unutalım herşeyi Gel lütfen Gel Çok özledim seni KAYIP KENT MASALLARI 1 Kapalı Kutu Sımsıkı kapatılmış bir kapalı kutusun İçinde cennetin en güzel hazinelerini barındıran Bir çözebilsem kördüğüm olmuş kurdelanı Birazcık aralayabilsem kapağının ucunu Sadece kokun bile yeter aslında Yüzyıllar boyu sebepsizce mutlu yaşamama Ama zor Hatta imkansız Ki ben kendimle bile dargınım bu aralar Bakma bazen sebepsizce güldüğüme Kimse tahmin bile edemez inan İçimde kopan fırtınaların ne denli acımasız olduğu Ve hiçbir el kapatamaz Kalbimdeki pas tutmuş yarayı Beni boşver hep böyleyim Sakalımı bile kesemeyecek kadar aciz İki ekmek için bakkala bile gidemeyecek kadar tutsak Ve sigarasız nefes alamayacak kadar bağımlı Şimdi anladın mı durumun vahamiyetini? Neden dudaklarımı çivileyip kendimi bitirdiğimi İmkansızdan da öte bir aşk masalı bizimkisi Şeytanın bir Meleğe aşık olması gibi Sadece seni üzmemek için susuyorum Sadece senin için Sıradan biri olsaydın çoktan duymuştun Kelime oyunlarıyla süslenmiş O malum iki kelimeyi Ama sen benim için Anlatılacak kadın değil Yaşanacak bir hayattın Yaşayamadım... Ama olsun Hayaller vardı daima yanımda Sonra sana yazılmış yüzlerce şiir Bir kalem Bir sayfa Bakma kalem falan dediğime Gene yalan söyledim sana El yazım berbattır benim Kendi adımı bile yazsam inan okuyamam Onun içindir belkide Hiç bir şiirimde adını kullanmamayışım Ve her kelimeyi binlerce kez dolandırıp anlam çemberinde Üstünü örtüp bir gece gibi öyle yazışım Anlama diye Anlayama diye Anlarsan eğer birgün Eğer ölmeden yaparsam böyle bir delilik Bil ki en çok üzülen gene ben olurum Aklını bir an olsun karıştırmak Bir an olsun düşündürmek seni Ve kızdırmak Zaten öldürür beni Bazen öyle şeyler yazıyorum ki Kendime bile şaşıyorum Bazen de anca saçmalıyorum Tıpkı şimdi olduğu gibi Nedeni basit aslında Başrol sen olunca Kalbimde beynimde ansızın firarda Birde durduramıyorum kendimi Uzadıkça uzuyor kelimeler Aslında birazda bilerek yapıyorum bunu Kimse okumasın Sadece yazılmış Ve asla anlaşılamamış olarak kalsın diye Boş kelime oyunlarından da çok sıkıldım bu aralar Herşeyden bıktım Deniz bile sen kokmuyor artık Sadece tadı berbat bir su birikintisi Menekşeleri de benzetemiyorum hiçbirşeye Anca yeşillik Sonra kirazlar Martılar Saat kulesi Arnavut kaldırımlı eski sokaklar Yalan insanlarla dolu parlak caddeler Tadı yok hiçbirşeyin Sabah güneşe bile kızıyorum biliyormusun? Aydınlatıp herşeyi uyandırıyor diye Güneş doğmuş ya da batmış ne farkeder ki Bana her yer karanlık zaten Heryer karanlık ...Yer karanlık.... Sadece Seviyorum seni Sadece seviyorum Şimdilik bilmesen de Uzaklarda parlayan bir yıldız olsan da Her akşam kalemimden şiir olup damlamasını çok iyi biliyorsun Seviyorum seni Kuru kuruya belki Hissettirmeden Kendimi göstermeden Yaşantını arka koltuklarda izleyen Sabırsız bir seyirciyim bu aralar Şeytan diyor atla sahneye Tut ellerinden Bak gözlerine Hıçkıra hıçkıra Gözyaşı süslü bir demetle sun duygularını Kalbim engelliyor her defasında Aşkımı anlatamamaktan korkuyor dilim Ve galiba birazda anlayamamandan şüphe ediyor zihnim Ama olsun ya Uzaktan da olsa sevmek Başrolü sen oluca böylede güzel Sen olunca her şey çok güzel aslında Çiçekleri kokluyorum sebepsizce Uçan kuşları izliyorum Her defasında yalnız gittiğim çay bahçesinde bile Aklıma sen gelince mutlu oluyorum Ve biliyor musun yıllar sonra Hiçbir neden yokken ortada Ben sadece aklıma geliyorsun diye gülümsüyorum Dedim ya sen olunca her şey çok güzel diye Bide gerçekten olsan yanımda Çiçekler yerine saçlarını koklasam Kuşları izlemeyi bırakıp gözlerindeki denizde boğulsam Mutluluktan ölürdüm galiba Baksana sadece hayalinle yetinirken bile Bir huzur deryasının içindeyim Sahiden tutsan elimi Gerçekten göklerde uçabilirim Sen simsiyah dünyamın renkli hafta sonu eki gibisin Sen darmadağın olmuş kalbimi derleyip toparlayan bir ev kadınısın Ve galiba yaşamamın da tek doğal kaynağısın Seviyorum işte seni Seviyorum Kaç bilinmeyeni bile olduğunu bilmediğim denklemler içinde Kendini ressam sananların bile çizemeyeceği kadar uçsuz bucaksız bir mutluluk denizinde Güneşten daha parlak Sudan daha duru Çimen yeşili Toprak turuncusu Elma kırmızısı Ve Yaşam beyazının süslediği Rengârenk bir gökkuşağı aşkım Çok fazla laf kalabalığı yaptım farkındayım Kısacası sadece seviyorum seni Sadece dediğime bakma Seni sevmek her şeyden güzel Gördüğüm tüm kadınlarla Kıyaslıyorum biraz seni Ama her defasında en güzeli sen oluyorsun Kıyaslamamın da tek nedeni var aslında Senin dünyadaki tüm kadınlardan daha güzel olduğunu İspatlatıyor kalbim beynime Ve bu da benim hoşuma gidiyor açıkçası Diyorum ki kendi kendime Ben en güzelini sevmişim Tek kelimeyle mükemmel olanını Anlatılması güç yaşanması imkânsız olsa da İyi ki sevmişim onu Yoksa nerden bilebilirdim Kapkaranlık Dünyanın bu kadar yaşanması mümkün bir yer olduğunu… Bu Defa Farklı Gittin Ne öyküsü biter bu gecelerin Ne de tutkusu hançer yemiş yüreğimin Bir hüsran yakamozu bu defa gidişin Ardı belli yarınlarımda umutsuz bir tükeniş... Ve bir enkaz ki en derinden Bilme diye sana yazılamamış tüm şiirler Gidişinde birşey var bu defa Martılar firarda Vapur iniltileri kaçak Yağmur sessiz Düş kimsesiz Ne diye yarım yamalak bir şarkı olmak dudaklarımda Oysa her zerresini yuttuğum bir şiire eşgalken gözlerin Veyahut bir bilmece Kaç harfin saklı? Kaç harfin ortada? Çözmeye imkanım var mı? Çek restini Oyna tüm kozunu Bir tek bitirirsin beni Ki zaten kalmışsa Bende kalan benin zerresi Her darbenin altında yatan kaos Her gidişinin içini süsleyen sis Ve meyhaneci Kosilis Hepiniz aynısınız Oyalamalar kandırıyor içimde dönen birşeyleri Hiçbir haysiyet kaldıramıyor aklımdan geçenleri Dön dolaş aynı limanda demirli bulmak kendini Belki tilki kürkçü çıkmaz döngüsündeki gibi Bilmiyorum bildiğim tek bir soru var ki Mutlaka çözmeliyim bu kaç bilinmeyeni bile olduğunu bilmediğim denklemleri.... VABESTASON VAPURU ...Tevazuya demiştim gelme diye Boğulursun bu kibir denizinde... Eski bir iskele bu Limanda gözü yaşlı Denizcilere aşık kızlar Her limanda bir sevgili bulmak Adamlık mı şimdi bu? Ve eski bir halat Kim bilir kaç deniz kızı takıldı ucuna Kaç martının kırdı kanadını Ve kaç deniz aslanını tuttu çapasından Bırakmadı... Vabestason vapuru Her zaman yirmi dakka rötar Eksiği yok fazlası var Kolay mı sanıyorsunuz O aç kazanın gözünü korkutmak Ne maceralar yaşadı Allah bilir dümeni Kaç kez batmaktan kurtardı kendini Kaç kez ölüp ölüp dirildi yolcular Kimbilir belkide çoktan gitmiştir Onunla ilk kez gezen kumrular Kırmızı Yeşil Mor Satır aralarına hapsolmuş bir sevdayı sevmiştim ben Gece yosun tutan gözlerimde inci olup parlayan Saçlarıma düşen aktan ilham alan Mevsim maviliğinde solan Kırmızı yeşil mor bir sevda ki Dünü bir ardı belirsiz ve yarını kir Zehir yeşili mi desem gözlerine Menekşe mi Yoksa çimen mi Seç bakalım hangisi? Cenehhem kırmızısı mı yoksa dudakların? Dokunsam yanarmıyım? Veyahut yıllanmış bir şarap Daha kokunla bile sarhoş olmaya hazırım Yeterki aç yüreğini bana Sıkı sıkı kapanmış bir hazine ki kalbin Kilidi tam kirpiğinin ucunda Ve bir elma versen Hava gibi bana Yeter zaten Cennet kimin umrunda... Gözlerin Deniz Kokan Dolunay Telkin... Veya bir kimliğin ardına saklanmışlık Belki bir güz Belki ilkbahar Solmuş yapraklar Düşümde bir kıyamet Zaruriyetten yaşamak bu olsa gerek Sahipsiz miyiz bilmem ki Kimsesiz miyiz? Sessiz... Eşsiz... Veyahut sadece Sensiz... Koy noktayı işte tam burdan Daha az önce gözlerini düşlerken Yağmurun tadını hissettim kirpiklerimde Gözlerin deniz kokan dolunay Hadi hapset beni Yüzyıllar boyu içine Hadi aydınlat Kapkaranlık dünyamı Biliyorum ilk değilim ben Sana ulaşmak için çırpınan Kimbilir kimleri harcadın yolunda Olsun ben hazırım hadi yak beni de uğrunda... Ve Uyuyorsun Şimdi Ve uyuyorsun şimdi Gözlerin kapalı Menekşeler çiçek zannediyor kendini Boşver bırak kalsınlar öyle Gözlerini açtığın an Mahkumlar zaten solup gitmeye Ve uyuyorsun şimdi Belki bir bulutun üzerindesin Belki bir atın Veya yanındasın hayallerinin aşkının Farkeder mi? Bilmiyorum... En masum hallerini yaşıyorsun şuan En duru En saf En yalnız En güzel diyemem Ki zaten hep güzelsin Yanında var mı biri? Yada birinin hayali? Tıpkı benim şuan yaptığım gibi.. Yanımdasın biliyormusun? Tam sol tarafımda Ve birlikte yazıyoruz bu şiiri Sen ilham veriyorsun Bense sadece tercüme ediyorum Ki zaten aşkın en somut halisin sen Biri aşkı tarif etmemi istese Gözlerini çizerim Hiç tereddütsüz kalbimin tualine Ve uyuyorsun şimdi İyi uykular uyuyan prenses Bir buse kondurup alnına Uyandırıp,dokunamasamda sana Koklayamasamda cennet kokan saçlarını Veya hiçbir zaman öğrenemesemde Evinin kaç oda kaç salon olduğu Boşver... Uzar gider bu isteklerim Aklının alamayacağı kadar zor şeyleri isterim mesela Ellerime dokunmanı Benimle konuşmanı Sonra hep yanımda kalmanı Ve bunun gibi daha nice imkansızı Onun için böylesi daha güzel İyi uykular kayıp kent İyi uykular yıldız İyi uykular elma şekeri İyi uykular peri Ve iyi uykular kalbimin prensesi... Bir Deniz Kızı Masalı Nasıl bir kuş olmak denizlerde? Tadı tuzlumu sahiden? İçtikçe susarmısın,tıpkı sana olan hasretim gibi? Yoksa tüm maviliğini senden mi alır deniz? Bir kayalık olsam Uğrasan arada sırada banada Veya bir sandal Tutsan küreğimden hiç bırakmasan Bir deniz kızı masalı bu Denizin bu kadar güzel kokmasının tek nedenidir varlığın Ve insanların ölmek için denizi seçmesinin sebebi Sana ulaşmak adınadır Uğrunda ölmek olsa gerek bunun adı Ki balıkların sessiz isyanısındır sen Solungaçlarından dışa vuran baloncuklarda yatar adın Bazen bir balıkçı teknesinin misinesini selamlarsın usulca Bazende gökkuşağıyla yarışısırsın renk hususunda Bir deniz kızı masalısın işte Masal olmaktan öteye gidemeyen Ama bir o kadarda insana inandırıcı gelen Hadi aç kollarını bana Götür beni de maviliğin tuzlu tadına Birlikte yaşayalım yosunların orman kokan ferahlığında... Üşüyor çocukluğum bir hasret ayazında demini çoktan almış ömrüm yaşadığım kadar yaşarmıyım bilemem hasret ayazında titriyor içimdeki çocuk kalbi ürkek elleri don saçlarında bembeyaz kar oysa düne dair hiçbirşey yok avcumda keşkeleri bastırılmış ezik benliğim yüzümdeki kırışıklıklar ve aynalara düşman ben birlikte günaydın diyoruz her sabaha yarın yok yarın bir bilinmezlik dünler çoktan firar elimde kalan bir bugün onuda sakladım sana belki gelirsin bir gün en apansızından çalar kapım diye bekliyorum işte yaptığım hiçbirşey değerli değil senden ve baktığım hiçbir kadın güzel değil sen kadar yağmurların romantizmi seni düşününce keza yemeğin lezzeti içimde saklı kalmış çocuk neşesi neredeyse unutuyordum birde kaybettiğim benin kimliği herşey sende saklı yani peki sen nerdesin aynı şehrin tozunda yaşasakta aynı yıldızlara baksakta hatta aynı yerel radyoda aynı şarkıyı dinleyip birlikte hüzünlensekte bir o kadar uzaksın bana ben yerde sürünen bir sürüngen sen gökleri delip geçen bir martı en güzelinden ama iyi ki varsın varlığımdan haberdar olmasan bile sadece varlığın yetiyor beni böyle güldürmeye iyi ki varsın iyi ki sol yanımda iyi ki her anımdasın.... Bir Sorun Var Kırılmış dalları o asırlık çınarın Ve kanatlarında bir burukluk martıların Sahilde kimsesiz kumlar Deniz durgun Bir sorun var Tam saat on ikide kayboluyor sanki herşey Ay karanlık Uykum firar Yarım yamalakta olsa biliyorum bir sorun var Ve dönüşsüz bir yola sapmış içimde umutlar Sağ salim ulaşır mı bilemem ama İçimde bir tezat İçim yoksun İçim karanlık İçim sessiz Zeytin ekmeğin tadı geliyor Her nedense ansızın aklıma Hey gidi günler hey Az yemedim Parasızlıktan değil İştahsızlıktan Dedim ya bir sorun var diye Var bir sorun.... Hele domates tuz ve ekmek üçlemesinin verdiği mutluluğu Bir domatesin gramajına hapsolmuş çocukluğun tadını Ve herkes oruç tutarken gizli gizli sigara içmenin heyecanını Unutturmak isteseniz de unutamam işte Asıl zor olanı budur ki herkes bilmez Kış gününde hasret ateşiyle yanmanın ne demek olduğunu Ve sen donarken bile aklına gelmez kendi halin Düşünürsün acaba ne yapıyor şimdi saklı sevgilim Uzatmayalım çok fazla Zira ziyaretin kısa olanı makbuldür Kalabalık yapmak istemem zihninde Bir sorun var dedim ya Kısacası özledim kendim gibi senide... Bil Ki Yazılmamış Ne Kadar İsimsiz Şiir Varsa Aklımda Hepsi Sana Tam bir muamma aşk Ne karşılık bekler ondan Nede bir umut ışığı Zor diye bir kavramı çoktan bertaraf etmiştir kalbin O benim olmasın Bakmasın bana Duymasın sesimi Dokunmasın ellerime Hiç sorun olur mu? İmkansızlıklar içinde tükenen bir umut avcumdaki Sol yanımda hep sonbaharı yaşayan,ama asla solmayan bir gül misali Hapsettim seni içime Umutlarım güneş Gözyaşlarım yağmur Ve her geçen gün yavaş yavaş kök salıyorsun kalbime Sarıyorsun içimi o dolunay gözlerinle Bil ki yazılmamış ne kadar isimsiz şiir varsa aklımda hepsi sana Hayal gücümün sınırlarını zorluyor aşkın Seninle yapabileceğimiz şeylerin avuntusunda uyuyorum geceleri Ve seni görebilme ihtimali ile sarılıyorum yollara Tutuyorum Arnavut kaldırımlarının yakasından Her köşebaşında Arkası dönük her kadında Sen varsın biraz Ve gene sen Kirpiklerimin yosun tutmuş ucunda filizlenen gül Sensizlik sorun değil çoktan alıştım Derdim onlarca insanın içinde bile Aklımı kaplayan sessizlik Bil ki yazılmamış ne kadar isimsiz şiir varsa aklımda hepsi sana Sen değil ama ben mecburum sana Olmazsan olmaz gibi geliyor hayat Gökkuşağı komple bir siyah Denizler lacivert Hayatın en koyu dibindeyim Gökyüzü koyu mavi Beyazlar bile gri Yoksan yok mutluluk Yoksan yok hiçbirşey Çocuklar sevimsiz Yağmur yalnızca su Zaman asır Hayat işkence.... Ve Romantiktir Kar Romantiktir kar Varsa eğer cebinde paran Romantiktir tabiki Eksi otuz derecede hiç üşümeden gezebilmesi Ellerde eldiven Ayakta en kralından bot Düşünür mü insan hiç soğuğu Akşam üstünü örtmeden yatmak inadına güzeldir Dışarda buz tutarken sular Ve ayaza karşı elinde kahven Sokak lambasından yansıyan karlara bakman O kadar tatlı gelir ki sana işte bu dersin hayat Sahiden kimin umrunda sokakta donan Ve lüzumsuz bir şömine keyfi Odunları doldur kor ateşe En kırmızısından bir şarap seç Asitli olsun kadehi Sonra yatır sevgilini dizlerine Mırıldan içinden geçen tüm aşk dolu lakırtıları Karın tok Sırt pek Ama baksan haklısın sende Kolay gelmedin bu mevkiye Özel okullarda okuyup yirmi sene E baba parası yemedik değil mi ahbap Sömürdük pederi sadece... Ya'saklısın Bende Biliyorum yoksun Mevsimler hep sonbahar Günler pazartesi Gündüzler bile gece Biliyorum yoksun Zaman mekan herşey boş Ha bir saat geç yatmışım Ha hiç yummamışım gözlerimi Farketmiyor... Biliyorum yoksun Keşke bilmesem Keşke hayalinle kurduğum düşleri Tadmasam hiç Yasaklısın bende Saklısın kalbimde Bazen bordo bir gül Bazen yağmur Bazen bir ada Bazen de sokak lambası oluyorsun bende Hatta yarım elma şekeri Ki bu elma şekeri muhabbetinin burada geçme sebebi Sadece anlamsız gri bir anlam içermesi... Romantizma Romantizma her yanım Elim Dilim Gözlerim... Üşüyorum Titriyor dizlerim Şah damarımı mat ediyorsun Nefesimi kesiyor İtiyorsun bilinmezliklerin içine İtme tut Gitme tut ellerimden Sona doğru Sana doğru Bir yol çizdim kendimce Ufkum karanlık Yarınım bir bilinmezlik içinde Ve dünler var ya O kahrolası dünler Yapışmış kaderime Boynumda bir tasma misali Ben nereye mazim oraya Doğru yaşamaya fırsatsızım Geriye dönmeye imkansız Gülmek için iştahsız Yeni bir başlangıç için çok geç Yeni bir son içinse erken Ben o treni çoktan kaçırmışım Araftayım bi bakıma Ne sağdayım ne solda Tam ortada Ne bir adım ileri Ne bir adım geri Olduğum yere mıhlanmış kalmışım sanki Ne demeli şimdi bilmem ki Kelimeler manasız Gözyaşları renksiz Yaşadıklarım anlamsız Yağmur sessiz Düş kimsesiz... Masal Perisi şimdi ne denir sana müptelanım işte sussak konuşmasak hiç kalbinin atışını hissetse parmak uçlarım gözlerim buğulansa nefesinle saçlarım saçlarına karışsa,kördüğüm olsa uzakta mutlu günler var bak kokunu sezip eteklerine takılan her gece rüyalarımı cennete çeviren masal perimsin karmakarışık bir çalkantıda aklımda kalan tek şey hiç bir süslemeyi kabul etmiyor siluetin hiç bir sıfat yansıtamıyor seni kelimeler yetim manalar suskun karakterler karaktersiz senli rüyalar bir başka tıpkı çocukluğumdaki elma şekerinin tadı gibi senli rüyalar bambaşka belki hiç göremeyeceğim cennet gibi biliyorum rüya olmaktan bir adım bile öteye gidemeyeceksin çünkü şimdiye dek hiç bir rüyam gerçekleşmedi benim hiç bir zaman bir bisikletim olamadı mesela geceleri bisiklet denizinin içindeyken ve hiç bir zaman pastadan bir ev göremedim anca masallardaydı onlar... Yaşamdan İnciler denizden uzak bir bozkırın tam ortasında açtım gözlerimi buz tutarken kirpiklerim martılar çok uzaktaydı keza gemiler vapur dumanları kumsallar... ne kadar yaşamak dersen adına o kadar yaşadım hep üşüdüm hep soğuktu buralar hep yağmurlu hep ayaz kemiklerimin buz tutuşunu çoğu zaman çaresizlikle izledim ellerim eldivensiz pantolonum yırtık üstümde yazdan kalma bir bez parçası yağmur çoğuna romantik gelir buğulu camlar arkasında elinde kahven zevkle izliyorsan eğer ha bir de yanındaysa sevgilin dünyada senden mutlusu yoktur bir de çevirin bakalım pusulayı bana doğru siz batının sıcaklığında yanarken ben doğunun en doğusunda donan bir çiğ tanesiyim ...oysa ben hiç sevemedim yağmuru ıslak saçlarımı kurutamadım hiç bir zaman mesela güneşin açmasını bekledim hep dua ettim Tanrıya günlerce İstediğim tek şeydi birazcık Güneş gel gelelim mutluluğun kitabını yazın desem kimse yazamaz benden başka hiç bir zaman simitten düşen bir susamın değerini anlamayacaksınız belki çoğunuz unutmuştur bayat ekmeğin tadını aklınıza bile gelmez fırından yeni çıkmış bir ekmeği koklamak veya uzun zamandır üşümemişsinizdir onun için bilemezsiniz bir otogar sıcaklığının verdiği hazzı dedim ya ben bir bozkırın tam ortasında doğdum yaşamak iki kat daha zordu buralarda iki kat daha acımasız ve insafsız insanlıksız.... Bir Yosunun Öyküsü bir yosunun sessiz çığlıklarında duy beni çakıl taşlarının hışırtısında bir çocuğun gözyaşında bul beni elinden bırakmadığı elma şekerinin tadında farzet ki yapraklarını sonbahara kaptırmış bir ağacım üşüyorum... yapayalnız dallarım gel sar çimen gözlerinle beni şimdi yokluğunu sarıp çekiyorum ciğerlerime tütün yerine yağmurlara sarılıyorum menekşeleri kokluyorum biliyor musun artık yalnız değilim sensiz yaşamaya çalıştığım koskocaman boşluğu saymazsak bir kedim var adını henüz koyamadığım dünyanın en sevimli şeyi tabi senden sonra aslına bakarsan hayatımda herşeyin ayrımı sensin kadınlar mesela gördüğüm tüm kadınlarla kıyaslıyorum seni neden biliyormusun? çünkü en güzelisin çünkü herşeysin yaşamsın siyahları boğan bir beyazsın diğerlerini parçalayıp atıyorsun sen o sun o arayıpta bulamadığım mutluluğun adı belki ulaşamadığım için tapıyorum bu kadar sana belki koklayamadığım için sahilleri kıskandıran saçlarını belki aynı şehirde köşe kapmaca oynayıp her sokaktan çıkma ihtimalinle hoplattığın için yüreğimi bilmiyorum... bilmediğim milyonlarca şey arasında bilemediğim en önemli şey gene sensin aslında sen yoksa diğerlerini düşünmek mi boşver zaten onlar kimin umrunda.... Seni Sana Tanıtmak sen bitanesin demek en ağır ihanettir doğaya seni somutlaştırmak hakarettir bir cisme büründürmek seni başta küfürdür herşeye bir uzun yolsun ki haritada gösterilebileceklerden çok ötede tarifi yok ismi,cismi hikaye ve hiçbir zaman bitmeyecek bir öykü noktasız virgülsüz kelime anlamı anlamsız öznesi yüklemi belirsiz okuyanın değil yalnızca anlayanın haz alacağı... Zamansız Sevmeler öncesi yok seni sevmenin sonrası hiç dünü,bugünü,yarını önü,ardı belkisi ve keşkesi yok... öyle bir aşk düşün ki zamansız,mekansız mevsimsiz,yapraksız... varsan beyaz herşey yoksan siyah miladıdır hayatımın gülüşün istemsizce kurduğum her cümlemin gizli öznesidir saçların ve buruk bir iklimin gözyaşları süslerken penceremi aklımdan geçen tek güzel şeydir o yosun gözlerin... Ayrım yağmurlara sarılırken öğrendim ben yokluğunun hiç bir kelime anlamı olmadığını bir düşsün ki rüya kavramını bile delirten bir tutam deniz biraz karanfil ve bembeyaz bir gökyüzü uzakta bekleyen günlerin geçiş biçimi tamamen senin gelip gelmeme teoreminle ilgili varsan tarifi imkansız bir hayat yoksan bol sansür içerikli kavramlar oysa hiçbir niyetim yoktur ki senden başka ve her duamın sabitlenmiş demirbaşıdır ellerin sonrası vesaire güzellik seni düşününce güzel keza denizler kumsallar vapur dumanları ve sen koktuğu için aşık herkes deniz kızına sonra kız kulesi biraz sana benzediği için gizemli yıldızlar gözlerinin parlaklığından ilham aldıkları için bu kadar parlak güneş saçlarını kıskanmış olmalı ki baktırmıyor kimseye kendini doğa bile eksik sen olmayınca zamanın ekleri senle başlar senle biter senden önce senden sonra cennet cehennem deniz çöl su ateş hepsinin keskin bir ayrımısındır varsan cennet varsan deniz su yoksan cehennem çöl ateş... Bugün Bir Günlüğüne de Olsa Aynı Şehirdeyiz Bugün bir günlüğüne de olsa aynı şehirdeyiz Aynı güneş vuracak yüzümüze Aynı günü karşılayıp,ayrı insanlara günaydın diyeceğiz Belki aynı yerel radyoda farklı şarkıları dinleyip hüzünleneceğiz Belki ben sabahın köründe,sense öğlene yakın aynı simitçiye uğrayıp simit alacağız Hatta aynı durakta ayrı zamanlarda farklı otobüslere bilmediğimiz yerleri soracağız Ve son olarak aynı kayan yıldızı izleyip ayrı dileklerin tesellisinde avunacağız Bilmiyorum... Tüm olasılıklar olabilir Aynı zamanda olasılıksızlarda Bildiğim tek şey Yıllar sonra aynı şehirdeyiz Aynı yağmurda ıslanmamızın mümkün olabilmesi bile yetiyor bana Yürüdüğün yollarda yürümek mutlu ediyor sebepsizce yaşayan varlığımı Boş boş baktığım her yerde seni görme ihtimalimin olması heyecanlandırıyor senle dolu kalbi Bugün aynı şehirdeyiz Yarın ben yokum Kimbilir belkide bir daha hiç görüşemeyeceğiz Dünya küçük diyorlar Aynı şehirde bile karşılaşamadıktan sonra ne farkeder Dünyanın küçüklüğü bir yana koskocaman aşkıma bile tam dört beden büyük geldi lanet olası Ankara Kalkmışım birde neden bahsediyorum İşte durum aynen böyle toz pembe masallarımın pamuk prensesi Karşılaşamadan buruk vedaları tuz misali basıp yüreğime Boynü bükük çekip gitsemde bu şehirden Kaçsamda senden,belki de birazda benden Ben hep aynı yerdeyim gene Nerdeyim biliyormusun? Her zaman,heryerde sadece ve sadece yalnızca sende... Fakir Edebiyatı eski bir taş köprünün üzerinden sallanıp fakir edebiyatı yapmak istiyorum dibine kadar susmak istiyorum haykırırcasına ve hüngür hüngür gülmek zambaklar küsmüş mü yoksa? neden açmıyorlar eskisi gibi oysa herşey aynıyken yoksa onlarda mı sen gibi hiç bir sebep yokken küsme sevdasına mı tutulmuşlar? elimde ne kaldıysa hüzne dair dağıttım hepsini kalmadı sana şimdi bir gidişin kelime anlamını anlatamaz kimse sen kadar bana... oysa her kadın sevilmeyi hakeder ...oysa her kadın sevilmeyi hakeder kim ne derse desin belki değerini anlayamazsın kaybetmeden belki göremezsin gözlerinin güzelliğini gözlerinden parlayan ışığı farketmeden belki aklına bile gelmez onunda bir kalbi olduğu ve elini bile tutmaya tenezzül etmezsin bazen onu da kendin gibi duygusuz zannettiğinden ama her kadın sevilmeyi hakeder sen ne kadar sevmeyi bilmesende onu bir eşya gibi görüp kullanmayı düşünsende ve hiçbirzaman değerini anlayamasanda sevilmeyi hakeder işte her kadın... herşey onda başlar onda biter çünkü bazen bir yudum sudur çatlayan dudaklarına serpilen bazen sıcacık elleriyle ısıtır buz tutmuş kalbini bir gülüşüyle aydınlatır dünyanı kızması bile tatlıdır bilirsen şayet küsmesi sonra hiç bir zaman anlayamazsın küsecek kadar yakın hissettiğini seni sol yanına dedim ya her kadın sevilmeyi hakeder sen yeter ki sevmeyi bil sen yeter ki bir damla mutlulukta boğulmasını öğren her zaman gülümsemeyi başar sonrasını bırak hayata aşkın kıymetini daima anla ve ölene kadar sevmeyi bırakma.... Gizli özne kayıp bir mısranın en gizli öznesiyim artık saklanmak istiyorum kalbine hiç bir ihanet bulamasın bizi diye örtmek istiyorum üstüme sisli bir gece gibi parlayan gözlerini... ölüme kötülüklere ve tüm siyahlara inat tutup öpmek o pamuk iklimiyle süslü ellerini bilesin ki en büyük çabamsın sen hiç bir an yılmadan yorulmadan peşinde bir ömür koşmayı göze aldığım isterim ki her terk ediş terk etsin bizi kapat kalbinin kapılarını zincirle tüm çelişkilere hadi hapset çek beni içine... JESABEL beni boşver Jesabel benden güneş doğmaz sana ufkum karanlık inan kendimde bile yokum beni boşver Jesabel deniz dalgalı üstelik sandalımın kırık küreği gelemem istesemde sana beni boşver Jesabel zaten boşum bomboş... bir hiç kadar hiç yaşamamış veyahut seni hiç tanımamış kadar beni boşver Jesabel bak maviliklere bak yeşillere turunculara morlara gökkuşağına hepsi sensin görebiliyor musun içlerindeki seni? denizi kokla merak ediyorsan kokunu sonra yıldızlara bak gör gözlerinin simsiyah saçlarının zülfünden sallanıp nasıl bir elmas tanesi gibi parıl parıl parladığını sen kendine yet Jesabel ne al beni benden ne de bırak beni benle boşver gitsin beni birtek beni değil herşeyi çünkü zaten yalnızca sensin bu dünyanın gene herşeyi.... marta adanmış hayatlar sonbaharda solan yaprağın hüznüyle susan dudaklarıma inat kalbimde martta umutla açan bir çiçeğin çığlığı var martta ölmek inadına zordur bir mevsimin acı gerçekleri susarken kulaklarında yemyeşil bir baharın ayak seslerini duyamamak koklayamamak badem çiçeklerini melisaları zambakları çekememek içine meltemin baş döndüren kokusunu uğursuz bir oyunbozandır bazen kış kimine romantik gelsede eğer yoksa cebinde paran üşürsün üşürsün işte buz tutana dek kirpiklerin ve doğmak martta içindeki mevsim kıpırtılarıyla eştir bir gelinciğin rüzgarda salınması ölüm dahil herşey çocuk oyuncağı gelir sana filizlenen erik goncasına bir damla su dökebilmek dizlerinde beliren yemyeşil çimen lekeleri gökte parıl parıl parlayan sarı pırlanta ve içindeki hiçbirzaman bitmeyecek zannettiğin çocuk neşesiyle yepyeni bir merhaba çekersin hayata yeniden başlarsın herşeye sevmeye yaşamaya bir milat sayarsın baharı yeni bir başlangıç gülmek eskisi gibi zor gelmez sana aksine kendi kendine bile güldüğün olur arasıra sebepsizce gülersin sırf gülüşünü seyretmek seyrettirmek için başkalarına yaşama yaşamaya dair ne varsa inan hepsi avcunda sen yeterki doğru açıdan bakmayı bil hayata.... Sizi sevdiğimi saygılarımla arz ederim siz bayan siz kimsiniz siz? var mısınız sahiden? yoksa sadece hayalden mi ibaret siluetiniz? tüm mistik temaları barındırıyor sanki gözleriniz kokunuzda bir o kadar tanıdık geldi okyanuslardan bir beyhude çabanın tam ortasındayım galiba baksanıza o kadar uzaksınız ki bana uğraşsamda tutunamayacağım asla kollarınıza siz bayan bakarmısınız bir kere olsun cennet gözlerinizle bana aydınlatırmısınız karanlık dünyamı bir dokunuşunuzla galiba aşk olmalı sizin adınız başka bir kelime anlamı yok bunun başka bir açıklaması içimi ürperten bir rüzgarsınız siz karşınızda diz çöktüren bir gizem nefesimi durdurabilecek kadar güçlü bir güç siz bayan o kadar tanıdık geldiniz ki bana çocukluk sevinçlerini hatırlattınız bir an alıp götürdünüz beni bir elma şekerinin tadına uzatmayalım daha fazla kısacası bayan sizi sevdiğimi arz ederim saygılarımla.... olurda birgün olurda birgün gözlerinin dolunayla yarıştığı bir gecede dudaklarında belirirse bir şiirim bil ki ben zaten yalnızca sana şairim olurda birgün hatırlarsa sesimi kulakların bil ki dudaklarımdan dökülen her söz yalnızca senin için olurda birgün karşılaşırsak eğer tesadüf bir yerde ellerini koru benden öpmek için tutamam belki kendimi olurda birgün ölürsem sana sezdirmeden bir şairin anatomisini yazmak bu kadar zor olmamalı içinden geçenleri yaz eski bir gazete kağıdına hapset bir şişenin içine usulca koyver gitsin marmaranın kırsal turistik köy kokan bir kasabasından egeye emin ol ki verilecek en güzel hediyedir bu bana cennetten bile ötede... Bir kadın bir kadın düşün ki en güzel mevsim bir bahar masmavi okyanus yemyeşil orman en bereketli toprak dünyadaki cennet yoksa yoksun bu oyunda yoksa yok hiçbirşey gökkuşağı renksiz yağmur sessiz düş kimsesiz düşün kim çarptırdı yerinden fırlatacak kadar kalbini bu denli kimin için ağladın günlerce hangi terkedişte uyuyamadın gecelerce ve onun süslediği rüyaların tadı nasıldı sence bir bak arkana unutabildin mi anneni veyahut hangi sevgilini silebildin aklından hala gördüğünde onu için sızlıyor biliyorum hangi hayalinde yoktu bir kadın bazen eşin bazen sevgilin bazen kızın bazende gizli gizli sevdiğin unutma en buhranlı çağındır aslında bir kadın yoksa hayatında ve yaşamak için bir neden bulamazsan eğer birgün olurda emin ol artık hiçbir kadın kalmamıştır yanında YAĞMUR İçimi yakan gözyaşlarım var benim Yağmur olup sağnak sağnak yağan umutlarım Sana şiir yazmak geldi içimden Menekşeleri küstürdük Gözlerine benzeteyim derken Hangi çiçeğe versem gölgeni dahi Solup gidiyor usulca Taşıyamıyor timsalini Geçen gördüm seni Uzaktaki sisli bir vapur gibi Usulca dumanını savurdun Seslenemedim sana Dokunamadım bile Gözümde soldan sağa Yavaşça kayıp gittin Bu arada neredeyse unutuyordum Dün senin doğum gününmüş Herkes kutlamış Bir ben kalmışım Hediye olarak bir buse kondurmak isterdim dudaklarına Pasta falan istemez Sıcak bir dokunuşun yeterdi bana Ama tabii sıradan bir insan gibi bile kutlayamadım Çünkü sen farklıydın hayatında Herkesten Her şeyden Kimseye benzemeyen Tüm çizgilerimin dışında Hoyrat bir liman Haramdın kulların Kuranında Günahtın sahte insanların kitabında Havasıydın dünyamın Ademi olamadım ben asla Boş ver zaten bunların hiç önemi yok Sen mutlu ol da Ben ne olursam olayım İpi kopmuş bir uçurtma gibi Meçhul yerlerde Meçhul kimselerin üzerine Gizemle çakılayım Sende uykudan yeni uyanmış bir masal perisi gibi Şerefsiz topal prensinle Mutlu ol Nuhun gemisinde Şaka maka canımı çok sıkıyor seninki Şeytan diyor vur iki tane gözünün üstüne Allah kahretsin ki ona acımam da Sen üzülürsün işte Seni üzmek istemem asla Duvarlarda parçalanır yumruklarım Vuramam sırf senin için o hayvana Bir sıkımlık canı var aslında Ama şiddet çare değil ki Demek ki benim yapamadığımı yapmış sana Seviyorum demiş usulca Ya da kalp denilen Karmaşık mahlûkat Sebepsizce seçmiş onu Bizde yorgun gözlerimle Tercih dışı kalmışız Ayrı hayatlarda Vurgun yemiş biçimde Ordan oraya savrulmuşuz Öyle be işte Canımı sıkıp duruyor Cevapsız sorular Şarkılar boğuyor beni Metrekaresini bile bilmediğim Hep batıda kalan Lanet odası odamda Kendi kendimi batırıyorum Hüzün denizinde Yağmurları içiyorum ara sıra İçimin yangınını söndürür belki diye Kayan her yıldızın ardından Olmayacak dilekler diliyorum Belki Allah verir bir gün bana da masum bir hediye… Bugün Gördüm Galiba Ölümü Vedaları bana bırak Mutlulukları al git sen Yaşarım bende unutulmaya yüz tutmuş bir beste tadında Yalnızlılığımın bir bıçak gibi keskin kayalıklarında Solar giderim dalından kopan bir gül gibi mazilerin arasında Bugün gördüm galiba ölümü Azrail hayaline bürünmüş bir cellât gibi girdi kapıdan Bugün üşüdüm delicesine Gözyaşlarım bile ısıtamadı yüzümü Ben bugün yaktım kendi kendimi Çünkü bugün ayrılığımızın hazin yıldönümü Sensizlikler üşüştü başıma Mantık denen olgu kaybolup gitti Deliriyorum kendi kendimle baş başa galiba Ne oluyor bilmiyorum Düşündükçe seni umutları bulutlara yüklüyor Yağıyorum sağnak sağnak gözyaşlarımla Bu arada bugün arabanı gördüm bambaşka bir evin önünde Dedim acaba ne yapıyor şimdi bana yabancı birinde O an atmak istedim kendimi uçurumlardan Kaybolup gitmek istedim bu lanet olası dünyadan Sahi tutuyor musun elini? Öpüyor musun onu da? Ben her gece hayalini kurarken Sen hayallerimi yaşıyor musun onunla?.... Beni Kendine Sor Beni bana sorma anlatamam kendimi Beni bana sorma hep sevdiğim yönlerimi överim İki şiir yazarım sana olduğun yerde kalırsın Aksiliğimi örterim hemen mesela Karanlık bir gece gibi Kıskançlığımı gözlerime hapsederim şimdilik Seni kendime saklarım Anlayamazsın Ama beni bana sorma gene de sen Daktiloma sor mesela O anlatır kaç gece uyumadan adını zikrettiğini Sonra duvarlara sor Harf harf nasıl ezberlediklerini anlatsınlar adını Birde buruşturulmuş sayfalara bak şöyle göz ucuyla İçlerinde ne barındırıyorlar kutsal bir mabet diye Ha birde gözüm hep saatimde Acaba şimdi nerde Acaba kiminle Deyip deyip dalıyorum çıkmaz soruların arasına Meyhanelerde muhabbet ettiğim insanları unuttum bak Beni onlara sor geceleri Adımı verme tanımaz ayyaşlar Mecnun de anlatsınlar Yıldızlara sor ben kime benziyorum diye Ne diyecekler bakalım İşte öyle ona sor buna sor Şaka maka bir yana Sen en iyisi beni kendine sor Kalbinin derinliklerine bir yolculuk et bakalım Kim var oralarda Merak ediyorum Kırıntıda olsa Birazcık ben var mıyım acaba?.... Sonbahar Aksi bir yaprağım şimdi Rüzgara karşı inatla direnen Huysuz fırtınaları kıskandıran Ölüm sessizliğini andıran Hayat çizgimi taşırıyor hep bildiklerim Aklım sorgulamıyor sevdiklerimi Her hareketini doğru olarak görüyor Aklımda ben gibi aptalın teki Sevmiyor diyorum bazen Sevmeyecekte hiç Ne diye hayal kuruyor anlamıyorum Geri zekalı kalbim Öyle işte geçiyor günler Salaş kahvehane köşelerinde Bir çay parasına saatlerce oturmak Ağır geliyor aslında Ama ne yaparsın bir dosta hasretiz Parklarda yabancı yüzler var Camiye gitsem veto eder imam Mecburen katlanıyoruz işte Sonbaharları seviyorum artık Kendimden çok şey taşıyorlar Hep boynu bükük yapraklar Nedense beni bana hatırlatıyor Dün Akşam Aşık Oldum Birine Sadece Gözleri Sana Benziyor Diye Dün akşam gördüm onu Gözleri aynı sendi Dün akşam karşılaştık boş bir sokakta Seni görmüş gibi oldum bir anda Heyecanlandım Mazi canlandı gözümde Hani Allah biliyor birazda ağladım Ve ben Sırf gözleri sana benziyor diye Aşık oldum ona başka neden yokken delice Her hali farklıydı gerçi Sesi sen kadar tatlı değildi mesela Elleri de soğuktu biraz sanki Sen gibi anlayışlı da değildi Söylediğim her kelimeye öylece gülüp geçti Nasılsın dedim İyiyim deyip geçiştirdi Sen gibi hiç canın sıkkın sanki ne oldu diye içten sormadı Dedim ya gözleri benziyor sana diye İşte onlar titretti ansızın içimi Ben beş kez aşık oldum Beş kez sevdim delice Diğerleri hevesti belki Belki çözemediğim bilmece Sen son olacaktın Sonum,sonsuzum,mutlu günlerimin başrolü Olamadı Belki kader diyebiliriz adına Bilmiyorum Bildiğim tek şey Ben seni hala unutamıyorum Nedense her nefes alışımda benimlesin Tam boğulmaya başlıyorum hayattan Aklıma geliyorsun Sadece aklıma Ne görüyorum seni Ne işitiyorum sesini Ne de tutuyorum o bembeyaz ellerini Sadece aklıma gelmen yetiyor karanlıktan çıkmama Denize düşen yılana mı sarılır acaba diye düşünüyorum Sonra ne yılanı be o benim deniz kızım diye kendime kızıyorum Yazdıkça sana dair bir şeyler konuşuyormuş gibi oluyorum seninle Ve bu da rahatlatıyor açıkçası beni İşte öyle Toz pembe masallarımın pamuk prensesi Dün anladım hala deliler gibi sevdiğimi seni... Caddeler Islak Caddeler ıslak Anlaşılan gene yağmur yağmış Haydi yüreğim gidelim buralardan Bak dert bulutları burda da bizi yakalamış İçimde yeşeren yemyeşil umutlar vardı o na dair Uykusuz gecelerimde gözyaşımla suladığım Biraz hayal birazda acabayla süslediğim Her yalnız uyanışımda sigaramdan önce sarıldığım Tabi o gelmeden gitti Sonbaharda savrulan bir yaprak gibi çok uzaklara Bekledim... Her an her saat başında Asla gelmeyecek olan rüzgarı mutluluk yüklü bir gemiydi Asla ulaşamayacağım bir yıldız Ve asla koklayamayacağım bir demet gül Ama bekledim Gelmeyeceğini bile bile Çünkü beklemek bile güzeldi Beklenen rüyalarında doya doya sarıldığın sevgiliyse Aşk... Duyguların en karmaşık olanı Hiçbirzaman çözemeyeceğim bir problem Belki onun için sakladım kendimi hep Sıradan sokak lambalarını sevemedim hiç Hep yıldızlara aşık oldum Bir kere olsun dokunamayacağımı bilsemde Ulaşılmazlıklarına ulaşmaya çalıştım durdum Onun için aşk farklıdır bende Sana göre herkestir Bana göre hiçkimse Sen sıradanla sıradan aşklar yaşarsın Ben ulaşılmazımla aklının alamayacağı hayallerde başrol oynarım Hayallerle mutlu olmasını becerebiliyorsan şayet Sesini duymadan Saçlarını koklamadan Gözlerine bakmadan Bir kere olsun ellerini tutmadan Sadece aklına geldiği için gülüyor O benim diyebiliyorsan Gerçek aşkı bulmuşsundur Gerisini boşver Kim ne derse desin kalbinin sesini dinle Sen,hayallerin ve aslına sevgilin olamayan sevgilinle Yaz yepyeni maceralarını Sonrasını boşver Zamanı akışına bırak Ve umut kapısı daima aralık kalsın Bakarsın ummadığın bir anda Yepyeni mutluluklara yelken açarsın.... Birgün gideceğim bu şehirden Birgün gideceğim bu şehirden Tüm umutlarımı yükleyip sırtıma Maziyi basıp kangren yüreğime Ve ağlamaktan yosun tutmuş gözlerimle... Birgün gideceğim bu şehirden Sen olmasan bugün... Yada bu lanet şehri terkettiğini öğrendiğim gün Artık taşıyamıyorum bu yalnızlığı tek başıma Ağır geliyor,kaldıramıyorum sensizliği X Y Teorisi(Boşluk) Gene bir boşluktayım İçimin uçurumları utanıyor haline Sensizlik,sevgisizlik ve hayalinin yarattığı melek üçgeni Yakıp kavuruyor kalbimi Aklım ve kalbim amansız bir anlam savaşında şimdi Aklım X diyor kalbim Y Oldum olası sevemedim gitti şu matematiği Dolayısıyla matematikçileri Ve sayıları Ben sadece ikiye kadar sayabildim Sen ve benin ikisi Bir elmanın iki yarısı Gerisi yoktu Sonra üçü öğrettin bana Sen ben ve o Birden üçüncü şahış olduğumu anladım Aşktan kapanmış gözlerimi açtığımda Hiç x li y li denklemleri çözemedim ben Hep karıştırdım Şimdi gene önümde sorular Kalemi kalbim Kağıdı aklım İkisini buluşturabilsem ortada Ah bir yazabilsem Çözerdim belki ama İmkansız her zaman olduğu gibi galiba bu da Ben hayatımda sadece iki harf sevdim İlki x İlk aşkım değildi Son da olmadı Geldi geçti Diğer harflerden de vadı ama Onlar bu şiirde yer bile alamadı O bir yıldızdı Hergün gördüğüm ama asla ulaşamadığım Ama sadece basit bir yıldız Kafamı kaldırdığımda yüzlercesinin olduğunu farkettim Onunsa diğerlerinden farksız olduğunu Hatta daha sönük kaldığını Tabii bu kalbimin sözleri Dedim ya kalbim "Y"ci Akıl penceresinden hiç bakmak istemiyorum zaten Bu aralar en yakın dostum sadece ve sadece kalbim Gelelim Y ye Nasıl anlatılır ki Kelimeler taşıyamaz onu Sadece övünür adını oluşturan harfler Çiçekler solar sonra Basit kalır kokuları Onun kokusunun yanında Saçlarının karası karşısında Parıl parıl parlar gece Kirazlar mesela Utançlarından çiçek bile açamazlar Baktıklarında dudaklarına Ve inciler siyah zannederler kendilerini Onun dişleriyle kıyasladıklarında Gelelim sesine Dünyanın en güzel sesi nedir sizce Yağmur sesi? Gitar sesi? Keman sesi? Hiçbiri! Yağmur yağsada hoş yağmasa da Onun sesinin doğallında Yapay kalır anca Gerçi hiç aşkım lafını duyamasamda Bazen uzaktan da sevmek yeter insana Ressamın çizdiği bir doğa manzarasını düşünün Onu yaşama gibi bir imkanınız var mı? Tabii ki yok Peki ulaşamayacağınızı bildiğiniz için sevmiyormusunuz? Kesinlikle hayır Kapatıp gözlerinizi hayal ediyorsunuz o an için kendinizi orda İşte aynen bende öyle yapıyorum Hatta daha da ileriye gidiyorum bazen Koyuyorum resmini karşıma Sayfalar taşıyor aşkımdan Bir şiir yazıyorum ona Beğenmiyorum Sonra bir şiir daha Gene yırtıp atıyorum Ondan şiir olmaz Ondan romanda olmaz Bestede Ama mutlu sonla biten bir masalın Pamuk prensesliği tam ona göre İki anlamda çok güzel yansıtır onu Hem pamuk gibi kalbi,elleri Hemde prenses gibi güzelliği Yetmez ama neyse İşte durum aşağı yukarı böyle Aklım x diyor Ama kalbim tüm olumsuzluklara rağmen hala y.... yazılmamış tüm şiirlerimin ilham perisine... Kimbilir Hangi Şarkılarda Buluyorsun Onu Kimbilir... Belki sonbahardan ilham alır saçları Belki gecelerden Belki okyanus mavisidir gözleri Belki orman yeşili Sen asla bilemezsin ki Onun hayallerini süsleyen prensi Üçücü şahıs olmak zordur arkadaş Gözyaşlarının onun omzuna değilde Taş kaldırımlara dökülmesi Ellerini hep lanet olası bir çift eldivenin ısıtması Hatta eldivenin bile bir çift olmayı başarabilmiş olması Ve çift kişilik yatak alacak paran varken bile Tek kişilik yatağında,ruhsuz bir yastığa sarılıp ağlaması Ağırdır,kaldırılmaz... Yaşamak istersin mesela Onu yalnızca onla Paylaşmak istemezsin kimseyle Ve bazen konuşmasına bile kızarsın Sıradan da olsa biriyle Sonra Gözlerine bakanlara bile küfredersin içinden Gözlerinin parlaklığına gölge düşüyor diye Olası rakiplerin vardır mesela Aslında olmasalarda Olma ihtimallerinin olması bile yeter Onu kıskanmana Tabi o bunların hiç birini bilmez Bütün kelimeleri ardından yazarsın Hayallerinde binlerce kez aşkını anlatırsın Rüyalarında doya doya saçlarını koklarsın Ama onu gördüğünde yüzüne bir seni seviyorum diyemezsin Çünkü o farklıdır hayatında Herkesten herşeyden Ulaşılmaz bir yıldızdır Dokunamayacağını bilsende Sadece bakmak avutur işte kalbini Bakıp bakıp hayal kurarsın anca Dedim ya farklıdır diye Öyle sevmiş Öyle bağlanmışsındır ki ona Sırf kalbini kırmaktan korktuğun için Saplarsın aşkını kalbine O da kanar durur sürekli durmadan Ve bazen senaryonun en acısı gelir aklına Ya benim onu sevdiğim gibi O da bir başkasını böyle seviyorsa dersin Kimbilir ya varsa Ki vardır mutlaka Kendini düşünürsün Kalbinin hiç boş kalmadığını hatırlarsın Sonrası belli zaten kendi kendine Kendi kendini yıkar Kendi enkazından ağır yaralı kurtulursun Şarkılar vardır mesela Kendini kaybedip,onu bulduğun Dinledikçe anlatılmaz bir sancı duyduğun Kimbilir onunda şarkıları vardır belki O da dinler, o da düşünür kalbinin prensini Olamaz mı? Senin bir kalbin var Bak sol yanına Onun adını andıkça çarpıyor galiba Sonra onunda var bir kalbi Hemde dünyanın en güzel kalbi Varsın içinde sen olmayıver ne olur ki Hem zaten sevmiyormusun onu uzaktanda olsa sanki.. YTŞİA (Kalem Ordularımın Harbi) (SEVEN 7) Merhaba yarım kalan cümlelerimin yüklemi Merhaba terkedilmiş şehrimin misafiri Ve merhaba Hüzün yüklü masallarımın gülümseyen prensesi Yaşayamadığım ne kadar anı varsa Adını hayal diye anlamlandırdığım torbamda Topladım hepsini,yükledim sırtıma Gitmenin ağırlığını kuşandım üzerime Ve gidiyorum lanet okuyarak işte Nereye diye sormayı bile yediremiyorum Allah kahretsin ki kendime Ayaklarımın götürdüğü meçhul yerlere Kim bilir azrailin kollarına belki de Yanlış anlama sakın Sana değil bu sitemler Yazılacak çok şey var Aşka ve sana adanacak onlarca şiir Ve ona karşı açılacak bir savaş Anlam zırhını kuşanmış bilnlerce sözcük Çarpacak müstakbel sevgilinin suratına Yankılanacak satır satır nağmelerim kulaklarında Yalakalığın Allahını yapan şerefsize söylenecek milyonlarca paragraf Kalibini kırmamak adına sansürlenecek aklımda Ve sadece üzülmemen için süzülecek biraz gönlümde Birazda şeker olacak içinde Yani adın Zehir zıkkım kelimelerimdeki tatlı tek şey Ben susacağım Mürekkebimden oluk oluk akacak kan Kalem ordularımın harbi başlayacak bu gece Hazırım... Yazacağım herşeyi Belki satırlar ıslanacak gözyaşlarımdan Belki perdeler sararacak yaktığım sigaralardan Belki daha önce hiç görmediğim hüsranlara alıp götürecek beni anılar Ama yazacağım... Sadece okuma ihtimalinin olduğunu bildiğim için Sen asla okumasanda Yada okuyup hiç birşey anlamasanda Bu satırlar sana Tıpkı öncekiler gibi (Y) azılmamış (T) üm (Ş) iirlerimin (İ) lhamının( A) dısın sen YTŞİA sın yani En güzel şiirlerimin altında imza olarak kullandığım harflerin açılımı Aslında herşeysin sen Herşey... Bazen eski bir fotoğraf Bazen tozlu bir ayna Bazen de bir demet menekşe Bazen güneş Kapkaranlık bir gecenin ertesinde Yüzümü yakan sıcaklığınla Yaşama sevinci olup doğan Bazen şemsiye Sağnak sağnak yağan dertlere Siper olup koruyan Bazen de bir bardak su Ölümüne yandığım anılarda İmdadıma yetişen Herşey çok farklı olabilirdi Olamadı... Nedeni çok Yanlış zamanlarda Yanlış hayatlarda Yanlış kişilerle başrol oynamışız Bu hayat denen tek kişilik senaryoda Sonra mesela ben matematiği hiç sevememişim Denklem çözmeyi öğrenemediğim için Almamışlar beni üniversiteye Bozuk sistemin oyuncağı olmuşuz yani Bende isterdim okumak Küçükken büyüyünce ne olacaksın sorusuna verdiğim cevabı Bugün hatırlayamıyorum bile Ne acı değil mi? Birazda suç babamda İşçi çocuğusun sen okuyup büyük adam olmak neyine İşçiliğe devam et işte Büyük hayaller kurma hiç Basit yaşa Basit şeylerle mutlu ol Sonra hiç yaşamamış gibi öl Kim bilir beş seneye adını bile hatırlayan olmaz belkide Mezar taşına kimliğimden bir parça Adın soyadın Birde baba adın Sonra doğum tarihin Ve asla bilemeyeceğin ölüm tarihin Neredeyse unutuyordum birde ruhuna fatiha Artık kaç fatiha kurtarırsa Tabi mezarın yola bakmazsa o da zor Ne gelen olur ne de giden Dolayısıyla anca komşu mezarlıkların misafirlerinden Koparırsın üç beş fatiha Onlarda okumayı akıl edip şeref buyururlarsa Bu mudur olay? Hayat işte... Büyük adamın çocuğuda büyük adam olur Tabi sadece anlamda Adamlık ne okul ister Ne de yaş Adam olmak çok şeydir Cebe bakmaz yüreğe bakar Bu konuya nerden geldik bilmiyorum ama Senin ki de pek adama benzemiyor hani Benden söylemesi Umrunda olmaz deme Olur...Hemde çok Üzülürsen eğer Bende biterim Yorgun bir çınar gibi içten içe Tırnağına zarar gelse Saçının bir teli kopsa Bil ki en çok ben yaralanırım Aslında bilemesende Ne zaman üşüse ellerin Sitem ederim soğuklara Bir çift eldivenin bile olamamak ellerinde Ne zaman ıslansa saçların Ve sen hasta olsan Şemsiye olarak yaratılmadığım için Küserim Allaha Hani Allah biliyor bunları Sende bil varsın olsun Bazıları kızıyor bana Allaha isyan etme çarpılırsın diyor Çarpılmak nasıl birşey diye düşünüyorun Mecnun geliyor aklıma Başrolde kim var? Leyla... Sonra Keremi düşünüyorum Aslısı için yaptıklarını Ferhatla Şirinin öyküsü zaten dram Ve Adem geliyor aklıma herşeyden öte Cennet gibi bir yerdeyken Havaya kanıp Tanrıyı hiçe saymasını düşünüyorum Sonra yaptıklarımın Bir isyan hükmü biletaşımadığı kanaatine varıyorum Peygamber bile bir kadın uğruna Allahın emrini çiğniyorsa Ki tüm gerçeklik olgularının olması bile kar etmemiş başucunda Ben peygamber değilim.. Ferhat yada mecnunda olamam asla Ama sen Havasısın dünyamın Leylası çöllerimin Şirini dağlarımın Ve Aslısı yollarımın Dahası da var aslında Herşeyden öte (Y) azılmamış (T) üm (Ş) iirlerimin (İ) lhamının (A) dısın sen yazılmamıştümşiirleriminilhamınınadı.... ytşia.... Bitimsiz Aşklar Vardır Bilirmisiniz? Ki ben bu gece Kapatttım tüm anlam kapılarını bir bir Kendime,kaderime ve küllerime Derdimi bir kalbim bilecek Birde boş boş baktığın bu satırlar Saçmalama sınırlarımın fethi var bu gece Açtım kollarımı Kapattım gözlerimi Aynı küçük çocuklara yapıldığı gibi Kim gelecek ? kim gelecek? Azrail mi? Kuşlar mı?... Allah kahretsin,galiba hiçbiri... Kaçılacak,lanet bir adamım bu aralar Kim nasılsın diye sorsa Hemen başlıyorum seni anlatmaya Kimsenin umrunda değil tabii Ne tanıyan var seni bu şehirde Nede halimi gönülden dinleyen Gel be Gel ne olur Boşuna bu ızdıraplar Bu çileler Ben razıyım herşeye Ne dersen Ne istersen kabul şimdiden Hep senin dediğin olsun Kırarsam eğer birgün kalbini Bir damla gözyaşın süzülürse kederden kirpiklerinden Ardına bile bakmadan git... Ama bir kez olsun gel Tüm engelleri engellemek elimizde Kendi dünyamızın cennetini yaratmak Ademi Havası Ferhatı Şirini Herşeyden öte Sen ben olmak elimizde... Yaktım Bu gece Kendimi Bölüşmek içimde büyüttüğüm aşkı damla damla senle Sonra susmak sessiz haykırışların kulakları sağır eden sessizliğinde Ve bir bütün olabilmeyi başarabilmek dizlerinde Gerçekleşmesi imkansız bir hayalden öteye gidemedi sadece Ki bu değildi benim istediğim Hayallerime tutunup ellerim kanasa da hicrandan Hiç bırakmamak sana ulaşmak adına Sonra mutluluk denen o asla bilemediğim diyara yol almak Bir dünya yaratmak farz-ı misal bomboş İçinde sadece sen ve ben Ademle Hava gibi Acının derdin üstünü örtebilmek sevgiyle Mutluluğu sevinci paylaşabilmek Yaşamak yani kısacası Hep acısını tattıran hayatın Tatlısından da bir parça koparmayı başarabilmek Sonra göz dikmek en yükseklere Elele verip kanatlanmak birlikte Asla göremeyeceğimiz yepyeni yerlere Sen ki bir aşkın adısın Uğrunda köle olan bu kalbin sahibesi Tüm zamanların gelmiş geçmiş en güzel aşk bestesi Kimbilir kimler kırdı kalbini Kimler ağlattı defalarca bir hiç uğruna seni Belki tövbe ettin aşka Belki hiç inanmadın bile Belki gelip geçici bir hevesti sadece gözünde Belki hiç doğru insan çıkmadı karşına Çıkanlarda küstürdü gitti seni aşka Aslında bilmeyi çok istesem de,bilemem işte asla... Anlat desem anlatırmısın yaşadıklarını? Ben dinlerim bir bir Günlerce Aylarca Yıllarca Hatta sol yanımda çırpınan kalp duruncaya... Hayatını bilmek bile yeter bazen Birlikte kızarız o bitmiş aşklarının kahramanlarına Hatırlamak istemezsen üstünü bile açmayız Kaparız perdeleri güneşe Sen anlatırsın ben dinlerim Güneş girmeyen eve doktor girer deyimini bile eskitiriz istersen Doktorumda sen olurusun şayet hasta olursam Hani vardır ya annelerin bir öpücükle Çocuklarını iyileştirme mucizesi İşte aynen öyle yaparız bizde Bir buse kondurursun acıyan kalbime Buseden de vazgeçtim dokunsan yeter Hatta dokunmak istediğini söylemen bile Bir anda yeşerir bende çöller Sağnak sağnak yağar gözlerimden yaşlar Ama bu defa bir farkla Daha önce hiç yaşamadığım bir duyguyla damlarlar gözlerimden Mutluluktan ağlarım ilk defa Hep kaderimin imzası olan yaşlar bile şaşırırlar kendi hallerine Ve ben yazarım gene bir bir Duygularımın dilsiz tercümanı kelimerimle Hüsranı,aşkı,derdi,yalnızlığı Senin bana neler tattırdığını... Dünya KonservEtuarı Okumak adam olmaksa eğer Ben hiç adam olamadım farzet Musluk problemlerini çözmekle birse zeka Aptalın tekiyim bu durumda da galiba Yada komple hayat yanlış baştan aşağıya Oysa ben istedim mi ki birgün olsun yaşamak Sordularmı bana sanki Gözlerimi açtığımda buldum kendimi bu lanet dünyanın kucağında Şimdi bir ateistin not defteri gibiyim İnkara haşa Ama birazda rahat oynamak vardı bu oyunda Şimdi kızıyor bazıları bana Şükret haline seninkinden de kötü hayatlar var diye Şükür evet şükür Yaşıyoruz Çok çok şükür Ama sadece yaşıyoruz Bir yaprak misali Ana babadan ayrılınca kurumaya mahkum Ne farkım vardı diğer yaşıtlarımdan Cennetten elma mı çaldım Şeytanla ortaklık mı kurdum?? Onlar bugünü yaşayıp Yarını düşünmezken Biz yarının kaygısıyla Bugünü bile düşleyemiyorsak.... Neyse... Yada babam mesela İşçi gelmiş işçi gitmiş Kazandığı çeyrek ekmek parasını da Hayat denen aç köpeğe yedirmiş Kaderse bu yaşananlar Üç kuruşa eşek gibi çalışmaksa kader Kader Yedi yaşında ki bir çocuğu okul yerine Kirin pasın içine mahkum etmekse Gene kader Bazılarının altını çizmek için Bazılarının üstünü çiziyorsa Fakir fukaranın sırtından para kazanan leşlerin mesela Ben böyle kaderin diye başlayan milyonlarca cümle kurabilirdim de artık sonra Bir annem vardı benimde Beş kardeşi yetiştirmek gibi kutsal bir görevi yüklemişti sırtına Tabi taşıyamadı yazık Erken yaşta beli büküldü Ee koyal değildi tabi Sen hem yaşamaya çalışacaksın Hemde beş yaramaz çocuğa kucak açacaksın Ağır geldi bu koşuşturmaca Annem sadece bir kez öperek uğurlayabildi beni okula Sadece birkez... Akşam ilk kez okula gitmenin verdiği anne özlemiyle koştum eve Daha önce hiç ayrılmamıştım ondan Hep yanımdaydı Geceleri onun saçlarına dolardım elimi Bazen aniden iç çekerdi Canını acıttığımın farkında bile değildim Sonra mesela mahallenin diğer çocukları döverdi beni Hep anneme koşardım Yapışırdım eteğinin bir köşesine Annemin o tatlı kızgınlığı Benim yaşlı gözlerim Komşuya şikayete giderdik Ve o lanet okuduğum okumaya beni düşman eden ilk gün Mataramdaki suyu bile içememiştim doğru düzgün İpleri acıtmıştı boynumu İlk defa önlük giyiyordum Biraz değişik gelmişti Sonra o yaka denilen jillet misali keskin kaba bez Ensemde kanlı bir hilal yaratmayı çok iyi başarmıştı Okula başladığım için kimbiliir ne zorluklarla alınan ayakkabılarımın bastım üstüne Belkide uzun zamandır giydiğim ilk yeni ayakkabıydı Kolay değildi alışmak vurmuştu biraz On dakkalık yolu beş dakkaya sığdırdı minik adımlarım Yolun sonunda anne şefkati vardı çünkü Köşeyi döndüğümde evimizin kalabalık olduğunu gördüm Tabi ölüm ne demek daha öğrenememiştim Üç beş erkek vardı bahçemizde Birde adaşım Ahmetin babası Adını bilmiyorum ama Ahmetin babası işte Birden biri aldı beni kucağına gel bakalım adın ne senin diye sordu Ahmet dedim Sonra ne olacağımı sordu Övünerek babam gibi işçi olacağım dedim Göğsüm kabardı bir an Öyle kolay değildi İşçiydi benim babam İşçi hemde koskocaman Sonra Neziha teyze geldi Yanağıma bir öpücük kondurdu Hadi dedi Ahmet bize gidiyoruz Ne işim vardı ki benim Neziha teyze gilin evinde Hayır dedim ben annemin yanına gideceğim Annemdi çünkü Annem Hayatımda ilk defa altı yedi saat uzak kaldığım Ve deliler gibi tarhana çorbasını özlediğim annem Yolda düşündüm durdum zaten hep annem kesin yemeği hazırlamıştır diye Annen öldü oğlum dedi ağlayarak Annen öldü Annen öldü Öldü Ölmek? Ölmek ne demekti Ne zaman sapan görsem büyük çocuklardan Bende istiyorum diye koşardım anneme Kuş vurmak vardı işin ucunda Daha önce hiç dokunamadığım kuşları Bu defa avcmun içinde tutmak Komşumuzun bir muhabbet kuşu vardı mesela Çok yakından gördüğüm halde dokunamadım asla ona Ellerim kirliymiş Dokundutturmadılar Hep babamın külüstür jawası yüzünden Hergün bozulurdu Bende babama yardım ederdim Ama bir sapanım olsa Benimde kendi kuşum olabilirdi Gerçi diğer çocuklar vurdukları kuşları yiyorlardı ama Ben hiç et yemedim İlk ve sonkez kestiğimiz bi keçimiz vardı Bayrama bir hafta kala almıştık En yakın arkadışımdı benim Paramız ona yetmişti heralde ki Nerdeyse benim boyumda küçücük sevimli birşeydi Hemde çok sevimli Kesmek için fazla sevimli Bayram günü öyle ağladım öyle ağladım ki Tekrar canlanması için saatlerce dua ettim Annem o cennete gitti dedi Bende gitmek istiyorum öyleyse dediğimde O öldü oraya sadece ölenler gidebilir dedi Sonra bana cenneti anlattı İşte şöyle işte böyle Cennet mi? Nerde dedim gidip görüp geleyim Çok mu uzak? Hasan amca gilin evden de mi uzakta? Gittiğim en uzak yerdi hasan amca gilin evi Oraya yürüyerek gidemezsin ki dedi Deden gitti bak oraya Dedem cennete gitmiş benim Sadece bembeyaz sakalını hatırladığı dedem Ne zaman gelir dedim Selam söyleyelim keçimize O birdaha hiç gelemez dedi Çünkü öldü Tabi dedemi pek fazla tanımadığım için çok koymamıştı bu bana Ama şimdi annen öldü diyordu Neziha teyze Annen öldü Anne diye bir çığlık attım Ağlamak basitti zaten ben gibi çocuklara Biz evde tam altı erkektik Beş kardeş bir de babam Annem her işi kendisi yapardı Memur Ayşe annemden on yaş büyükmüş Saçı açıktı ama hiç beyazı yoktu Anneminse sayamadığım kadar bembeyaz teli Hayat işte Şiirle başlayan Öyküye dönen yazdıklarımın acı gerçeği Kaldıramamış kalbi annemin Öyle dedi Neziha teyze Ben hiç göremedim annemi Sadece yeşil bir örtüsü Tahtadan yapılmş arabası Birde beyazlar giymiş kendi vardı Başka adamların omuzlarında Uçan sihirli halıya binmiş bir prenses gibiydi İşte öyle Bir annem vardı benim Geldi geçti Yedi yılıma yedi milyar hatıra yükleyip gitti Sonra biz kaldık altı kişi Anne yok Baba viran Abiler perişan…. Gün Gelir Ve gün gelir Geri gelir herşey Buruk vedalarla Ardından el sallanan Umut yüklü trenler Koskocaman yelkenlerine Yepyeni maceralar yükleyen yelkenliler Bir kova su dökülüp beklenenler... Eski hallerinden eser kalmasada Zaman denilen kavramın etkisinde Biraz yıpranıp,eskiselerde Kaybolup gitmezlerse şayet Gelirler işte bir şekilde Onların hepsini boşver de Sen gelirmisin benimle? Hiç ulaşamayacağımız Meçhul yerler Aslında biliyormusun? Sen demeyi bile yediremiyorum kendime Biz olmalıydık ...Biz İkimiz Sen ve ben Bir elmanın iki yarısı Bir bütün Eksik kalmış hayatlarımızı tamamlayan Birer masal kahramanı Şimdi dur! Sol yanını bir yokla Kimin için çarpıyorsa Git ona Benim adımı bile anma Tabi hatırlıyorsan hala.... Tesadüf Bastığın yol bile olamadım ben Koklayıp çöpe attığın bir demet menekşeden dahi çok uzak Bakmaya bile tenezzül etmediğin kuru bir papatya yaprağıydım Ağır geliyor bazen bunlar biliyormusun? İstemsizce yaşamak Sitemsiz yaşamak kadar zor Neyi,neye dair,kiminle yaşıyorsun bilmiyorum ama Sana ve yaşantına dair ne varsa hepsi bir bir aklımda Sevmediğin bir şarkı çıkıyor bazen radyoda Onun dinlemediğini ben hiç dinlemem deyip kapatıyorum Sonra yağmurlu havalar varya hani O ıslanıp hasta olmaktan korktuğun Lanet olası kara bulutların volta attığı İşte o günlerde bende kapanıyorum evime Biliyorum ki evdesin sende Çıkmayacaksın hiç sokağa Dolayısıyla karşılaşma ihtimalimiz de olmayacak Çok küçük bir tesadüfte olsa... Deniz Kumu (Herşey Sendin) Deniz kumuydu saçların Ve sen kokardı deniz Herşey sendin Ve herşey içinde biraz sen olduğu için güzeldi Ne çabuk yaşandı bitti Oysa gitmeyecektin Daha yeni başlamıştık bu maceraya Henüz komşular öğrenememişti bile adını Daha tanıştıramamıştım seni parktaki çocuklarla Yarım kalan bir hikayeydik biz Sadece önsözü yazılmış Sonra da bir kenarda unutulmuş Öylesine boynu bükük Öylesine çaresiz Sen gittin... Gittin Önce inanamadım Yapmaz dedim Yapamaz Silemez herşeyi bir kalemde Ah ne çok aldanmışım hakkında Ne kadar safmışım inanmışım oyunlarına Gittin ya Artık önemi yok bu sitemlerin Anca kulağın çınlatmaktan öteye gitmez Ama biliyormusun? Seni rahatsız etmemek için Onu da yapmam asla Yapamam Kıyamam sana Ben dokunamasamda o deniz kumu saçlarına Kokusu hala sol yanımda Ve birgün olurda dönersen tekrar bana Şunu unutma ki kalbim kalbinin daima yanında... Galiba ben Seni sevmeyi sevmişim Sana olan aşkımı duysan,bilsen nasıl olur acaba? Yıkılımı tabuların,keskin bir nefretin ayazında? Kızarmısın yoksa bana,birimi var hayatında? Yada boşver böyle çok daha güzelsin Hem ulaşsam sana bitecek hayallerim Cenneti düşlemek gibi bir şey seni sevmek Yaşanacak güzellikleri düşünüp sevinmek Yada sıladan gurbete dönme yolunda yaşanan anılar kadar tatlı Galiba ben Seni sevmeyi sevmişim Kimse olmasa da Sönük,puslu bir akşamda yanımda Hayalinle şerefe deyip öpmüşüm Eski bir gazete kağıdına sarınmış sevgilimin dudaklarından Sonra zaman durmuş bende Yaşamak için neden mi var dostum? Ölmek içinde bir sebep olmasa da İkisi de boş bu aralar bana Allahtan biri bu şarap denen mereti bulmuş Yoksa unutulur muydun hiç bende be sevgili Üstünü bir gece gibi örtebilirmiydim? Herşeyin Bir Zamanı Var Herşeyin bir zamanı var biliyorum Ve bekliyorum cebimde umutlarla Biliyorum birgün çıkacaksın karşıma Mutlaka... Başka yol yok Aşka senden başka yol yok Birgün göreceğim seni Belki uzaklardan geçip gideceksin Masum bir cennet yüklü gemi gibi Belki göz ucuyla bakıp Bir tebessüm küçümseyici Zaten kaçırmışız biz o trenleri Son istasyonda buluşsa ellerimiz Sahiden ne farkeder ki? Bazen geçmişin tozlu raflarının Tozunu almak istersin Üstünü açmaya bile tenezzül etsen Ciğerlerine dolan kederden Boğulur gidersin Sonra bazen aklına gelir o Zaten hiç çıkmaz da An gelir oyalar biraz bu hayat telaşı Gülücüklerine gem vurarsın ansızın İçini bir sıcaklık kaplar Kapatırsın gözlerini Onu düşlersin Sonra duygusal bir şarkının En romantik yerinde doruğa ulaşır sende duygular Sarılmak istersin ona Ama nafile Ne kendi vardır yanında Ne sesi kulağında Ne kokusu burnunda Nede dudaklarının tadı dudaklarında... Çolpan Tam karşımdasın Çolpan Tam karşımda Uzansam dokunacağım sana Gözlerinden yansıyan Beni görebiliyorum Tam karşımdasın Çolpan Kokun burnumun direklerini kırıyor Dokuz onda sekiz deprem misali Saçların dolanmış sanki boynuma Kayıp gitsem bu hayat sandalyesinden İdamıma hüküm olur çoktan Sesinin benzeri yok Ne bu dünyada nede ahirette Bülbül duysa sesini tutulur dili Bulutlar hissetse Utancından keser ağlamayı Çolpan sen nesin Allah aşkına? Melek desem değilsin Cennet desem o da değil Galiba küçük dünyamdaki en güzel şeysin Topraktan yaratılan en güzel şaheser Ah Çolpan Senle ben Hiç başlayamayan bir hikaye olmuşuz Kim yazdı bu kaderi bilmem ama Kilitli kalmış gaypların arasında İkimize dair bir cümle bulamamışız Kader deyip boyun eğmek Ağır geliyor be Çolpan Neden diye sormak günahsa şayet Boşver zaten dolu bende yapılmamış milyonlarca ibadet Ve çiğnenen yüzlerce emir Sonra sayamadığım kadar haram Hiç doğru yaşayamadım ben Çolpan Hayatımda yaptığım tek doğru hareket Seni sevmekti Allahım lütfen beni affet Dua edecek yüz mü var sanki Ben hep Allahın yaramaz kulu olmuşum Sağımdaki melek belki okuma yazmayı bile unutmuştur Uzun zamandır defterin yüzüne baktığı yok Soldakini hiç sorma Çolpan Allah bilir kaç defter arşivledi şimdiye kadar Toplasa en az on ciltlik bir ansiklopedi olur Ee sonumuz belli Çolpan Sen cennetliksin Nerden biliyorsun dersen Allah bile kıyamaz sana Sonra ben cehennemlik Bak ölmek bile çare değil kavuşmamıza Kaderimiz öyle bir mühürlenmiş ki Ne bu dünya nede ahiret Çıkar yol olmuş Seninle kurduğum hayaller var ya Çolpan İşte onları saklıyorum ben mazi yerine Sonra arkadaşlara anlatıyorum seni nasıl sevdiğimi Kul hakkına giriyorum yani Senin arkandan konuşuyorum Neden yapıyorum biliyormusun? Öbür tarafta helalleşmek için Allah gösterecek hep bunları Sonra soracak sana Hakkını helal ediyormusun diye Etsen de hoş etmesen de Ama gene de sen etme Benim yolum zaten belli Etme ki günahlarının bir bölümü Yüklensin sırtıma Senden bir parça olduktan sonra Seve seve taşırım Ne kadar güzel birşey olduğunu Sen hayal bile edemezsin Anlayamazsın beni Düşünsene Günahlarının bedelini ben ödüyorum Küçükte olsa bir faydam dokunuyor sana İşte bu mutluluk varya Çolpan Bu mutluluk Anlatılamaz asla... Meczup Bir Kardan Adam Üşüyorum Keskin ayazlar donduruyor ellerimi Vesair bütün dertler Ve güneş üşütüyor içimi Romatizmal denklemlere hapsolmuş dizler Çözümsüz problemler Yokluğunu satır satır taşıyan dizeler Sansür içerikli cümleler Üşüyorum... Sensizliğin soğuk ürpertisinde Yokluğunu bir gece gibi örten kederde Meczup bir kardan adamım şimdi ASLA Son vapurun ardından İskelede el sallarken umutlarıma İşte o zaman öğrendim ben Gidenlerin asla dönmeyeceğini Dönse bile Hiçbirşeyin artık eskisi gibi olmayacağını Nasıl bir hayat bu Yarım yamalak yazılmış En mutlu anları atlanmış Ve tüm trajik hikayeler itina ile işlenmiş Yarınlar Daha Beyaz Bir kuşu ürkütüp kaçırmak yok artık Demir parmaklıklar arasından Yağmur damlalarını toplamak deniz yerine Güneş saklamak ayaz gecelere Ve taş duvarlara sarılıp yosun tutmak yok Yok artık hiçbirşey Balık istifi üst üste ezildiğim ranzamı Bırakıyorum diğer kader bekçilerine Kesmiyorum sakalımı Var mı diyeceğin hayat? Ve kalkmıyorum her sabah sabahın köründe Sen gardiyan Hakkımı helal etmiyorum asla sana Bir karton bafraya sattın dostluğu Şerefi,insanlığı Kolla hemen köylünü Sahip çık ona Aynı topraksınız çünkü Yalnız şunu unutma ki Sizin topraktan Ne çanak olur ne çömlek Toprağınızda,sütünüzde,hamurunuzda,kanınızda Bozuk vesselam Kızma hemen gardiyan başı Sen çok çektirdin bana içerde Şimdi sıra bende Dedim ya Yok artık hiçbirşey diye Sebepsiz yattığım yirmibeş yıldan sonra Yok artık hiçbirşey Hiçbirşey Ömrüme bir fatihada benden çek Bol aminli olsun Sen gardiyan başı Buraya ilk gelişini bilirim Bıyıkların bile yoktu be Ama o pis bakışların daimdi hep Yirmibeş yıl ben ranzanın direklerine sarılıp yatarken Sen akşam karının kollarında uyuyordum Her sabah aşçı olacak celladın Soğuk tarhana çorbası vardı benim önümde Üstelik bir köpeğe kemik atma edasıyla sunulan Al AL! Aldım merak etme Sen çeşit çeşit mezeler hazırlatırken karına Biz bir yudum rakıya hasret ölüyorduk Sen Cennet Ben Cehennem Ve buysa yaşamak Ardı öfkeli yarınlarda kalmak Hiçbir şeyini kaybedip Aslında bulmamak Hayaller süsler odamın dört köşesini Senin benim bizim öykülerimiz Kadere küfreder dilim Ve bu bol sansürlü kelime oyununda Başrolde gene biz İkimiz Şimdi git Dönme sakın arkanı Yaşanamayan mutlulukları da koy cebine Yaşamışız say gitsin Ve her şey burada bitsin Yeni maceralar yazalım ayrı hayatlarda Yeni tenlere bulaşsın kokumuz Yeni benliklerde yaşayalım Sen her şeyin en iyisine layıksın Dalından koparılmamış bir elma Hiç koklanmamış bir gonca Ve hiç yağmamış mutluluk yüklü bir bulut Ben berbat bir hayatın bekçisiyim Allaha emanet yaşayan Ordan oraya kuru bir yaprak gibi savrulan Ayrı dünyaların insanıyız yani Sen cennetsin Sen hurisin Ben cehennem Ben zebani Bu Şiirde Ya"SAKLI" Adın Öyle bir şifreledim ki seni kalbime Kalemime Ve beynime İnan ben bile çözemiyorum Hatta bırak çözmeyi Seni düşünmeyi düşünmek bile Yetiyor karanlıklarda kaybolmama Dedim ya Bu şiirde yasaklı adın Bu şiirde saklı Ne kadar zor bir şey bu yaşadıklarım Anlayamazsın Kaç kere rest çekti aklım kalbime Kaç kez dövüştüler uğruna Unut dedim Unut! Ki yoktu elimde hiç bir umut Ama olmadı Kalbim hep üstündü zaten bu harpte Sen bir yıldızdın Başımı çevirdiğim an görme ihtimalim olsa da Asla dokunamayacağım kadar uzağımda Suçlanacak kim varsa suçladım bu oyunda Hayata, kadere, dünyaya Hatta kendime demediğimi bırakmadım Ama sana inan tek bir toz bile kondurmadım Kıyamam ki sana zaten Bir bilsen ne kadar çok kızıyorum O seninle boş boş konuşanlara Sesini yıpratıyorlar boşu boşuna Bir bilsen selamlaşmak için ellerine dokunduklarında İçimden geçen bol sansürlü kelimeleri Hatta kırasım geliyor bazen o kahrolası elleri Sonra rüzgârları durdurmak istiyorum Saçlarını dağıttıkları için Ve her yağmur tanesini tek tek toplamak Sen ıslanıp ta hasta olma diye Öyle işte Ben hiç dokunamadım O pamuk ellerine Hiç koklayamadım Cennet kokan kokunu Dizlerine yatıp ta Bir şiir yazamadım mesela Sana ve aşka Sonra Parfümünün kokusunu hiç tadamadım Onun içindir belki de Tüm denizler sen kokar bana Tüm ormanlar Tüm kirazlar Ve güneş sen kokar Sarı bir kezzap gibi yakarken herkesi Bana ılık bir ilkbaharı hatırlatır Ve gökkuşağıdır tenin Bazen yeşil gözlerine dalar giderim Bazen sarı saçlarına Bazen mavimsi bir tutku olursun bende Deniz misali Bende fırtınadan arta kalan gemin Sonra lacivert bir gece yutar beni Boğulurum senli çıkmazların arasında Turuncu bir toprak örter üstümü Ölür giderim işte….
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol