Bütün Şiirleri
Hoşçakal
yağmurun perdesini çektim üstüme
her iklimin çırpınışı sana
geriye dönük ardı tozlu ne varsa
ne eski bir resim ne de hatıra
artık ne kadar kalmışsam aklında
büyülü bir dilek tut avuçlarında
ve azad et gitsin
balkonunda yeşeren sardunyaların kokusunda
çırpınışlarımın altında yatan bir gizem
belki hayat sıkıyor canımı
can çekişiyorum
ölmek üzereyim
veyahut koskocaman bir hiçim
sadece yaşamak için yaşayan biride olabilirim
önemi varmı?
tufanlar dinmezken beynimde
bir kere olsun susmazken şarkılar
bulutlu siyah havalar
ve sonbahar
işte sana ölmek için birkaç güzel bahane
takribi menzili sana kadar hayallerimin
rüzgarsız bir havada
trafik ışıklarını katmazsak araya
on dakikada dizinin dibindeyim
kaldı ki bir gel lafını işitse kalbim
bilmem belkide o an...
ama illaki susacaksan sus
mevsimler sarı sonbaharı vursun saat misali
bir yaprak düşsün solup dalından
beni hatırla bir mezarlık mateminde
uyuşsun biraz ellerin
gözlerin dolsun
bir ürperti sarsın içini
korkma ölmezsin
sadece biraz hüzün çöktü sol omzuna
nasıl olsa geçecek bilirim
dinecek bu fırtına da
tıpkı eskisi gibi
eskitip gittiklerin
ve eskiyip bittiklerin gibi...
Pırlanta Kolye
belki bir pırlanta kolye olmak vardı göğsünde
salıncak kurup omuzlarına sallanmak doya doya
teninin kokusuyla sarhoş olmak bir meczup edasıyla
terini yudumlamak susayınca maviliğinden kana kana
birlikte uyumak sonra,ki damarlarıma bile gem vuruyorken bu hayal
dünyanın en güzel bestesini duymak sürekli senden yani sesini
ses tellerindeki zarifliği
ve beni benden alan o eşsiz ahengi
konuşamamak belki seninle
ama ayrılmamak hiçbir zaman yanından
bir bütün olmak kısacası
kenetlenmek hiç kopmayacasına
direnmek herşeye
zamana
ölüme
ve tüm kötülüklere
ağladığında gözyaşların üzerime serpilir belki
koşarım kaçırmamak için hiçbir zerresini
tıpkı çocukların ağızlarıyla kar tanelerini yakalamaya çalıştıkları gibi
olur da tutamazsam eğer süzülür kirpiklerinden yaşlar
bir yol bulur akar yüzünün kıvrımlarından
ve yakar dudaklarını
canın acır biraz
mutlu olduğun bir an alırsın belki beni avuçlarının içine
ellerinde olmak ürkek bir serçe heyecanıyla
parmak uçlarına sarılmak senden habersiz
ve dokunmak sürekli sana
bir parçan olmak
nasıl anlatsam
dünyamdaki cennetimsin işte benim...
belki bir pırlanta kolye olmak vardı göğsünde
salıncak kurup omuzlarına sallanmak doya doya
teninin kokusuyla sarhoş olmak bir meczup edasıyla
ve terini yudumlamak susayınca maviliğinden kana kana
Metro İstasyonları
rayından çıkmış metro istasyonları
bir tutam hüzün serpiştirir ömrüme
boş bavullar kadar anlamsızım
hiçbir zaman tam olarak bölünmemiş kalbim aşka
hep kalan vermiş acıya ve hüsrana
belki biraz sıradan olabilseydik
herkes gibi işte
normal sevgililer ne yapıyorsa aynısı
sinemaya gider
parklarda dolaşır
elele tutuşup
gizli gizli öpüşürdük otobüs duraklarında
keşke onlar gibi bile olmayı başarabilseydik
tüm sıradışı ufuklarda kaybetmeseydik birbirimizi
değseydi bir kez olsun ellerim ellerine
belki durardı ansızın gözlerinde zaman
yapıştırırdım kanayan tüm yaralarımı saçlarınla
resimsiz bir tabloyum artık
renklerimi teninin derin okyanusunda kaybettim...
bilmem...
adını sen koy tüm bunların
keşke bilseydin hislerimi
bilebilseydin sensiz hallerimi
belki umuttan bir uçurtma çekerdi bizi gökyüzüne
bulutların arasında yaşardık birlikte
tüm mistik temalar örterdi üstümüzü
afrodit çakılırdı burnun kıyısından yeryüzüne
en sevdiğin o şarkıyı ezberletirdi dudakların bana
dudaklarıma vura vura...
bilmem...
belki de bir masal kahramanıydın sadece
çocukken duyup benimsediğim o pamuk prenses
hani bugün gitsen bu şehirden
ne kalır ki avuçlarımda
bir tutam umuttan başka
şimdi sormalı mı sana
sen ve benden bir biz yaratabilirmiyiz halâ...
Bence Yengeç
...çünkü bize en uzak şey
ellerimiz kalem tutmayı bile öğrenememişken
bizi oluşturabilecek her temayı çizmeye kalkışmak
hani o bakıp bakıp göremediğimiz bir rüzgar kadar ürkek
bir masum öpücük tadında sevimli
acemi bir çapkın korkaklığında sıcak
ne kadar karamsar ki içimiz
kimsesizken sevişmelerimiz
sağır ve ürkek
ve kör
ve tuzsuz bir kördüğüm
belki biraz gözyaşı lazım bize
o kadar denizsiz ki gözlerimiz
kirpiklerimizin ihtiyacı var biraz serinlemeye...
saç diplerinde ne saklıyorsun düşünce diye
parmak uçlarında kimden kalma sıcaklık
ve dudakların neden nemli bu kadar
yoksa sende mi aldattın kendim gibi beni
pardon bayan küçük bir yanlışlık oldu galiba
ki ben ne zaman
hangi kadını görsem dağınık saçlı
okyanus bakışlı
nemli dudakları ve ürkek elleri olan
o zannederim hala
bir çeşit çarpılma hali benimkisi
geçiyor arada
özellikle rakının dördüncü dublesinden sonra
dünya yansa kimin umrunda
çok hoş ama bazende nahoş hayat
siz hiç umuttan gemi yapıp
gözyaşlarınızla yüzdürdünüz mü
hadi gidelim kalbim yeni bir ufka daha
buralarda da kalmamış aşkın zerresi
belki bulamayacağız hiçbir zaman aradığımızı
ama olsun
bulduğumuzu zannedip oyalanmaktan iyidir oysa
gerçeği bilip birgün olurda buluruz ümidiyle ölüp gitmek...
Dar gelmiş bu kente sevdalar
öznesi satır aralarında yitirilmiş
faili meçhul bir yalnızlık şarkısıyım
hiç bir dudağa yakışmayacak kadar çirkin
hiç bir ezbere sığmayacak kadar uzun
şimdi ayrılık senfonisini mırıldanıyor martıların kanatları
hüzünlü bulutlar sarmış masmavi gökyüzünü
dar gelmiş bu kente sevdalar
eski hüznü yok kaldırımların
ve telli çalı süpürgeleriyle gezmiyor artık çöpçüler
yollar çoktan kaplanmış simsiyah asfaltlarla
her yağmurun ardı toprak kokmuyor artık bu kentte
asfalt kokularıyla uyuşturulmuş benlikler
ve çoktan terk etmiş leylekler bacaları
artık bacalardan dumanda savrulmuyor gökyüzüne
sahil boyunca uzanmıyor simitçiler
elma şekeri ve balon satıcıları da gitmiş sessizce
yokken eski tadı hiçbir şeyin
sevdalarda silinmiş yavaş yavaş
öyle ki ne vakit bir aşk düşünsem
kenetleyip birbirine parmak uçlarımı
hep bir bilinmezliğin içinde kayboluyor sözcüklerim
dar gelmiş bu kente sevdalar
oysa rüzgar bir tek saçlarına değdiği için eşsizdi bende
ve yağmurlar kirpiklerinden süzüldüğü için bu kadar tatlı
kaldı ki ben hiç bir vaktin bekçiliğini yapmadım bu denli heyecanlı
titrerken dizlerim
dilimde tek bir dua
belki çıkardın karşıma
en olmadık bir anda
kalbim annesini kaybettiğinden beri
öksüz bir çocuğum satır aralarında
bu ilk vaktinden önce filizlenmiş bir kuru gül
bu sert esen rüzgarların habercisi
bu tenin gizemi karşısında diz çöküp eğilmiş köle
bu ben
bu sen
ve bu
varlığını gözyaşlarında kaybetmiş biz...
Ölüm
söndürdük tüm kor dikenleri
ellerimizde buzdan bir gemicik
tam ortasından böl hüzünlerini
yarısını at denize
yarısını ver bana
hangi yöne eserse rüzgar
oraya gizleriz mutlulukları
ayın şavkından sönük
geceden kara
isli bir gelincik şakaklarımdaki yakamoz
dışarısı pembe bir ölüm
saklan içimdeki maviliğe
gül kurusu ve sayfalar
gözyaşları hatıralar
ne gelirse gelsin senden
dışarısı pembe bir ölüm
yosunlarım var sana sakladığım
ömrümün yeşilliklerinden arta kalan
kafiyesiz cümlelerim
hasmımda hısmımda sensin benim
aylak aylak adımladığım arnavut kaldırımları
geceden kalma
ama hala geceden kalma en siyahta
paramparça olmuş iskeleler
yırtık yelkenler
dümeni kayıp bir mavi gemi
dur/
yaşam otuz dört kilometre geride
adımlarımın takribi menzili yirmi biri anca zorluyor
şartlar ağır
yağmur/fırtına ve rüzgar
erimiş asfalt
baş döndüren mazotumsu koku
ölümü sezdiren
keş bir iskelet levhası
çölleşmiş toprak
dikenler
atsız at arabaları
yerli çingeneler
ve ölüm...
ve ben
çemberin tam ortasında
gökte dolunay
kulaklarımda vahşi bir uluma
kurt kapanı
akbabalar
azrail
zifiri bir çıkmaz
kördüğüm
ve ölüm...
karamsarlık
çünkü okyanus mavisidir hayat
bulutsal muhteşem bir yeşil
ırmaksızlık büyütüyorsun saç diplerinde
uçurum sarmaşıkları sarkıyor kirpiklerinden
salkım salkım sallanıyor vücudun gözümün önünde
yapma bu kadar
zaten kaptırmışım aklımı fiziğinin derinliklerine
birde sen vurma böyle dibine dibine
hiç gitme sen
hiç gitmesen
bir yanım paramparça
diğeri ışıksız
gölgesiz
harap
yarına kadar varım
ne düne
ne de bugüne minnettarım
yarında dünü gördüğümden beri
tümden yanık öykülerim
gecelerim asi bir siyah
tüm tonlarını yaşadım renksizliğin
en dibine demir attım çoğu zaman
ıssızdı orası
sessiz
büyülü
insanın nutkundan tutup bırakmayan bir bilmece
öyle çok yalnız kaldım ki
benden bile uzakta
boyutsuzluğun en ucunda
kimsesizdim kendime bile
hiç gitme sen
hiç gitmesen
belki bir uçurtma oluruz birlikte
hatta sandal maviliğin içinde
kara elmas karası günlerim
gülmeyi unutalı çok oldu
asık bir ifadeyi ezberlettiğim günden beri
kimsesiz çocuklara
aksiyim
huysuzum
ve ben hala
o kimsenin uğramadığı
yokluğunda yosun tutmuş
aciz
ve bir o kadar günahkar
loş
içi bir hayli boş
kayıp benliğimin peşindeyim
Hayat
..Sonra yavaş yavaş anlamını yitirir şarkılar.Ne zaman dinlediğinizde canınız daha az yanar,işte o zaman normalleşme evresine girmişsinizdir.Denemesi basit,açın ikinizin de en çok sevdiği şarkıyı,bir sigara yakıp kulak verin iyice.Eğer nakaratına halâ eşlik ediyorsanız,ama bu defa tek başınıza,sigaranın dumanı boğuyorsa sizi,gözleriniz ağlamaklı oluyor,ürperiyorsanız usulca ne yazık ki başındasınız ayrılık safhasının.Renkli bir tabloda her şey size siyah gelebilir böyle anlarda,bu aslında gidenin tüm renklerinizi çaldığı anlamına gelmez.Aldanmayın sakın!Karanlığı hayal edin hemen,hani vardır ya acil durumda yapılması gereken kritik müdahaleler işte aynen öyle.Nasıl ilk anlarda herşeyin siyah olduğunu düşünün,sonra yavaş yavaş gözlerinizin alıştığını ve eskisi gibi karanlık olmadığının farkına varın.Ama sokak lambalarını çıkarın aradan,trafik ışıklarını ve otomobil farlarınıda.Evlerin pencerelerinden yansıyan loş ışığıda gözardı edin,farzedin ki en ıssız yerdesiniz,tıpkı kendi içinizdeki boşluk gibi.Zaman bazen en güzel ilaçtır insanda,sarılabileceği tek avuntu.Çünkü öyle kutsal bir görevi misyon edinmiştir ki kendine,alıştırmak...evet alıştırmak.Zamanla alışırsınız herşeye,bir yoklama yaparsanız eğer zihninizde hak verirsiniz bana.Nelere alışmamışsınızdır ki.Biten hergün bir miktar unutkanlık aşılar size,öyle bir anda yapılabilecek birşey değildir elbet.Ama zamanla alışmaya da alışırsınız,tıpkı yaşamaya bile olduğu gibi....
Camgöz limanı
camgöz limanında donarken yalnızlığım
kanıyor bulutlar her yer kırmızı
bembeyaz bir gökyüzü saklı avuçlarımda
nerde o eski günler
eski sevinçler
düne dair hapsettiğim ne kadar tatlı hatıra varsa aklımda
bazen bir iç çekiş
bazende tebessüm olup
canlanıyor göz kapaklarımda
belki herşey yalan
şu anda birlikte olduğumuz gibi
ne kadar boyutsuzluk varsa toplayın alayını
atın bir karmaşanın içine
o kadar yalandan sonra
elbet biraz gerçek gerçekleşir hala
basireti kördüğüm olmuş
besmelesiz başlanılan bir hayat
yıldızların en sönüğü
yaprakların en ölüsü
bir baykuş kadar uğursuz
dün kadar geçmiş
kıyamet kadar karmaşada
hoş belki hiç yaşamadık
yalandı herşey
buğusunda kezzap barındıran nefesin
ellerin ve tenin
çok geç kalmış olsakta
camgöz limanındayım ben hala
olurda dönüp gelirsen bir eylül akşamında
aklım zaten hep seni düşünmekle meşgul
gelen her gemide sen
gidende ben
gelende sen
gidende ben...
denizsel yoksunluk
mesela sen ben olsan
bir müddet aşka aşık olsak birlikte
ben sen olsam
hiç uğramasam sendeki bana
aklımı kapsa bir martı
bulutsuzluk özlemi sarsa içimizi
uzaklardan bir şarkı seçsen benim için
içinde ayrılık sözcüğü olmayan
turfanda yakalasak aşkı
eteklerin tutuşsa sevdayla
seni beni atıp bir köşeye
biz olsak
biz
ikimiz
belki çok uzaklardaydı aradığımız mutluluklar
dağların zirvesinde bir yonca
okyanusların dibinde deniz kızı
belki çoktan kaçırdık biz o trenleri
bize kalan boş istasyon kalabalıklarıydı anca
gözyaşlarıyla ıslanmış raylar
koskocaman bir hiç
ve bilinmezlik
yağmurun tadını bilir misin sen
hiç değdi mi kirpiklerine damlalar
süzülüp yüzünün kıvrımlarından
döküldü mü arnavut kaldırımlarının üzerine
veya ıslandı mı saçların
üşüdün mü hiç ıslak ıslak
rüzgara bile küfrettiğin oldu mu gizliden
olur da birgün aklına gelirsem
çık pencereye
saçakların altını yokla o deniz gözlerinle
belkide bir tutam hüzündü yaşam diye serpiştirilen ömrümüze
artık neyse ne önemi yok
daha büyük sorunlarım var benim
yüzmeyi öğrenemeyecek kadar beceriksizim ben halâ
gözbebeklerinin içindeki okyanusta
Bir çeşit çözümleme
Duygusal bir karmaşa yumağı olarak biz insanlar,birçok şeyden hoşlanırız.Geceden,güneşten,elmadan,uyumaktan ve daha saymakla bitiremeyeceğimiz milyonlarca şeyden... Ama bazıları vardır ki sevmenin en ağır halini yükler sırtımıza.Elmayla veya yürümekle aynı durum değildir bu.Yapabileceğinizin çok ötesine geçersiniz bazen,uçmak istersiniz mesela o çağırdığında.Veya zamanı durdurmak onunlayken,hiç ayrılmamak,hatta bir bütün olmak,vesaire...İyi ki vardır onlar,iyi ki tanımışsınızdır,onsuz bir hayatı düşünemezsiniz.Onu çıkardığınızda öyle korkunç bir boşluk oluşur ki zihninizde,hiç bir şeyle dolduramazsınız yerini.İşte bu yüzden her ayrılık,içki masalarında halledilmeye çalışılır.Geçici olduğunu bilir,ama bazen unutmak ister insan,bir saniyede olsa her şeyi...Peki ama neden yapar bunu hiç düşündünüz mü?Yorganı çekip üstünüze,hıçkırıklarınızın yankısını duymadıysanız gürültülü bir gecede,biraz zor,anlayamazsınız...Her ayrılık az yada çok yaralar kalbi,peki ama neden seçer insan ayrılığı?Bazen elde olmayan nedenler vardır,çoğu zaman terkeden değil terkedilen olursunuz.İşte bunun ağırlığı daha da fazladır,elinizden gelen hiç bir şey yoktur.O gitmiştir, her şeyiniz,eliniz,kolunuz,yaşama nedeniniz.Üstelik siz hazır değilken böyle bir kaosa,usulca kapatmıştır kapıyı.Ne kadar uğraşsanız da,aralayamazsınız bir daha.Nefesiniz kesilir,göğsünüz daralır, bir şeyler düğümlenir boğazınıza.Öyle çok acı çekersiniz ki,zannedersiniz dünyanın tüm günahlarını siz işlemişsiniz.Oysa sadece sevmişsinizdir,hemde en masum duygularla.Bir cinsiyet ayrımının çok ötesinde,bir kişilik farkıdır bu.Bazen insan taklidi yapanları koyarsınız hayatınızın tam odak noktasına,şımartırsınız bir bakıma.Sizin pencerenizden bakıldığında ise,azdır bile tüm bunlar.O daha fazlasını hakediyordur,o her şeydir...Aşk öyle bir duygudur ki,kapatır insanın gözünü,göremezsiniz hiç bir zaman gerçekleri,kör olursunuz.O ne söylerse doğrudur,ne yaparsa kabul...Herkes ondan kötüdür bir bakıma,o en iyidir,en mükemmel ve en harika.Oysa farkı yoktur onunda diğerlerinden,herkese eşit paylaşılmıştır rol,bu hayat denen senaryoda.Tek farkı vardır,diğerlerinin beceriksizliği,farkettirmişlerdir art niyetlerini onlar,bu kadar..O daha profesyoneldir,daha etkili oynayabilir oyununu.Bir gün bir bakmışsınız ki tercih edilen olmuşsunuz bir başkasına,eski bir gazete kağıdı gibi buruşturulup köşeye atılmış hissi uyandırabilir bu sizde.Dedim ya aşkın gözü kördür diye,göremezsiniz hala onun tüm siyahlarını.O bembeyaz bir düştür sizde,yakıştıramazsınız ona siyahı.Hatayı kendinizde ararsınız hep,ne yaptım da onu seçti diye paralarsınız kendinizi.Sorunsa sadece ondadır,gitmek istemiştir ve gitmiştir.Baktınız olmuyor mu halâ,bırakın ipin ucunu,inceldiği yerden kopar elbet.Giden kim olursa olsun,aklınızdan çıkarmayın ki her zaman giden değil kalandır asıl kazanan,ve asla unutmayın limanda kalanı değil,çekip gideni vurur fırtına...
Bazı Kadınlar Vardır Unutulmaz
Hani bazı kadınlar vardır,okyanus gibi aynı.Bilirsiniz işte,hayatınızın bir dönemini mutlaka aydınlatmıştır bakışları.Düşünün bakalım,yok mu hafızanıza kazınmış bir siluet?Mutlaka vardır...Kaldı ki böyle kadınları unutmak;öyle kolay kolay,bir anda yapabileceğiniz faaliyet değildir.Zaman alır...Ve en önemlisi tam olarak geçmez.Bundaki en büyük etkense,genelde kalbinizi unutmak için tam olarak ikna edememiş olmanızdır.Aklınız her ne kadar istese de,bütün mantıklı sonuçları sunsa da önünüze,kalbiniz hiç birini dikkate almaz.Sonuç olarak unutamazsınız...Sadece aklınıza geldiğinde,biraz daha az yakar canınız o kadar.Kimi çok geç farkına varır,yaşarken değilde sonradan anlar mutluluğun değerini.Belki içgüdüsel olarak,genimizde var biraz nankörlük.Neden hiç bir zaman elimizdekiyle mutlu olmayız da,kaçan balık büyük olur düşüncesiyle hareket ederiz?Yada hep tercih ederiz bazı şeyleri,bazılarına.Neden insan aynı anda bir tek şeyle yetinmeyi bilmez?Hep daha iyisini arar,daha mükemmelin peşinden koşar?Elimizdekilerle yetinmeyi bilmiyoruz,birgün bir bakıyoruz ki onları da kaybetmişiz.Sonrası mı?Basit işte,ahlar vahlar,ağlamalar,sızlanmalar boş feryatlar.Oysa tutmayı becerebilsek mutluluğu avcumuzdayken,kaçırmasak bir kuş gibi,emin olun daha farklı olabilir,farkına varabilsek zamanında gerçeklerin,çok daha mutlu olabiliriz.Yapısı gereği insan bir karmaşa yumağı,mutlu olmayı beceremez asla.Gelgitler,çalkantılar,ve hep aklınızı meşgul eden düşünceler,dönüp durur etrafınızda.Birgün farkedersiniz ki tüm bu oyalamalar kapatmış gözünüzü,göremez olmuşsunuz yeşili,maviyi,sarıyı,turuncuyu... İşte öyle bir karmaşada belirir o kadınlar,içinde bulunduğunuz durumdan nasıl çıkacağınızı bile kavrayamadan,tutar ellerinizden,açar önünüzü.Ve siz böyle bir fedakarlığın farkında bile olmazsınız çoğu zaman,ne zamandır görmeyi unuttuğunuz güzellikleri,aslında ona borçlu olduğunuz çıkar aklınızdan.Onun sayesinde sevdiğiniz her şeyden,denizden,güneşten,bir erik tanesinden,onu çıkarırsınız yavaş yavaş...Bir nankörlük masalının kahramanı olursunuz,tutuşur etekleriniz yeni yeni sevmelere,herşeyi,hatta başka bir kalbi.Unuttuğunuzu zannedersiniz mutlu olduğunuz her an ONU,oysa bu defa da yalan bir mutluluk perdesi kapatmıştır gözünüzü.Çok sürmez,size sevmeyi öğreten acıyı da öğretecektir,hemde hiç bir şey yapmasına gerek kalmadan,sadece giderek...
Farkındalık Yetmez Bazen
Birgün biri çıkar karşınıza,henüz anlam bile verememişken hayata.Tüm önyargılarınızı altüst eder,tabularınızı yıkar ansızın.Usulca sızar,kalp kapakçıklarınızdan içeri.Hiçbir çaba göstermeksizin,hayatınızın odak noktası olur bir anda.Hafızanızı dolduran en büyük etken karşısında,her nefes alışınızda onu düşünmekten alıkoyamazsınız kendinizi.Aslında sıradan olan her şey,onda sıra dışı bir kimliğe bürünmüştür.Gözleri,elleri,saçları,burnu ve soyut her şeyi farklıdır onun.Böyle kutsal bir duygunun ağırlığında,genellikle susmayı tercih edersiniz siz.Kelimeler anlamını yitirmiştir çoktan.Seni seviyorum diyebilirsiniz sıradan olan herkese,ama o sıra dışı ufkun içinde saklanmış bir ütopyadır.Bir heykeltraş edasıyla şekillendirirsiniz onu zihninizde,usul usul,ince ince,en güzel hayallerle donatırsınız.Nefes alışı bile farklıdır onun,bazen sadece göğsündeki kıpırdanmaya bakıp mutlu olursunuz.Aynı havayı teneffüs etmek,birlikte aynı ortamı paylaşmak,aynı yağmurda ıslanma düşüncesi ve aynı anda aynı gökyüzüne çevirip yüzünüzü aynı yıldızlarda ayrı dilekler dileme ihtimali,bir o kadar tatlı ve bu cümle kadar anlaması zor birşeydir.Hayal gücünüz yetmez tam olarak onu kavramaya,cennet gibidir aynı,ne kadar canlandırsanız da onu hayallerinizde,süslemesiz ve yalın olarak,hep eksiktir bir şeyler.Bütün soyut ve somut kavramlar,onu düşününce renklenir birden.Yemek yemek,su içmek hatta uyumak gibi sıradan olan her şey,onu düşünmeye başladığınız an bambaşka bir boyut kazanır,tek kutsal amacınız vardır onu görmek için yaşamak.Hayatınıza bu denli tat katan biri içinse siz,çoğu zaman hiçbir şeysinizdir.O devam eder her zamanki gibi yaşamaya,onunda hayalleri vardır ama siz süsleyemezsiniz.Aşkınızın yarattığı pasif duygu,atmıştır sizi en tenha yerlere.Yapabileceğiniz tek şey,o denizde yol alan,yelkeni mutluluk yüklü bir gemiyken,iskeleden bakıp hayal kurmaktır işte.Anca izlemek onu,tabi o da bir yere kadar.Birgün farkedersiniz ki onunda bir prensi var,siz aşkı bile konduramazken onun omuzlarına,tıpkı siz gibi o da o için hazırdır her savaşa.Aşk öyle garip bir şeydir ki,nedensiz sever.Mantığınız çoktan felçli bir hasta rolünü üstlenmiştir bile.Çoğu zaman anlam veremezsiniz,ne zaman,nasıl oldu da ona karşı birşeyler hissetmeye başladım diye sorgularsınız kendinizi.Ve o andan sonra yapabileceğiniz hiçbir şey yoktur,ya atacaksınızdır içinize,yada haykıracak.Aradaki tüm olumsuzlukları değerlendirmeye alırsınız ve sadece onun üzülme ihtimalinden dolayı susarsınız.Bilirsiniz susmak başkalarına fırsat vermektir, bilirsiniz geçen her gün aleyhinizedir.Ama bazen gerçeğin farkında olsanızda susmanız gerekir,tıpkı onu deliler gibi sevdiğiniz gibi...
Her doğum bir ölümdür
gidenler geri gelseydi eğer
çocukluğumda gökyüzüne çaldırdığım
mavi yıldızlı uçurtmamı beklerdim ben en çok
neresinden bakarsan orasından görürsün hayatı
bazen mutlu olmak için unutmak gerekir her şeyi
ve silmek bir bir aklından tüm siyah öyküleri
düşün ki tam ortasındasın denizin
sandalın yara almış
batıyorsun usul usul
her taraf uçsuz bucaksız su
etrafını sarmış köpek balıkları
üstelik kudurmuş deniz
yağmur bastırıyor bir yandan
ve dalgalar azgın
güneşi örtmüş bulutlar
nasıl çıkarsın işin içinden?
ama kumsaldan muhteşem gelir sana tüm bu manzara
baktıkça uzaktan anlatılmaz bir haz duyarsın
hayatta böyledir bir bakıma
içine çekmeden seni
eski bir şehir yalancısıdır ışıklı kaldırımlarda
oysa ölüm taşır ışıkları
yalnızlık yüklüdür çoğu zaman
anlayamazsın
kapılırsın şehvetine örtülü duygularının
kahvehanelere şöyle bir bak göz ucuyla
ve yokla parklardaki banklarda yatan sokakçıları
sonra mendil satan çocukları izle
haysiyetini yok sayan dilencileri
ayakkabı boyayan yedi yaşındaki minik işçileri
fabrikada üç kuruşa hayatını harcayan emekçileri
ve yaşamın karası yüzlerine sinmiş madencileri
hayat onların gülücüklerinde güzeldir yalnızca
sonrası en matemlisinden bir cenaze marşı
biten her gün sessiz bir intihardır
çöker omuzlarına
saçlarında beyazlar
aynada tanıyamazsın bile yeni seni
kabul et gidiyorsundur yavaş yavaş mutlak sona
kimse bilmez ama
her doğum bir ölümdür aslında
yavaş yavaş
sancılı
sessiz
ve tek başına...
haziran akşamları
yokluğunu ezberletiyorum sessiz kaldırımlara
yağmurlu haziran akşamlarında
kulaklarımda tanıdık ayrılık şarkıları
bu kent sarhoş sen yoksan avuçlarında
çok ayrılıklar görmüştür bilirsin
banklarında veda gözyaşları yatan
şehirler arası otobüs terminalleri
hani birgün gitsem bu kentten sessizce
ne kalır ki arkamda tozlanmış anılardan başka
gizemli bir imparatorluk barındırıyorsun dudaklarının ucunda
bağımsız kuşlar kadar özgür
belki cennet kadar tarifsiz
ömrüm hüzün yağmurlarında sırılsıklam olduğundan beri
güneşimsin benim
hiçbir zaman doğmayacağını bilsemde ufkuma
belkilerime sarılıp umutla beklediğim
sefil bir yalnızlık hali benimkisi
neyim var ki senden başka
dinlediğim bütün şarkıların konusu sen
okuduğum kitapların kahramanı
izlediğim filmlerin başrolü
ve gördüğüm her muhteşem kadın
cennette sen
baharda
yoncada
belki büyülü atlantisin
gözlerinde yıldız asılı afroditi
biliyorum
mutluluk yüklü
bembeyaz bir bulutsun sen
hadi damla damla yağ üstüme
ıslansın saçlarım aşkınla
yudum yudum çekeyim seni içime
çok mu zor dudaklarından iki kelimeyi duymak
oysa ben unutmuşken kendim dahil her şeyi
adımı söylesen donar kalırım nefesinde
ellerine sarılıp uyumak istiyorum artık
hadi dokun kalbime avuçlarınla
parmak izlerin kazınsın bedenime
bak gökkuşağı yuva arıyor kendine
saçlarındaki gizemli cennette
inan bilmiyorsun kendi değerini
istesen eskitirsin herkesi
bir adım at bana doğru
üstelik bu defa düşünmeden sonunu
yarım öykülerim var sana sakladığım
ve üç beş portakalım
kabul sensizde geçiyor zaman
ama sensiz geçmiyor
sensizliğin açtığı derin yaralar...
bazen basit yaşamak gerekir hayatı
hani çekip gitmek gelir içinden
bir adım atacak gücün bile yokken
hani bazen her şey bitsin istersin
adım başı çıkmaz sokaklar büyütürsün göğsünde
ıslıkların sağırdır
bir kayıp özneye kaptırmışsındır herşeyini
neyin vardır ki zaten
kaybetmişsindir işte sende herkes gibi
oysa hiçbir şey değerli değildir senden
farkına varırsın birgün
ama gemilerin kalkmıştır çoktan
iskelede tek başına el sallamak düşer sana
dönüşsüz bir bilmecenin içinde bulursun kendini
oysa bazen basit yaşamak gerekir hayatı
küçük bir çocuğun avuçlarından bakabilmek umutla
masallarda bırakmak tüm kötü kılıklı cadıları
üstelik kaybedecek hiçbir şeyin yokken
belki birgün
bir dondurmanın külahında tekrar buluruz
hayat telaşında kaybettiğimiz çocukluğumuzu
ne kadar zor olabilir ki
belkide gereğinden fazla değer verdiğimiz için battık en dibine
bu kadar acıyı yüklemeseydik omzumuza
biraz daha hafif kalabilseydik
emin ol dipte çırpınmak yerine
yakamozların içinde yüzerek geçerdik karşı kıyıya...
Kimi Sevsem Ona Hep Geç Kaldım Ben
kimi sevsem ona hep geç kaldım ben
bazen bir otogar kalabalığıydı içim
bazende ıssız bir koridor boşluğu
ah ne çok aşık olmuşum
gözyaşlarımda büyüttüğüm silik bir sevdaya
halbuki ne kadar yaşadıysak o kadar yaşlandık
almıyorlar artık parklara
yasak bize salıncak zincirlerinde hayal kurmak
çoktan kalkmış trenimiz
son istasyonda bekleyen değil bu defa sevgili
kucak açmış gün sayıyor Azrail'in ta kendisi
oldum olası sevemedim hiç bir vedayı
ama bilirim kopmak gerek bazen her şeyden
yeni bir başlangıç için kanat çırpmak uzaklara
kanatların kanasa da onsuzluktan
mutlu olmak yolun sonunda ona ulaşma hayaliyle...
oysa ben
kimi sevsem ona hep geç kaldım
çok geç
ne zaman koşsam iskeleye
o çoktan yelken açmıştı mutluluğa
bize ardından el sallamak düştü/hiç görmese bile
ne zaman uzatsam tutmak için elimi
aniden uçup gitti gökyüzüne bembeyaz bir serçe gibi
bize kalan hep hayaldi
ardından sevmek onu
yüzünü görünce tutulmak
hüzün değildi bu
kaldı ki içimde büyüttüğüm her yoncada yatarken adın
...ve sen kaynaklı her şeyde bin bir huzur bulurdum
yokluğunun içimi parçalayan tadı bile olsa bu
senin adını yazabilmek için öğrendim alfabeyi
harfleri üst üste koyup sonsuz bir ufkun içinde
birlikte yepyeni ve renkli maceralar yazarız belki diye
sonra yaprak yaprak biriktirdim gülücüklerimi
olur da bir gün karşılaşırız belki ansızın diye
elmas mavisi cam kavanozlara hapsettim
bir avuç bozuk para kadar kıymetsiz öykülerimi
ben hep sana sakladım beyaz günleri
onun için bu kadar siyahım
bakma bazen mutlu göründüğüme
emin ol aklımdan geçiyorsundur o anda
bir romantik komedinin fragmanı gibi
sen süslüyorsundur hayatımın tek renkli tablosunu
ve ben bir sarhoş edasıyla mutluluk rolü yapıyorumdur sadece
işte bu yüzden
ne zaman saçlarını özlesem
yıldızlara bakıp susarım içimden
olurda tesadüf görürsen
açık bir yaz akşamında
mavi edalı bir koyda beni ve hüzünlerimi
kokuna sarılıyorumdur senden habersiz
affet lütfen düşlerimi...
işte böyle
kimi sevsen ona hep geç kaldım ben
içimde bir otogar telaşı
ve koridor boşluğuyla
bu saatten sonra/hiç bir beklenti avutamaz
parmak uçlarında saklanan beni
...ah ne çok aşık olmuşum
gözyaşlarımda büyüttüğüm silik bir sevdaya
halbuki ne kadar yaşadıysak o kadar yaşlandık
almıyorlar artık parklara
yasak bize salıncak zincirlerinde hayal kurmak
yasak gülmek
ve yasak bir elin sıcaklığında ürpermek...
Kristo
hadi gidiyoruz kristo
herşey kalsın ortada
oyuncağını da koy bir kenara
gel tut bir ucundan hüzünlerimin
adım adım terkedelim bu şehri
ışıkları kayboluncaya dek yürüyelim
belki yıldızlara asılırız seninle
belki ayın tam hilal vaktinde
kapatıp gözlerimizi kayarız gökyüzünden yeryüzüne
okyanuslardaki deniz yıldızlarının üstüne çakılırız ansızın
otoyol kenarında sabahlarız bir akşam
egzoz dumanlarında buluruz kafayı
hatta eğer istersen
yüze yüze geçeriz karşı kıyıya
hem kim bilir belki bir deniz kızı takıl ardımıza...
Bugünüde Sakladım Sana
bugünü de sakladım sana
dışarıda yağmur
içimde bir istasyon kalabalığı
ah ne çok sevmişim seni
belki hissedebiliyorsundur
avcumda kalbim
kelimeler suskun
bir tekerrür sevdan bende
her gece dizelerime/salıncak kurup sallanıyorsun
radyolarda hep senin şarkın çalıyor
tüm aşk romanlarının kahramanı sen
bütün romantik filmlerin başrolü
dünyanın dönme
güneşin doğma
ve yağmurun yağma biçimi...
bir busene muhtacım
kalbim bir düşkün edasıyla bakıyor etrafa
parmak uçlarıma takılı kalmış/kirpiğinin en sivri iğnesi
yaz akşamlarındaki o tatlı telaş
birlikte yemek yapma lezzeti
konuşmak saatlerce
anlaşılamamak bazen
ama anlatmak herşeyi sana
imkansızlığın tam ortasında kaybolup
serabında avunmak gibi birşey
uzak bize biz olmak
adının yanında adım karalanmış bir sayfa
sen bende bembeyaz bir gökyüzüyken
kelimeler örtülü
şimdi bakıyorumda
herkesin bir aşk acısı varmış
unutamadığı
belki unutulduğu
ama sen benim acım değil
heyecanımsın
canımsın
anımsın
ve hep öyle kalacaksın...
eskimek senin için kullanılabilecek bir tabir değil
çok değişmişsin diyenlere inanma sakın
sen değişmezsin
milyonlarca yıl eskisede
güneş sönse
okyanuslar bitse bile
sen asla tükenmeyecek bir şarkısın
kimsenin diline yakışmayacak kadar parlak
bir düşsün/asla göremeyeceğim
ve ben
bugünüde sakladım sana
al senin olsun
eğer istersen herşeyim
madem yoksun
benide at bir otoyol kenarına
istemem kendimi
istemem adımı
istemem sendeki beni...
Çikolatalı Pasta
boşver
bırak şimdi tüm kötü niyetli dünleri
acıyı,derdi,kederi
unut
masalları ve pamuk prensesi
hayat kavgasını
adını ciddiyet koyduğun tüm hallerini at bir kenara
gülücüklerin saçılsın
ipinden kurtulmuş inci bir kolye gibi
dört mevsim
yedi renk üzerine...
hadi kalk
bir çikolatalı pasta yap kendine
bilmem
belki bilirsin/tatlılar küskün sana
yanaklarında kaybetmişler kimliklerini
boynu bükük/ağlıyor elma şekeri
ama suç sende
hoş bir seda
muhteşem ötesi kırmızı bir tablo dudakların
tariften çok çok yoksun
somut ama
bir o kadar da soyut
cennet gibi mistik bir şey
yada bilmiyorum
belkide yansıması yoktur hiç bir şeyde
baktığım ama anlatamadığım
ve anlatamamamdan bile inanılmaz bir haz duyduğum
hani görürsün bir şeyi
hissedersin verdiği bambaşka tadı
ama anlatamazsın ya
işte tam öyle bir şey
belki bir dere kenarında aldığın tadın
veyahut bir bulutu seyrederken duyduğun mutluluğun
milyon kere fazlası
bahse konu
hafızama kazıdığım
aklımı almaktan sabıkalı/cisimsiz bir gülücük
senin elinin değdiği her şey/güzelleşirdi birden bilirim
bastığın her yolun ardı/buram buram menekşe kokardı
saçlarına dokunan rüzgarın ferahlığı/öyle çok dokunurdu ki içime
başım dönerdi/dünya dönerdi
ama sen dönmezdin
olsun
beklemek bile güzel biliyor musun?
beklenen sen olduktan sonra
bugün öleceğimi bilsem
yarın gene beklerim seni
hiç bıkmadan
yorulmadan
usanmadan
boşver önemi yok hiçbir şeyin
ne benim
ne kaybettiklerimin...
ama sende bulduklarımı saklıyorum avcumda
ilk kez sende gördüm mesela
her şeyin ama her şeyin
tüm güzelliklerin
pencere ve perdelerin
yağmurun
bir erik tanesinin
acının ve tatlının
yan yana
bu kadar uyum içinde
kol kola
sarmaş dolaş
sevimli bir duygusal notada
ahenkle dans etmesini
nasıl birşeysen
işte tam o şeysin
anlatılamayacak kadar şeffaf
ama bir o kadarda beyaz
neyse
hadi kalk
bir çikolatalı pasta yap kendine
bilmem
belki bilirsin/tatlılar küskün sana
yanaklarında kaybetmişler kimliklerini...
Kot
bir çeşit ölme biçimidir dudakların
güllerin kokusu adına tutsak
denizin mavisi kokuna
gökkuşağının yedi rengi saçlarına
çok bilinmeyenli bir denklem bizimkisi
kördüğüm olmuş hayatlar
birbirimiz hariç kim varsa geride
bağlanmışız işte öylesine
ilk kez sebepsizce ağladığımız o günden sonra
ölüme doğru hüzün kokan bir geri sayım hayat
üç iki bir
bir bakmışsın en sonunda
hiç yaşamamış kadar bomboş
bir kaç tatlı ve acı hatıra
ve sonrası bir bilinmezlik...
tam damarıma basıyorsun
elmas tokalı bir uzun topukluyla
kalbim felçli bir hastanın avuntusunda
yaşamak bu kadar zor olmamalı diyorum
kan gitmiyor beynimin senle dolu hücrelerine
düşünemiyorum
yasaklanmalı bu kot pantolonlar
hafızamın alamayacağı kadar zarif
ve bir o kadar gizemli duruşunun üstüne
bu kot
ah o kot
bazen yapabileceğimin çok ötesine geçiyorum
bambaşka boyutlardaki bilinmezliklere
bir çeşit şuursuzluk hali benimkisi
ki ben bir kot mavisinde kaybetmişken herşeyimi
umutlarımı
ellerimi
ve gözlerimi
sen hala ayrı bir geometrik şeklin gölgesinde
bir çeşit üçgen
veyahut dik dörtgenin çok çok ötesinde
fizikçileri bile sarhoş eden fiziğinle
nasıl anlatsam bilemiyorum
yasaklanmalı bu kot pantolonlar
hükümsüz bir gecenin
en yargısız ve acımasız infazı bende
kalbimdeki darplarda öpücüğü kalmış
pantolon paçaları
elimde bir tutam kaçak tütün
üç beş kibrit ve gazete kağıdı
magazinsel basından hemde
bir bütünü taşıyabilecek
maddesel en şık kavramlar
kağıdın tütüne olan aşkı
içten içe yanıp kül olsa da
ortaya çıkan dumandaki sarmaş dolaşlık
o sarılma
bütünlük
tarifi imkansızlığın eş anlamlısı
tıpkı senin dünyayla
bir uzun elmas tokalı topukluyla
ve bilincimi kaybettiğim bir mavi kotla olan
kıskanılası bütünlüğün gibi...
Sessiz Bir Ölüm
ve biliyor musun
her hayal
gerçekleştiğinde koskocaman bir hayal kırıklığı bırakır ardında
çocukluğumdan tanırım
dışı parlak kırmızı
içi çürük elma şekerlerini
bir avuç bozuk umuttu bendeki
zıt kutuplar misali
iki hayatı bütünleştiremeyecek kadar ucuz
ve çoğu zaman
su tabancalarıyla saldırırdım hayata
sadece şakalaşmak amacıyla
başka hiçbir birikimim yoktu
yaprak yaprak topladığım
sonbahar hüzünlerini saymazsak eğer
lacivert gecelerim vardı sonra
biraz koyuya kaçan
turkuaz sevdalarımın gölgesinde
yavaş yavaş adımlamayı öğrendiğim gibi öğrendim
hayatın bu denli acımasız olduğunu
misket mavisi cam kavanozlarda saklardım
zaten zar zor bulduğum gülücüklerimi
ve ne zaman bir meltem esse saçlarından
filizlenen bir sardunyanın yeşilini görsem
güneş ısıtsa biraz bulutumsu tenini
tüm ahlak bilgim kaybolur biranda
küfrederim nisan yağmurlarının ahmaklığına
tut ki bir yanım sen/diğeri hayat
sus pus olmuş iki kelime
öznesi yükleminden bağımsız
seni seviyorum
ama seni değil
sende gördüğüm herşeyi
denizi/maviyi
ormanı/yeşili
toprağı/turuncuyu
zeytini/ekmeği
ve milyonlarca şeyi
nefes almayı hatta
gülmeyi
otuzundan sonra ip atlamayı/pembe etekli kızlarla
ve bir topun peşinden/akşama kadar hiç yorulmayacasına koşmayı
kayan bir yıldızın ardından dilek tutmayı sonra
ne kadar batıl olursa olsun umrumda değil
dileğimi süsleyen her harf adını oluşturduktan sonra
ellerin bir okyanus ferahlığından ilham alırcasına bambaşka birşey
kokun/dokunuşun ve tenin
rengarenk hayat tablosunun bir o kadar gizemli tanrıçası
ve venüs gözlerin/afroditi bile intihara sürükleyen cisimsiz bir ütopya...
sen öyle sol tarafımda gülümseyen bir melek olduktan sonra
sessiz ve bir o kadar gizemli duruşunla
ne kalemim çaredir varlığını anlatmaya
ne de altıncı hissim yarar bir faydaya
ama olurda aklına gelirsem yağmurlu bir nisan sabahında
ben hep aynı yerdeyim gene
bazen bir çınar ağacının en solgun yüzlü yaprağında
bazen bir gülün asi ve sivri dikeninde
bazen bir yağmurun simsiyah bulutunda
bazende bir mezarlığın en sessiz ölüsünde...
Hülya
uzun
upuzun
sarı sonbaharı mevsimsiz kılardı saçların
hülyaydı adın
bilmezdim anlamını
ama ne zaman bir hülya muhabbeti dönse ortada
aklıma sen gelirdin
ve her gelişinde
düşerdin düşlerime
sarılırdım sana,en mekansız boyutlarda
bir elma şekeri neşesiyle dolardı içim
pembe çiçekli,rengarenk eteğin vardı,gökkuşağına benzeyen
sürünürdü yerlerde,toz kapardı üstün,kıyamazdım
ilkbaharı getirirdi bastığın her yol bana
sonra saklambaç oynardık
yapışırdım eteğinin rüzgarına,sen nereye ben oraya
keşke hiç çıkmasaydık saklandığımız yerden
bak o kadar zor ki hayat
acımasız ve mutlak
ne bir bütün olabildik
ne de yarım kalabildik
paramparça dağıldık
sen bir köşeye ben binbir köşeye
senden sonra bindirmedim bisikletime kimseyi
hala duruyor bodrumda
zaman belki çok çabuk gelip geçiyor ama
izi kalıyor mazinin
ve dudaklarımızın hep bir ucunda saklanıyor tadı
o unutulamaz ilk öpüşmenin
belki bir çocukluktu yaptığım
kaldı ki ben hiç büyümedim
hala o askısı kısa sarı pantolonlu
fenerbahçeli şapkası olan yaramaz çocuğum
ah o şapka
galatasaraylı olmama rağmen
annemin başıma güneş geçer diye zorla giydirdiği
ki yoktu o zamanlar
bulamıyorduk herşeyi
tıpkı geceliğimin beşiktaşlı olması gibi
içimiz başka dışımız başkaydı
bir bakıma deli gömleğini smokin sanıp çeken,halkıma özenmiştim çaresizlikten
uyutuluyorduk yokla
bulan buluyordu baksan
tamamen cüzdanın kabarıklığıyla alakalı bir durumdu
hiç unutamam mesela
bir mağaza müdürünün bana yok deyip
tezgah altından komşumuzun zengin çocuğuna
tam üç misli fiyatla sattığı has haki şortu
oysa ben tam bir ay çulsuz gezmiştim mahallede
dondurmanın tadını bile unutmuştum o şort uğruna
sizin hiç hayalleriniz çalındı mı para hırsına bürünmüş bir şerefsiz yüzünden
ne zaman kapitalizmin çirkin yüzünü düşünsem
aklıma iğrenç bir ucube gelir
haksızlıklarla beslenip acımasızca kan emen
hey gidi günler hey diyesi geliyor insanın
sonra ne fiyakalı şortlar aldım ama
hiçbiri dindirmedi onun kalbimde açtığı derin kanamayı
bilemezsiniz eğer yaşamadıysanız bu ıslak matemi
parayla doğru orantılıdır hayat
ne kadar çoksa o kadar gülümser
hiçbir zaman göstermez mesela köpek dişlerini
o kadar doluyum ki
hayat geçen her cümlenin ağırlığında eziliyor dilim,dişlerimin arasında
işte öyle hülya
tıpkı filmlerdeki gibi
sen zengin sami beyin hoş kızı
ben fabrikada işçi rıfatın paslı oğlu
oysa insan belkide sadece çocuklukta yakalayabiliyor dupduru aşkı
ne parada buluyor ne mevkide onu
sonrası mı
boşver gitsin
hep aynı döngü
bugün ben sana
yarın oğlum kızına
sürer gider işte bu kavga
insafsız
imkansız
kansız
ve bir o kadar acımasızcasına...
Bulut
özledim
balkan yağmurlarını
tütünsüz akşamları...
bırak süslesin gözlerin dolunayı
bir ahenk sevdası tutuşsun dizlerimde
örtsün üstümü bulutumsu bir ses
doğa ve iklim
bir yakarıştır teninde
ah bilinmez yankısı sende
tutunamaz hiç bir mavilik ellerinde
ki ben düşüp kalkmışken
nice küflü ranzaların üstünden
bir kangrendir sevdan bende
ilacı terinde saklı kalan
ve anladım hiç yoktan
gizemli bir duygunun hoş sedasını
ıslaktır aşk her durumda
bazen bir öpüşme
bazende gözyaşı
tamda bugün
üstüne bir çizik attım kalbimin
açılan boşluğa gömdüm seni
yaktım mecazi her anlamı
artık içimdesin
şimdi bir bilinmezlikle dolu aklımın içi
kimde ne kadarsın
ve hangi aşka kiminle varsın
yelkeninde neler barındırıyorsun anı diye
geminin dümeni kimin ellerinde
kime ait hissediyorsun kendini
yada kimde buluyorsun kaybettiklerini
belki bir sabah,sessiz bir meltem eser kapından
uğultularını köpek havlamalarına kaptıran
ve sen çoktan çıkmışsındır mavi yolculuğa
saçlarına doğar sabah güneşi
ama olurda sıkılırsan sadece mavi görmekten
hatırlarsan diğer renkleri
kop gel tüm bağlarından
belki gökkuşağını sunamam önüne
ama emin ol
sana sakladığım bir tutam yaşam beyazı var hala ellerimde...
Cihangirde Sebastian
deniz tuzlu
eskimtrak bir mesele
farzet hiç yaşamadık
bir öykü
yarım yamalak
karalı altı üstü
farzet hiç yazmadık
cihangirde sebastian
tümden yanık günler
paslı is kokan gözleri
sakalları en asi gerilla
eski püskü bir palto
ve yıllanmış kasketi...
yarım kalmış şarabı
tadı zehir
mezesi dert kahır
bulursa bir birinci
biri hatırlarda insanlığını
lütfederse bir tütün
ciğerlerinde bayram sevinci
cihangirde sebastian
tümden yanık günler
güneş ve yağmur
bilinmez bir düşman
ve rüzgar
ve kar
ve şerefsiz insanlar
bakma yanılırsın kıyafete
adam sanarsın her cebinde para olanı
ki ne zalimler saklanır bilinmez
çoğu zaman bir takım elbisenin içine
cihangirde sebastian
tümden yanık günler
ufukta yalnızca güneş değil batan
umutlarda kaybolmuş bir bir
dünyanın dibine demir atmak olsa gerek adı
azraille dalaşmaktan bıkmış yorgun bedeni
bir sabah ezanında yitip gitme ürpertisi
ve şatafatsızlığın allahı yapayalnız benliği
sordum birgün neden böyle diye
güldü
bir tütün sardı titreyen parmaklarıyla
hayat diyebildi çatlamış dudakları
sapsarı bir dumanla ağır ağır yitip giderken ciğerleri
üşüyordu belliydi
üstelik yağmurda bastırmıştı
bir telaş belirdi herkesin eteklerinde
biran evvel eve ulaşma hayali
oysa onun eviydi dünya
ve akıyordu çatısı şimdi acımasızca
git hadi dedi usulca
son sigarasını da kaptırmıştı yağmura
çekti son kez bir umutla
o da yamuk yaptı
tıpkı hayalleri gibi ona
bak gene kaybettik dedi
nasıl birşeydi bu
kimileri hayatın kanını emerken vampircesine
bir ekmeği bile bulamamak
her gece eğlenceden eğlenceye koşarken birileri
yatacak bir kaldırım aramak
sokaklar
ve daha korkuncu insanlar
düşsel bir hikaye
bulutumsu bir düş
üşüyen parmaklar
kaldırımlar
ve kan emiciler
cihangirde sebastian
tümden yanık günler
bitimsiz ve bir o kadar biçimsiz bir öykü
kiyametiyse eğer ölüm herkesin
neden herkesin filmi renkliyken
bizimkisi siyah beyaz
ve yaşam denilen o en adi oyunda
çoğu paylaşırken başrolü
bizde neden hep en korkunç kavgalarda figüranlıklar
yaşamak kolay değil çabalayacaksın demek kolay
ki hiç kimse anlayamaz batmadan bu bataklığa
benzemez en duru tatil koylarında gördüğün denize
ağırdır
çamurun içinde zordur kulaç atması
iğrenç bir pisliktir tozpembe bakan gözlüklerini çıkarırsan eğer
sen mavilik düşlerken düşünde hayatı
bizde en berbatından cüzzamlı bir petrol yeşilidir
kimsenin girmek istemediği
amma velakin hayatın zorla arkandan ittiği
tercih hakkın yoktur bazen
hiçbir şıkkın diğerinden farkı olmadığı gibi
ve yitip giderken birgün
ardında bıraktıklarına bir bak
ne kadar kendinsin
ne kadar yarım
ne kadar iğrenç
ne kadar siyah
ne kadar olmak istediğin
ve ne kadar olabildiğin...
Yanmış Kentin Ölü Misafirleri
şu ırmak
şu çınar
eski bir lahit
puslu rüzgar
ve kimliksizler
yanmış kentin ölü misafirleri
bir yudum aşka susayışıdır bu
geriye dönük sahipsiz kalplerde aranan
ve bilinçiz bir bilinç kaybı örter
sisli geçmişin tozlu üstünü
uzak diyarlarda saklı mutluluklar
geçmiş artık herşey bizden
gülmek
çocuklukta bir elma şekerinin ardına saklanmış
dünsüz yaşamak olsa gerek adı
mutluluk silineli çok olmuş lügatımızdan
ve umudun kelime anlamını unutmuşuz çoktan
bir bekleyiş belirir dudaklarımızın ucunda
eski bir 45lik süsler aklımızı
çoktan unuturdum ben seni çoktan
ah bu şarkıların gözü kör olsun dönemleridir
bir ekmek için sıraya girdiğimiz
çoğu geceler bir maltepeye ulaşma arzusuyla yandığımız
ve sevgiliden öte bir bekleyiştir bir sana margarine ulaşma hayali
bir bekçi düdüğünde öğrendik biz
korkunun nasıl bir tad olduğunu
çoğu zaman yan komşunun zengin evinde izlerdik
renkli dünyanın siyah beyaz yansımasını
balık istifi sıralandığımız
amerikan usülü yaylı kanepe üzerinde
ankara fuarına gelirdi emel sayın
harçlıklarımızın izi kalırdı kalplerimizde
izlemek imkansızdı
ki babanın aldığı maaşın tam beş katıysa
en arka yerde izleme imkanı
sonra yazlık sinemalar vardı
orda gördüm ben ilk denizi
nasıl bir şeydi bu
gözünün alabildiğine su
ve cüneyt arkının türkan şorayı öpüşü
aman allahım
ayıptı bizde elele tutuşmak bile
birgün babamın anneme seni seviyorum dediğini duymadım
veyahut hiçbir gece bir demet gülle gelmedi eve babam
baksan o da haklıydı gerçi
ekmeği zor alıyorduk
birde ota mı para verecektik
ama sözcükler parasızdı
seni seviyorum demekle cüzdan aşınmazdı
ama ayıptı bizde
seni seviyorum demek
hissettirmek sevgini
onun için hiçbir zaman duymadı benden
o malum sözü bakkalın tatlı kızı
kırk yılın başı
56 model bir impala geçerdi sokağımızdan
büyük ihtimalle yolunu kaybetmiş bir almancı
tekerleklerini anlamaya bile gücüm yetmezdi
nasıl giderdi bu kadar hızlı
imkansızdı
ki biz bir lastik ayakkabıyı bayramdan bayrama görürken
çok saklamışlığım vardır günlerce yastığımın altında
giymeye kıyamadığım baht karası lastiklerimi
ve unutamam hala
bir sokak satıcısının
ballandıra ballandıra
dondurmam kaymak demesini
öğrendiğim ilk kelimeydi yok
ekmek yok
para yok
sevgi yok
ve hiçbir kelime yaralamadı
çaresiz bir yok kadar kalbimi
sonra zaman
hiçbir zaman kanatamadı o denli içimi
uzaktı bize bir bisikletin pedalını çevirmek
ve verdiği tatlı yorgunluk
annem hiçbir zaman diyemedi mesela
oğlum çok fazla binme terlersin diye
uzaktı bize mutluluk
uzaktı gülmek
baksan çoktan tüketmiştik gözyaşlarımızı
ama nafile
ne zaman düşünsem o günleri
içimde sessiz bir çocuk ağlar
benim çocukluğum
yaşayamadığım
koşamadığım
sevemediğim
sevinemediğim
boynu bükük çocukluğum...
Bugün Günlerden Sen
bugün günlerden sen
tüm resmi kılıklı günlere inat
resmiyetsiz bir tatil günü içimde
bugün saat seni sen geçiyor
tutup akrebin kuyruğundan
hiç bırakmayasım var
bugün mevsim sen
bir bahardan çok ötede
yeni bir iklim tenin
bugün deniz sen
tüm mavilikler bir kenara
ferahlatıcı bir meltem nefesin
bugün her şey sen
şarabımın tadı
sigaramın dumanı
çayımın şekeri
gökkuşağı
güneş
ve
yıldızlar...
tut
solmuş bir gülün
yarım yamalak yaprağından
tut
ufak tefek hüzünlerin
kıyısında kalmış mutlulukların ucundan
ve tut kalbimden
bugün sana herşey
bugün şerefine kalkan tüm kadehler
söylenen bütün şarkılar uğruna
ve yazılan her şiir
hiç bir şairin anlatamayacağı güzelliğine...
Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle
bana bilmediğim bir şey söyle
loş ışıklı fiyakalı caddelerin
içimi ısıtan soğuğunda
bana bilmediğim bir şey söyle
törpülensin kalbim avuçlarında
en resmi
en takım elbiseli
memur kılıklı
asık yüzlü günlerin ardını
boyayalım ciddiyetsiz bir pembeyle
lunapark neşesi kaplasın
çocukluktan kalma benliğimizi
ışıl ışıl rengarenk bir oyuncak olsun hayat eskisi gibi
bana bilmediğim bir şey söyle
dudaklarının tadını anlat mesela
bir mevsim ürpertisi sarsın içimi
sonra ellerinin sıcaklığından bahset biraz
yansın kavrulsun kalbim
sesinin asaleti karşısında
diz çöküp saygıyla eğilsin kimliğim
bana bilmediğim bir şey söyle
düne dair ne varsa silinsin aklımdan
yarının kaygısı kaybolsun
bir uzlaşı arayışına sarılayım hemen
ne dersen
ne istersen kabulüm
yeter ki konuş benle
bilmediğim bir şey söyle
hiç inanmadığım aşka inandır
sevginin sonsuzluğuna
insanların bu kadar merhametsiz olmadığına
dünyanın sadece siyah bir buluttan meydana gelmediğine
gökkuşağını ispat sun önüme
mevsimleri göster kanıt olarak
ormanın yeşilini
denizin ve gökyüzünün mavisini
güneşin sarısını göster
ama sen göster
yoksa inanmam
bende siyah hepsi
sensin renklendiren dünyamı
yoksan ardı belirsiz bir karanlık
varsan göz kamaştıran bir ışık...
Anladım ki Yarımmışız Biz Bize
anladım ki yarımmışız biz bize
arasından fırtına geçen iki mavi yaka
ben denizin öbür yüzü
hiç göremeyeceğin kadar soğuk ve tuzlu
sen kumsalın sarı papatyası
bir o kadar sıcak ve tatlı
anladım ki yarımmışız biz bize
arasından tren geçen iki farklı istasyon
ben suntadan eski bir yolcu bavulu
hatıralarımı korumak adına böceklerle cebelleşen
sen trenin bembeyaz bulutumsu dumanı
savrulup bambaşka diyarlara mutluluk olup giden
anladım ki yarımmışız biz bize
bütün sözcükleri harf harf çeksek de içimize
bir bütünün kelime anlamını kavrayamamışız hiçbir zaman
hep yarım ayda izlemişiz gökyüzünü
ayrı dilekleri dilemişiz yıldızlara bakıp
ben seni
sen kim bilir kimi
anladım ki yarımmışız biz bize
yaz yağmurlarında ıslanmışız sebepsiz
farklı kollarda romantizmcilik oynamışız çocuklar gibi
defalarca seni seviyorum demişiz
birbirimiz hariç kim varsa geride
hayaller kurmuşuz olmayacak kişilerle
sen prens yapmışsın aslında hiç haketmeyenleri kendine
ben prenses
sonra terkedilmişiz
oysa terketmeliymişiz
farklı omuzlarda ağlamışız
aslında buna hiç değmeyenlere
ve farklı kişileri sevmişiz tekrar
unutmak için eski acılarımızı
oysa araladığımız her kalp
tuz basmış yaramıza sadece
anladım ki yarımmışız biz bize
farklı senaryolarda
farklı rolleri oynayıp
ayrı kentlerde ölecekmişiz
herkese verdiğimiz şansı
birbirimize hiçbir zaman vermeyerek...
Yonca
dilimin ucunda seni seviyorumlu cümleler
parmak uçlarım titriyor tutmak için ellerini
aklım sende yonca
turuncu bir hikayeyiz biz senle
ne sarı olabildik nede kırmızı
hep yarımdık
onun için tadamadık hiçbir zaman bütünlüğü
aynı bedende iki ayrı ruh olabilirdik
ayrı hayatlara bölmeseydik kalplerimizi
ve birazcık sözüm geçseydi Allaha
kendi kaderimizi yazabilseydik
ah keşke olsaydı öyle bir şansımız
alın yazımı süslerdim adını oluşturan her harfle
bir kere bile olsun pişman olmadan...
düşünmeden yarını
moral bozan herşeyi çıkartmak gibi hayatımdan seni sevmek
bilinçsizliğimin sarhoşluğumun ve kimlik arayışımın
tek ve en önemli sebebi nefesindeki rüzgar
alıp götürmek değimini dibine kadar yaşatmak için var gözlerin...
kaybolmak gözlerindeki dolunayda
biçimsiz ve bir o kadar bitimsiz bir hikaye
karşılığı yok ihtişamının hiç bir dilde
ve gölgesi yok güzelliğinin sıradan kadınlarda...
bu kadar aciz kalmam anlatamamam seni
iltifatsızlığı yaşatmam en ağır kılıklarda aklına
sebebidir bambaşkalığının
benzemediğin içindir herkese
ve kendinden başka hiç kimseye
eşin yok
yada bir benzerin
nasıl bir aşk dersen adına
o kadar aşkım işte
kaldı ki dilimin ucunda herşey
lakin utanırlar karşına çıkmaya
hafif kalır en ağır iltifatlar bile
teninin bambaşkalığı karşısında
turuncu bir hikayeydik biz seninle
ne sarı olabildik
ne de kırmızı
belki birgün duyarsın bunları
cisimsiz bir kaldırım şairinin not defterinden
yada boşver
böylesi en azından senin için daha güzel...
Teodora
gitme teodora ışıksız bir belirsizliğin içine
üstelik ayı bölmek varken birlikte ikiye
gitme teodora bensizliğe
yol uzun zifiri ve çıkmaz
ölümün soğuk yüzüdür gidişin
kimsesizliğime açılacak simsiyah bir kapı
gitme teodora itip mutluluğu
ilkbaharı götürüp yanında
yaşatma bana sonbahar hüznünü
sen ki adısın mutluluğun
mavisi denizin
sarısı güneşin
yeşili çimenin
ve her rengi gökkuşağının
sen ki ılık bir meltem
kokunla baş döndüren
uzaklarda parıl parıl parlayan çoban yıldızı
kapatsam bile gözlerimi
varlığını inkar edemeyen
gitme teodora
bak güzel günler var yarınlarda
ikimiz için saklanan
bak yemyeşil bir doğa
masmavi gökyüzü
ve koskocaman bir ömür
bunları tüketmek varken nereye
yada boşver
gitmek istiyorsan git
kalıp mutsuz olacaksan
gidip mutlu ol
varlığım eziyetse sana
yokluğum huzurdur bilirim
ve bilinmez bir diyarda artık benden tek duyabileceklerin
umarım kazandıklarına değer kaybettiklerin...
Şanzelize de akşam
oturdum darmaduman olmuş hayallerimin yanına
bohça misali topladım yalnızlıklarımı kıyıma
açtım bir ecnebi şarabı
demleniyorum tabiri caizse...
kafam hafif dumanlı
aklımda sen...
şanzelize de puslu bir akşam vakti
parıl parıl parlayan caddeler
gözlerinin karşısında koskocaman bir hiç
tadı yok buraların sensiz
oysa değişmezdim hiçbir şaraba
kirpiklerinden süzülen bir damla yağmuru yudumlamak karşısında
şanzelize de akşam
bende en ışıksız gece
tadı yok buraların sensiz
arnavut kaldırımlarına takılıp sendelemeyi özledim
seni özledim senden habersiz
ve saçlarında kaybettiğim beni
uzun uzadıya biriktirdim
sana söyleyeceğim sözleri
noktası virgülüne yuttum
biliyorum benimlesin
tam sol yanımda
elimi koyduğumda hissediyorum seni
şanzelize de akşam
bende en ışıksız gece
yağmurlar biriktiriyorum burada sana
sonra kokusunu hapsediyorum
eski bir şarap şişesine parisin
ışıklar topluyorum
siyah üstü beyaz bulutlarla
şanzelize de akşam
bende en ışıksız gece
bir bilmece gibi duruyor hayalin tam karşımda
aklımı zapt etmiş gizemli gözlerin
çözmek imkansız
boşver bırak kalsın çözülmesin
zaten nefes aldığım her an içimdesin...
Nereye Kaptan
nereye kaptan
bu umutlar
bu sevdalar
tutkular varken...
adını çaba koyduğumuz hüzünlerimiz
beklentilerimiz
ve acabalarımız ağlıyor bak iskelede
nereye kaptan
nerde görülmüş kaçıp gitmek
ki direnmek varken hayata
kuşanıp beyazlarımızı
savaşmalıyız tüm siyahlarla
nereye kaptan
sanıyor musun ki
gittiğin yerde bırakacak peşini yalnızlıkların
unutabileceğini mi düşünüyorsun onu farklı diyarlarda
yanılıyorsun kaptan
bilmiyor musun onuda sol yanında götürdüğünü
nereye kaptan
o buradayken
onu görme ihtimalin süslerken hayallerini
yürüdüğü yollarda yürümek
aynı yağmurda ıslanmak
ve aynı yerel radyoyu dinleyip
aynı şarkıda hüzünlenmek
mutlu etmiyor mu yoksa seni
gidince bitecek mi bu film
ki bir düşün
unutulmayı hakedecek kadar basit biri mi o
nereye kaptan
bırak şu dümeni
indir yelkenleri
biliyorum
sende gitmek istemiyorsun
bırak kalsın herşey öylece
sığındığın tek liman olsun zaman
bakarsın ummadığın bir anda çalar kapını
masmavi unutulmaz bir yaşam...
Bugün Yoktun
bugün yoktun
yokluğuna yazılacak onlarca şiire rağmen
sustum
bugün yoktun
inan ben bile uğramadım kendime
kaldı ki yakıştıramadım
yoksan yokum bu oyunda
bugün yoktun
duyduğum her beste seni fısıldadı bana
içimdeki çocuk öldü ansızın
matemi var kayıp benliğimin
seni bugün göremediğimdendir
bu suskunluklar
gülüşüne bir ip atıp
salıncak kurup sallanamadığım içindir
bu feryatlar
oysa ne acı
kayıp bir mısranın en gizli öznesi olmak
kaderin simsiyah krizantem tadını
dibine kadar hissettim bugün
yokluğunun ardı sisli bir sır bulutu
kimbilir
kiminlesin
kimbilir
nerdesin
kimbilir ne haldesin
Tevazuya Bakar Gözlerin
tevazuya bakar gözlerin
bir cennetin en sıcak iklimi süslerken kapını
ki asr-ı saadet tablosusundur bende
meleklerin yeryüzüne yansımış silueti
yaşamın eş anlamısın bir bakıma
bir bebeğin gözyaşı kadar saf
dolunay kadar gizemli
ve bir su kadar duru
düşününce seni
hayal gücüm yorgun
tüm güzel sıfatları hapsetmişsin içine
bir birikimdir bendeki
hergün kumbarama
bir tutam sevgi attığım
ve birgün olurda gelirsin diye
yudum yudum sana sakladığım
yorgun bir bekleyiş sarılır bazen sol yanıma
gelmez der
gelmez
bekleme boşuna
ama o bile bilmez ki
umutlarım büyük gökyüzünden
kaldı ki umutlar olmasa nasıl yaşar insan
bir bekleyişin verdiği anlatılamaz heyecanla
hiç beklemediniz mi birini
gelme ihtimali bile olmasada
sonra sarılıp zamana
acabalarınızla avutmadınız mı kendinizi
aslında herkes bekler birini/birilerini
kimi mutluluğu
kimi umudu
kimi de ölümü
gelip gelmeme ihtimali kimin umrunda
beklemeyi bile sevmezmiyiz bazen
beklenen hayallerimizde büyüttüğümüz
bir masal kahramanı olunca...
Şarap Gibi Kadınsın
şarap gibi kadınsın
yıllandıkça
bambaşka bir güzelliğe bürünen
ürküten baharları
yağmurları susturan
gökkuşağını renksiz kılan..
ne papazkarası
ne boğazkere
nede merlot
hiçbiri değilsin
sen başka birşeysin
daha önce hiç tatmadığım
hiç görmediğim
bambaşka birşey...
senin adının geçtiği her cümle
başlı başına bir romandır
sesinin süslediği her konuşma
baştan aşağıya bir müzikal
ölüyü bile dirilten bir sen senfonisi
ki hiçbir bilimsel çalışma mühim değildir
içinde kopan fırtınaların denklemini çözebilmekten
ve hiç bir yağmur hüzün vermez bana
gözlerinde beliren bir damla yaş karşısında
son olarak bil ki
hiçbir tükeniş anımsatamazsa eğer birgün olurda beni sana
çaresiz ölmüş kalmışımdır puslu bir köşe başında
ve hiç bir gidişin ardı sanma ki toz kokan paslı bir veda
veyahut sonsuz bir ufkun içinde kaybolmuş bir merhaba
en kötü ihtimalle rüyalarında çıkarım karşına...
Ben Nerdeysem Sen Ordasın
Ben nerdeysen sen ordasın,hayal meyal bir rüya gibi
Ben nerdeysem sen ordasın,sol yanımın biraz üst tarafında
Damarımda
Kanımda
Nefesimde
Bazen hep aklımda
Bazen hayallerimde
Arnavut kaldırımlı ıslak caddelerde bazen
Bazen evinin yollarında
Bazen de baktığım yerde
Ama hep düşlerimde
Deliriyor muyum ne?
Nasıl bir aşksa bu
Aklımı zapt etmiş
Elim kolum bağlı
Unutmak kolay sanırdım küçükken
Üç gün ağlarsın olur biter derdim
En çokta alınmayan akülü arabama ağladım
Tam beş gün...
Sana ağladığım günlerin
Haddi hesabı yok
Uykusuz gecelerimi
Bir ben bilirim
Mantık sınırlarını feth ediyorsa bazen duyguların
Aşıksındır demektir
Her şeyi unutup sarılmaktır niyetin
Ama boğazında kalır hep samimiyetin
Hayat boş diyorlar
Sana nasıl geliyorsa öyle yaşa
Bana sorarsan da
Boş....
Bu arada sigarayı bıraktım
Parfümümün kokusunu duyarsın belki
Aslında başlattıran derdindi beni
Gelseydin de çoktan bırakırdım ama
Doktor öyle istedi bu defa
Seni görmek için daha fazla
Bıraktım gitti
Ölmekten değil ki benim korkum
Seni görememekten
Ölmek kolay ama
Hurileri istemem ben
Aslında işin orası da meçhul
Benim yolun sonu pek aydınlık değil
Ama merak etme
Sen git cennete
Ben yanarım önemli değil cehennemde…
Ve Gidiyorum Şimdi
Bırak kalsın her şey öylece
Sen pencere kenarında filizlenen gül gibi
Gene gülümse herkese
Gül ki cennet utansın kendinden
Gül ki sönsün inciler
Kıskansın dudaklarını asırlık şaraplar
Seni anlatacak kadar öğrenemedim Türkçeyi
Seni yazacak kadar okur yazar değilim
Onun için mazur gör beni
Hiçbirşeye benzemiyorsun
Galiba aşk olmalı senin adın
Başka bir duygu açıklayamaz halimi
Ve biliyormusun
Sıradan olan hiçbiri tutamaz yerini
Sen bir meleksin çünkü
Saçların tüm yıldızları hapsetmiş içine
Parıl parıl parlayan simsiyah bir gece
Gözlerin aşk-ı derya
Ki boğulmak mümkün olsa o cennette keşke
Artık sonsuz bir sondayım
Hiçbirşey bilmediğim
Yarını çoktan tükettiğim
Beni merak etme
Hoş aklına bile gelmem de
Gene de benden sana hüzün kokan küçük bir tavsiye
Ve ben gidiyorum şimdi
Seni bir daha göremeyecek kadar
Seviyorum seni çık gel desen
Asla gelemeyecek kadar uzağa
Hoşçakal dudaklarımda hep yarım yamalak bir şarkı olmaktan öteye gidemeyen
Ama hiçbir zaman da söylemekten vazgeçmeyeceğim sevgilim
Bugün Pazar
Bugün Pazar
Sen yoksun yanımda
Ve benim canım çok sıkkın
Şiir yazmayalı uzun zaman oluyor
Nedeni ne biliyor musun?
Ne zaman yazmak için alsam kalemi elime
Gözyaşlarımdan şiir olup sen damlıyorsun
Ben o eski günleri çok özledim
Kayıp bir şehir edasıyla ulaşılmazlığını
Sesini, menekşe gözlerini
Salınışını, bazen ciddi bazen komik bir şeyler anlatışını
Aslında en çok da kendimi özledim
Eski ben olmayı o kadar çok isterdim ki
Geriye dönmek mümkün olsa keşke
Tekrar eski günlere ulaşsam
Gene baksam gözlerinin içine
Gene kaybolup gitsem o huzur ormanında
Sızlasa içimde bir şeyler
Adını koyamadığım bu umman boğsa ya beni yeniden
Bazen Allaha kızıyorum
Hani Allah biliyor bunu sende bil
Yanlış yerde kesişti yolumuz
İmkânsızlıkların perdesiyle karardı
Elimde olsaydı eğer bir şeyler
İnan her şey şimdikinden çok daha farklı olurdu
Ne yapabilirdim ki elim kolum bağlı
Ki beni sevme ihtimalin bile yok
Tüm şıklarım doğrudan tercih dışı
Hani kızıyorum dedim ya Allaha
Gel de isyan etme şimdi
Böyle boş gezenin boş kalfası olmasaydım
Böyle serseri sersefil dolanmasaydım
Ve en önemlisi
On yaş büyük olsaydım
Benden kaçamazdın
İşte o zaman çıkardım karşına
Seviyorum seni derdim
Seviyorum
Deliler gibi
Ne delisi be
Mecnun gibi
Kerem gibi
Hatta onlardan da çok
Seni kendim gibi seviyorum
Sevmek ne kelime
Tapıyorum
Ölüyorum
Falan filan
Olmayacak hayali uzatmayalım
Öyle işte
Bilmeyeceksin bunları hiçbir zaman
Sen değil kimse bilmeyecek
Allah’la aramda bir sır olarak kalacak
Bu arada unutulmuyorsun hiç bende
Kimi görsem sen sanıyorum
Evden çıkmamın bile tek sebebi sensin aslında
Hani bakarsın karşılaşırız olmadık bi yerde ansızca
Gerçi hiç karşılaşamadık şimdiye kadar
Olsun bir umut işte bizimkisi
Umut fakirin ekmeği diyorlar
Umut yalnızca fakirin ekmeği değil
Aşığında şarabı
Kurdukça sarhoş olursun mutluluktan
Geçici olduğunu bilirsin
Yeri gelir olmayacak duaya amin çekersin
Ama gene de umudun içinde de bir umut vardır daima
Adı yanılmıyorsam benim lügat ta acaba
Valla bak gene hayallere daldım
Sabah akşam hep aşklımdasın
Canımı sıkılmaktan kurtaran tek ilaçsın
Tam boğulmaya başlıyorum hayattan
Aklıma geliyorsun
Sadece aklıma
Ne görüyorum seni
Ne işitiyorum sesini
Ne de tutuyorum o bembeyaz ellerini
Sadece aklıma gelmen yetiyor karanlıktan çıkmama
Denize düşen yılana mı sarılır acaba diye düşünüyorum
Sonra ne yılanı be o benim denizkızım diye kendime kızıyorum
Yazdıkça uzuyor kelimeler
Konu sen olunca aşk romanına bile gider bu işin sonu
Anlatsam roman olur mu bilemem ama
Çok güzel bi imkânsız aşk masalı olur bilirim
Pamuk prenses ve yedi cüceler gibi aynı
Tabi bu bildiğiniz masaldan biraz farklı
Bu defa cücelerden biri de aşık olmuş prensese
Bide hakiki prens var
Sizce prensin karşısında cücenin şansı ne kadar?
Tahmine gerek yok aslında sonu trajik acıklı bir olay
Öyle yani durum aşağı yukarı böyle
Bu arada prenses pamuk cüce tek
Prens tarafı karanlık hiç bilmiyorum
Ben masalın cüce tarafını oynuyorum
O her zaman prensesi
Hayat da prensese elma veren cadıyı
Kafam karıştı gene
Ben daha bir aşk masalı yazamıyorum
Kalkmışım bide seni sevmeye çalışıyorum
Hayatımda unutamadığım tek kişisin
Öncekiler üç beş ayda silindi gitti
Sen bir yılda her defasında daha da kazındın kalbime
Öncekilere en fazla on şiir yazdım
Sana ise inan sayamadım
Ki bu şiirimin konusu bile bak gene sen
Ne ayrılık ne karşılıksız aşk nede saçma sapan bir konu
Sen
Aslında sen o kadar çok şey anlatıyor ki
Beni bu hallere koyan sen
Hayatımdan bıktıran sen
Hatta tam aksine hayata tutunmama neden olan gene sen
Bu arada senin hiçbir şeyden haberin yok
Dolayısıyla suçunda
Hani suçlamıyorum onun için seni asla
Yazdıkça sana dair bişeyler
Konuşuyormuş gibi oluyorum senle
Ve buda rahatlatıyor açıkçası beni
Sahiden ya karşılaşmak için dua ediyorum dedim ya hep
Karşılaşsak konuşamam valla
Şöyle bir hayal ediyorum da
Cesaret bende yok hayatta
Anca bi meraba çeker üstünü de nasılsınla süsler
Sonra kusura bakma ama defolup olup giderim
Biliyorum yani kendimi
Ne kadar aptal olduğumu
İki kelime bile edemeyeceğimi
Bırak iki kelime seni görsem görmezden bile gelebileceğimi
Falan filan
Yapı meselesi belki
Yapısal sorunlarım var benim
Kalbimle beynim yer değiştirmiş mesela
Kalbimle düşünüp beynimle seviyorum
Doğal olarak dengesiz bir durum çıkıyor ortaya
Hiç olmak istemediğim yerde buluyorum kendimi
Aşkın tam kollarında
Hocaya sorsan aşkı Allah der
Sarhoşa sorsan şarap
Kediye sorsan ciğer
Aça sorsan yemek
Sana göre o dur
Ona göre bu
Bana göre de o
Ona göre de Allah bilir kim
Daha bilmeden düşmanım oldu o
Var mı yok mu onu da bilmiyorum
Kimden bahsettiğimi az çok anlamışsınızdır
Bizim masaldaki şerefsiz prens bey
Biraz ağzım bozuldu kusura bakmayın
Dedim ya yapısal sorunlarım var diye
Yapısal sorunlarım var benim
Benim için asla çarpmayacak kalpleri severim
Hayal meyal masallarımın Toz rengi prensesi
Belki de o sendin
Hayal meyal masallarımın
Toz rengi prensesi
Belki bulup kaybettiğim
Belki hiç ulaşamadığım
...Kırık dökük mazi tadında eski bir hatıra
Ama o sendin
Hayallerimin başrolü
Sonu gelmez serseri cümlelerimin noktası
Ve
Yeni başlangıçlarımın ilk harfi
Yağmur damlalarına benzetiyorum hep seni
Burnumun ucundan kayıp gidiyor hepsi
Ama
Dağıtmadan yakalayamıyorum hiçbirini
Karmaşa dersen o benim daimi misafirim
Aklımın içinde bir şey dönüp duruyor hep
Düşünmeyi becerecek kadar zeki değilim nedense
Normali de bu belki benim için
Hafızam senle dolu olunca
Düşünmeye yer kalmıyor galiba
Saçmalıyorum bazen olmadık bi anda
Onunda sebebi sadece sensin aslında
Zihnimin karanlık hücrelerine güneş olup doğuyorsun ya
İşte o zaman kayboluyor akıl bende kelimeler desen onlar zaten firarda
Yaşamanın tadı sendin
Gittin
Hayatın acısı kaldı ardında
Saatlerin pişmancılığı almış başını gitmiş
Bir ben bir hayalin baş başa
Yaşamak dersen yaşıyoruz işte
Sersefil yalnız başımıza
Yalnızlık paylaşılamayan tek şeymiş
Paylaşınca yalnızlık olmaktan çıkarmış
Onlar bir şeyi unutuyor
Hayalini
Hayalin çok güzel taşıyor yalnızlımı
Baktığım her yerde
Yürüdüğüm her yolda
Hayalin yanımda
Yanımdasın yani bi bakıma
Boş ver bunların hiç önemi yok
Dedim ya düşününce seni
Saçmalama sınırlarım feth ediyor benliğimi
Öyle işte
Sende olmasan çekilmez bu lanet olası hayat
Yaşamak için bir neden bul deseler
Oturup düşünürüm saatlerce
Gene de bulamam bir sebep
Belki sen olabilirsin
Yaşamama dair bir ipucu
Aslında bağlayan sensin
Yaşama beni
Ve gene sen
Elimi kolumu bağlayan
Umut nedir ki
Ben hiç bilemedim
Anlat desem
Anlatabilir misin sen?
Bilir misin yalnızlığı
Sen hiç kaldın mı kendinle baş başa?
Oturup düşündün mü kendi kendine?
Gördün mü hayat denen bilinmezliği gözlerinde?
Yaşa desem
Yaşayabilecek gücün var mı yapayalnız
Tek başına??
Bir hayale sarılıp umutları bağlayabilir misin kaderine??
Bir yudum aşka hasret
Hüzün çölünde
Hiç bir umut yokken elinde
Yıllarca bekleyebilir misin?
Yapamazsın
Alışmışsın çünkü hep sahte mutluluklar tatmaya
Yalnızlık ölümden beter gelir sen gibi aptallara
Sana içten en ağır bedduam yalnız kal!
Sende sev benim gibi birini
Ama o görmesin seni
Yanıp tutuş o zaman anlarsın belki beni
Ya da boş ver ya
Sen yaşama bunları hiç
Beni en içten yaralar senin bu halin
Mutlu ol sen
Her ne kadar ben olamasam bile
Sen gül
Ağlama hiç
Mutlu olman uzaktan da olsa mutlu eder beni
Başkalarıyla yaşadığın anılar ezse de yüreğimi
Gülmen belki kalbimin tesellisi
Belki aşk budur
Yakınında ama aslında senden çok uzakta
Dokunursun istesen hemen ona
Ama gönül mesafeleri almış başını gitmiş
Biri Mağrip’te
Biri Maşruk'ta
Hayat çok garip işte
Sevmek istersin birini delice
Ama beceremezsin bir türlü
Konuşmak için saatlerce hayal kurarsın
Tam karşında gördüğünde onu tutulur kalır dilin
Hep ertelersin hayallerini
Bugün olmazsa yarın
Yarın olmazsa öbür gün
Atar durarsın günleri bir bir
Sonra biter anlamadan günler
Ayrılık günü gelir bi şekilde
Belki taşınır gider mahallenden
Belki evlenir başkasıyla
Belki kopar muhabbet
Ya da biter okul
Ardı bellidir
Unutmaya çalışmak
Keşkeli cümlelerle köşe kapmaca oynamak
Aşkın çözülemeyen bilmecelerini çözmeye çalışmak
Onsuz yaşayamam dersin
Tabii yaşar gidersin
Yeni biri daha çıkar karşına
Ve
Filme kaldığı yerden devam edersin....
Sadece Özledim
Özlemek: elin, kolun, kalbin bağlı olduktan sonra
Neye yarar?
Gel deyip, bekleyip umutlarla yakarken kendini
başka kollarda mutluysa
Ne yaparsın?
......Biliyor musun reddetmelerini bile özledim
Git demelerini, susmanı, sesini.tatlı tatlı kızmalarnı
Gözlerini, nefesini, kısacası seni özledim
Bazen aşk yakar insanı
Hüzzam şarkıları dolarsın diline
Hüsranı mekân bilirsin derdine
Hicranı yaşarsın kalbinde
Ve
Susarsın
Oysa neler anlatır kalbin
Ama
Dilin konuşamaz olur
Susarsın
Bir konuşsan neler anlatacaksındır
Hıçkıra hıçkıra seviyorumlu cümlelerin
Dolanır kalır içinde bir yerlere
Bildiğin kelimeler bile
Yabancı olur bir anda
Harf harf içini
Taşla ezer aşk
Mantık zaten uçup gitmiştir
Kuş misali uzaklara
Bir duyguların vardır yanında
Onlarında aklı zaten firarda
En olmadık bi anda aklına gelir o
Tam gülerken mesela
Birden gülücüklerin kitlenir kalır
Asılır yüzün
Düşünürsün
Ya da boş bir caddede yürürken
Ansızın yanında belirir hayali
Ah dersin keşke olsa o da benle
En mutlu anında bile bir eziklik vardır daima
da görseydi benim bu hallerimi dersin
Ama en çokta yalnızlığın bataklığında boğulurken
Onun bir yudum hüsran yokluğunu hissedersin
Tutmaz kimse elini
Kendi kendinle baş başa
Kendi kendini yersin
Yaşamak ve ölmek bir olur
Darma duman eder kalbini
Paramparça olur aklın
Bir yanına ama genelde sol tarafına
Çaresizlik çöker
Döner durursun üç beş metrekarelik bi alanda
Elinde hep o dumanı zehirli sigara
Halka yapıp kafa dağıtmak istersin
Ama halkadan çok gözlerini hatırlatır
Lanet olası duman
Bazen bir kadeh şarap olur o
Baktıkça dudakları gelir aklına
Daha çok içersin
İçine hapsediyormuş gibi bir duygu belirir içinde
Devirirsin şişeleri bir bir
Ama maalesef eline geçen hiç bir şey yoktur
Bomboş bir kalp
Hayattan bıkmış bir hayat
Hep yalnızlığı işiten iki kulak
Birde sövmelere papağan olmuş dil
Aslında kimse için üzmeye değmez kendini
Yıpratmaya ağlanmaya hakkı yoktur kimsenin seni
Onunda haberi yoktur baksan senin bu hallerinden
Sen kendi kendini yakarsın
Onun için bırak gitsin gelmiyorsa
Ağaca takılmış uçurtmanın telini
Değmez çünkü kimse için derbeder etmeye kendini....
Ya Benimsin Ya Toprağın Değil…Toprağı da Kıskanırım Çünkü
Sormasın kimse saatleri bana
Sormasın günleri
Sormasın ayları
Allah kahretsin ki geçmek bilmiyor
Sensiz ömrün geri kalanı
Odamın bir köşesinde
Ayağı kırık eski bir ranza var
Üstünde sırtüstü yatmış ben
Dertlerle boğuşuyorum
Mutlulukları düşlüyorum bazen
Yaşanması mümkünken
Yaşanamayan bulutumsu anıları
Ve sızlıyor içim
Üç şeyi öğrenemedim ben hayatta
Olmazları
Yapamazsınları
ve
Sevemezsinleri
Olmazları oldurdum
Yapamazsınları yaptım
Ama Allah kahretsin ki
Bir sevmeyenleri sevdiremedim kendime
Suçlu kim dersen benim
Aşkımı söylemek
Namlunun ucundaki mermi kadar riskli
Ya beni vurar öldürür yada yakar kalbini
Rüzgârları kıskanıyorum bazen
Saçına dokunuyorlar diye
İnsanlara kızıyorum
Boşuna yoruyorlar o güzel sesini
Bana ne konuşmasın kimse senle
Dokunmasınlar merabalaşmak için bile olsa ellerine
Bakmasınlar gözlerine saçma sapan diyalogları için
Bana ne benim değilsen kimsenin olma
Kıskancım,bencilim ne dersen de
Bana ne
Öyle dersen öyleyim
Senden gelen her şeyi
Sebepsizce kabul ederim
Sen benim olmasan da
Benimsin
Ya benimsin ya toprağın değil
Toprağı da kıskanırım çünkü
Parmağındaki yüzüklere kızıyorum
Bağlıyorlar gereksizce gereksiz insanlara
Hepsi gözümde aptalın teki
Bir tek ben mutlu ederim gerçekten seni
İnanmazsan inanma
Hiç denemeden
Nerden bilebilirsin ki
Boş ver önemi yok zaten
Şartlı sevdalara bağlanmış kalmış hep insanlar
Seni unutmam için tek bir şartım var
Bende sende ömür boyu yalnız yaşayalım
Sen evet dersen ben seve seve katlanırım
Yeter ki kimsenin olma yeter
Kolum kanadım kırılsın varsın
Saçlarıma aklar düşsün
Yüzüm buruşsun
Dişlerim dökülsün
Sen hiç birini görme
Kimse de senin bu hallerini
Bana kolay geliyor öyle söylemesi
Sen bunların hiç birini göze alacak kadar cesur değilsin
Dilerim ki bunları bir kalemde yapabilecek bir sevgili bul
Bulmasan her şey çok daha güzel olur ama
Lanet olası hayatın kanunu işte
Yalnız yaşamaktan korkar hep insanlar
Ben hayalinle bir ömür yaşamayı göze alırım ama
Sen bir saniye bile dayanamazsın bana.....
Kaderimsin
Bazen seni düşünmekten başka,yapacak hiçbir şey bulamıyorum biliyor musun? Aklımın durduğu, hafızamın kaybolduğu ve kimsenin elimi tutmadığı anlarda,hep yalnızlığıma sarıldım anlıyor musun? Seni senden çok sevdim belki, aldığım nefestin, içtiğim su, söylediğim tek şarkım duyuyor musun? Gözlerimden akan yaşlar kalbime, yüzümdeki çizgiler kadere, yorgunluğum hayata isyan etti,görebiliyor musun? Ben sende tüm türküleri, en güzel şiirleri, denizi, ormanı, bahçeleri yaşadım,sen bende ne yaşadın ki benden hep böyle kaçıyorsun? Çöl müydüm ben bir damla suyu kıskanacak senden? Gözyaşlarım sulamadı mı bu umutsuz aşkı? Beklide en cömert olduğum andın sen,aşkımı sonsuz bir sabırla sunduğum. Beni yıpratsan da,her gece ağlatsan da,hatta kaçsan da kendimi bulduğum.Ve en umutsuz anlarımda,hayalinin ellerini tuttuğum…Gözlerinde tüm derdimi, acımı, sıkıntımı unuttuğum.
Tabi bilmiyorsun sen bunların hiç birini,görmüyorsun senin için ölen bir deliyi. Saatin kaç olduğu umurumda değil,belki 3 belki 1 fark eder mi? Hayat zaten vurmuş tekmeyi,bir serseri ölüp gitse dünya batıp gider mi? Sevenlerim arkamdan yolumu gözler mi? Odam kağıdım kalemim beni özler mi? Beni bu çıkmaza sürükleyen sadece sözler mi? Yoksa baktığımda kaybolduğum gözler mi? Kaybolduğum diyorum neden mi: önceleri bana ilham veren o kara gözlerin, şimdi en ücra köşelerde kalmış kapkaranlık bir zindan. Baktıkça işkence görüyorum artık,cüzamlıların çırpınışını. Açlığı, sefaleti, yoksulluğu… Hadi git kendi bul yeni oyuncaklarını, onlarla oyna beni alet etme kendine. Beni yeniden aşık etme, unutmaya çalışırken tam seni, rüyalarımda çıkıyorsun karşıma. Ve tutamazken ellerini, yeniden aşık oluyorum sana. Canımı bazen en çok sıkan şeysin,bazen de içimi ferahlatan.Allah aşkına nesin sen?Hem ısıtan,hem donduran,hem ateş olup yakan,hem yağmur olup yağan.Aşk desem değilsin,dert desem o da değil,galiba sen benim kaderimsin…Kaderim…
Merhaba Gene Ben
Merhaba gene ben
Firari mapusların sadık mahkumu
İçimin derinliklerine hapsolmuş senin infazsız sanığı
Gene ben
Aklına geldiğimde canının sıkılma sebebi
İsimsiz şiirlerin,kimsesiz şairi
Ne yazık bana
Tanıyamamışım hiç kendimi
Ki şimdi biz olmak varken
Ayrı hayatlarda çözüyoruz senli benli denklemleri
Faten Fethi
Kaybolup gitmek var bu defa
Arnavut kaldırımlı ıslak caddeleri dost bilip kendine
Tuz misali basıp yüreğimi üstlerine
Ağır ağır eriyip bitmek
Sesimi bir kez olsun duyuramadan sana
Seviyorum diyemeden
Titreyen bir çift el
Yaşlı gözler ve içime hapsolmuş sevinçlerle
Kalbinin hududlarını asla ihlal edemeyecek bir mülteci gibi defolup gitmek
Şimdi can sıkıntımın tavan yaptığı
Aklımın darma duman olduğu
Ve diliminin hep sövmelere odaklandığı lanet bir yerdeyim
Kelimeler anlama sınırlarımı çoktan zaptetmiş
Biri kalkıp aniden adımı sorsa
Bir kaç saniye düşünürüm…
Ben İyiyim
Ben iyiyim hiçbirşeyim yok
Hayatımda hayatım diyebileceğim biri bile
Arnavut kaldırımlı sokaklarda elele gezebileceğim sevgilimde
Yağmurlarlara kendini siper edebilecek bir şemsiyemde
Yaşamanın tadı kaçmış
Gözyaşlarımın tuzuyla kavrulan bir yürek
İçimdeki isyan ateşinin kibriti kalem
Birde üç beş karalanmış sayfayla birlikte
Günleri öldürüyoruz işte
Bana hiç sevmedin beni dediğin an gitmiyor gözümün önünden
Oysa en az sen kadar sevmiştim seni
Şimdi bir düşün bakalım
Bu haram aşkın günahı sadece sende mi bende mi?
Hiç anlayamadın beni
Hiç kalpten dinlemediğindendir belki
Gitme KAL
Bitmesine saatler var gecenin
Gitme kal benimle
Yoksa eser rüzgar söndürür mumları
Kan olur şarabım
Şarkıların makamı döner hüzzama
Gözyaşlarım süsler dağılmamış masamızı
Bir darbe ki yaşadıklarım
Ta hüsran-ı maziden kalan
Ve bir susayış bu haykırışlar
Aşka hasret yüreğimde tecrite eş yaşayan
Zamansız bir rüzgar esti ilkbaharda
Dağıttı herşeyi savurdu tüm mutluluğu
Elimde kalan kederlerle avunmasını bilmiyorum
Varmı ulan bilmiyorum?
Ne olurdu yitirmeseydi anlamını kelimeler?
Ne olurdu bitmeseydi bu mesut öyküler
Farz-ı misal bir hayatın gizli öznesiyim
Giden kim sen mi yoksa benmiyim?
Peki ya yaşayamadığım biten yıllar
Faili belli aslında
Herşeyin bedeli bu berbat anılar...
Aşk Bizi Sevmedi
Aşk bizi sevmedi
Kader kendine oyuncak etti
Biliyor musun biz hiç hak etmedik bunları
Biliyor musun ben seni çok sevdim
Şimdi adın karanlık odamda yankılanıyor
Şimdi yalnızlık bir kar tanesi gibi dokunduğu yeri donduruyor
Bazen düşünüyorum
Mutluluk harammı Allahım bize
Bazen ağlıyorum
Bu haller hiç yakışmıyor ikimize
Zaman gittiğinde durdu
Kolumdaki saatin artık hiçbir anlamı yok
Menekşeler gözlerinde soldu
Rüzgarlar kokunun eşssizliğine hapsoldu
Gökkuşağının tüm renkleri sönük artık
Artık siyah beyaz dünyam,artık hep karanlık
Güneşin gözlerimi bir hoş eden sarısı
Saçlarını kıskandı
Ufkumda battı
Kederin acının sensizliğin ağırlığı eziyor beni
Yalan hayatlarımızda gereksiz roller yapan iki yapancıyız şimdi
Mutlu olmak hakkımızdı,gülmek,elele saatlerce dolaşmak
Ne yazık yapamadık
İki yaralı kalpten bir mutluluk masalı yazamadık..
Şimdi saatler yokuluğunun Azrailli
Şimdi dünler
Geride kalmış mutlulukların habercisi
Nasıl geçer bu hayat böyle kimsesiz
Kaç sensiz gecenin kaç yorgun sabahına daha günaydın
Her gece azraille dalaşmaktan bıktım inan
Uyku girmez gözlerime
Yastığında kokun var
Her akşam içimdesin
Her akşam benimlesin
İçime seni çeke çeke hüzün denizinde boğuluyorum
Gidişinin adını yalnızlık koydu kalbim
Gökyüzümde yıldızlar bir bir döküldü
Ardında bıraktığın mektuba şimdi gözlerimden kanlar damlıyor
Kapkaranlık bir zindan yalnız odam
Ne zaman güneş doğsa sanki sanki saçların ölüdenizimde parlıyor
Zor mu yeniden olmak
Zor mu mutluluğa yelken açmak
hıhh sen zor görmemişsin
Sen daha ölmek ne demek bilmemişsin
Ben sensiz hayalinle yaşarken
Ben hergün ölüp ölüp dirilirken
Yalnızlığın çıkmazlarında kaybolurken
Tattım zorluğu
Sen beni sevmeyi mi zor görüyorsun
Unutulacağını sanma
Bu yürek unutulacak kadar basit biri olarak görmüyor seni
Artık sevmediğimi de düşünme
Bu beden her gece ayaz duvarların esiri
Gel bitsin bu hikaye
Yeni mutluluklar yazalım
Gel son bulsun dertler
Gel gülsün içimizde ümitler
Gel lütfen son kez
Bu defa kullar değil Azrail ayırsın bizi
Gel lütfen soz kez
Unutalım herşeyi
Gel lütfen
Gel
Çok özledim seni
KAYIP KENT MASALLARI 1
Kapalı Kutu
Sımsıkı kapatılmış bir kapalı kutusun
İçinde cennetin en güzel hazinelerini barındıran
Bir çözebilsem kördüğüm olmuş kurdelanı
Birazcık aralayabilsem kapağının ucunu
Sadece kokun bile yeter aslında
Yüzyıllar boyu sebepsizce mutlu yaşamama
Ama zor
Hatta imkansız
Ki ben kendimle bile dargınım bu aralar
Bakma bazen sebepsizce güldüğüme
Kimse tahmin bile edemez inan
İçimde kopan fırtınaların ne denli acımasız olduğu
Ve hiçbir el kapatamaz
Kalbimdeki pas tutmuş yarayı
Beni boşver hep böyleyim
Sakalımı bile kesemeyecek kadar aciz
İki ekmek için bakkala bile gidemeyecek kadar tutsak
Ve sigarasız nefes alamayacak kadar bağımlı
Şimdi anladın mı durumun vahamiyetini?
Neden dudaklarımı çivileyip kendimi bitirdiğimi
İmkansızdan da öte bir aşk masalı bizimkisi
Şeytanın bir Meleğe aşık olması gibi
Sadece seni üzmemek için susuyorum
Sadece senin için
Sıradan biri olsaydın çoktan duymuştun
Kelime oyunlarıyla süslenmiş
O malum iki kelimeyi
Ama sen benim için
Anlatılacak kadın değil
Yaşanacak bir hayattın
Yaşayamadım...
Ama olsun
Hayaller vardı daima yanımda
Sonra sana yazılmış yüzlerce şiir
Bir kalem
Bir sayfa
Bakma kalem falan dediğime
Gene yalan söyledim sana
El yazım berbattır benim
Kendi adımı bile yazsam inan okuyamam
Onun içindir belkide
Hiç bir şiirimde adını kullanmamayışım
Ve her kelimeyi binlerce kez dolandırıp anlam çemberinde
Üstünü örtüp bir gece gibi öyle yazışım
Anlama diye
Anlayama diye
Anlarsan eğer birgün
Eğer ölmeden yaparsam böyle bir delilik
Bil ki en çok üzülen gene ben olurum
Aklını bir an olsun karıştırmak
Bir an olsun düşündürmek seni
Ve kızdırmak
Zaten öldürür beni
Bazen öyle şeyler yazıyorum ki
Kendime bile şaşıyorum
Bazen de anca saçmalıyorum
Tıpkı şimdi olduğu gibi
Nedeni basit aslında
Başrol sen olunca
Kalbimde beynimde ansızın firarda
Birde durduramıyorum kendimi
Uzadıkça uzuyor kelimeler
Aslında birazda bilerek yapıyorum bunu
Kimse okumasın
Sadece yazılmış
Ve asla anlaşılamamış olarak kalsın diye
Boş kelime oyunlarından da çok sıkıldım bu aralar
Herşeyden bıktım
Deniz bile sen kokmuyor artık
Sadece tadı berbat bir su birikintisi
Menekşeleri de benzetemiyorum hiçbirşeye
Anca yeşillik
Sonra kirazlar
Martılar
Saat kulesi
Arnavut kaldırımlı eski sokaklar
Yalan insanlarla dolu parlak caddeler
Tadı yok hiçbirşeyin
Sabah güneşe bile kızıyorum biliyormusun?
Aydınlatıp herşeyi uyandırıyor diye
Güneş doğmuş ya da batmış ne farkeder ki
Bana her yer karanlık zaten
Heryer karanlık
...Yer karanlık....
Sadece Seviyorum seni
Sadece seviyorum
Şimdilik bilmesen de
Uzaklarda parlayan bir yıldız olsan da
Her akşam kalemimden şiir olup damlamasını çok iyi biliyorsun
Seviyorum seni
Kuru kuruya belki
Hissettirmeden
Kendimi göstermeden
Yaşantını arka koltuklarda izleyen
Sabırsız bir seyirciyim bu aralar
Şeytan diyor atla sahneye
Tut ellerinden
Bak gözlerine
Hıçkıra hıçkıra
Gözyaşı süslü bir demetle sun duygularını
Kalbim engelliyor her defasında
Aşkımı anlatamamaktan korkuyor dilim
Ve galiba birazda anlayamamandan şüphe ediyor zihnim
Ama olsun ya
Uzaktan da olsa sevmek
Başrolü sen oluca böylede güzel
Sen olunca her şey çok güzel aslında
Çiçekleri kokluyorum sebepsizce
Uçan kuşları izliyorum
Her defasında yalnız gittiğim çay bahçesinde bile
Aklıma sen gelince mutlu oluyorum
Ve biliyor musun yıllar sonra
Hiçbir neden yokken ortada
Ben sadece aklıma geliyorsun diye gülümsüyorum
Dedim ya sen olunca her şey çok güzel diye
Bide gerçekten olsan yanımda
Çiçekler yerine saçlarını koklasam
Kuşları izlemeyi bırakıp gözlerindeki denizde boğulsam
Mutluluktan ölürdüm galiba
Baksana sadece hayalinle yetinirken bile
Bir huzur deryasının içindeyim
Sahiden tutsan elimi
Gerçekten göklerde uçabilirim
Sen simsiyah dünyamın renkli hafta sonu eki gibisin
Sen darmadağın olmuş kalbimi derleyip toparlayan bir ev kadınısın
Ve galiba yaşamamın da tek doğal kaynağısın
Seviyorum işte seni
Seviyorum
Kaç bilinmeyeni bile olduğunu bilmediğim denklemler içinde
Kendini ressam sananların bile çizemeyeceği kadar uçsuz bucaksız bir mutluluk denizinde
Güneşten daha parlak
Sudan daha duru
Çimen yeşili
Toprak turuncusu
Elma kırmızısı
Ve
Yaşam beyazının süslediği
Rengârenk bir gökkuşağı aşkım
Çok fazla laf kalabalığı yaptım farkındayım
Kısacası sadece seviyorum seni
Sadece dediğime bakma
Seni sevmek her şeyden güzel
Gördüğüm tüm kadınlarla
Kıyaslıyorum biraz seni
Ama her defasında en güzeli sen oluyorsun
Kıyaslamamın da tek nedeni var aslında
Senin dünyadaki tüm kadınlardan daha güzel olduğunu
İspatlatıyor kalbim beynime
Ve bu da benim hoşuma gidiyor açıkçası
Diyorum ki kendi kendime
Ben en güzelini sevmişim
Tek kelimeyle mükemmel olanını
Anlatılması güç yaşanması imkânsız olsa da
İyi ki sevmişim onu
Yoksa nerden bilebilirdim
Kapkaranlık Dünyanın bu kadar yaşanması mümkün bir yer olduğunu…
Bu Defa Farklı Gittin
Ne öyküsü biter bu gecelerin
Ne de tutkusu hançer yemiş yüreğimin
Bir hüsran yakamozu bu defa gidişin
Ardı belli yarınlarımda umutsuz bir tükeniş...
Ve bir enkaz ki en derinden
Bilme diye sana yazılamamış tüm şiirler
Gidişinde birşey var bu defa
Martılar firarda
Vapur iniltileri kaçak
Yağmur sessiz
Düş kimsesiz
Ne diye yarım yamalak bir şarkı olmak dudaklarımda
Oysa her zerresini yuttuğum bir şiire eşgalken gözlerin
Veyahut bir bilmece
Kaç harfin saklı?
Kaç harfin ortada?
Çözmeye imkanım var mı?
Çek restini
Oyna tüm kozunu
Bir tek bitirirsin beni
Ki zaten kalmışsa
Bende kalan benin zerresi
Her darbenin altında yatan kaos
Her gidişinin içini süsleyen sis
Ve meyhaneci Kosilis
Hepiniz aynısınız
Oyalamalar kandırıyor içimde dönen birşeyleri
Hiçbir haysiyet kaldıramıyor aklımdan geçenleri
Dön dolaş aynı limanda demirli bulmak kendini
Belki tilki kürkçü çıkmaz döngüsündeki gibi
Bilmiyorum bildiğim tek bir soru var ki
Mutlaka çözmeliyim bu kaç bilinmeyeni bile olduğunu bilmediğim denklemleri....
VABESTASON VAPURU
...Tevazuya demiştim gelme diye
Boğulursun bu kibir denizinde...
Eski bir iskele bu
Limanda gözü yaşlı
Denizcilere aşık kızlar
Her limanda bir sevgili bulmak
Adamlık mı şimdi bu?
Ve eski bir halat
Kim bilir kaç deniz kızı takıldı ucuna
Kaç martının kırdı kanadını
Ve kaç deniz aslanını tuttu çapasından
Bırakmadı...
Vabestason vapuru
Her zaman yirmi dakka rötar
Eksiği yok fazlası var
Kolay mı sanıyorsunuz
O aç kazanın gözünü korkutmak
Ne maceralar yaşadı Allah bilir dümeni
Kaç kez batmaktan kurtardı kendini
Kaç kez ölüp ölüp dirildi yolcular
Kimbilir belkide çoktan gitmiştir
Onunla ilk kez gezen kumrular
Kırmızı Yeşil Mor
Satır aralarına hapsolmuş bir sevdayı sevmiştim ben
Gece yosun tutan gözlerimde inci olup parlayan
Saçlarıma düşen aktan ilham alan
Mevsim maviliğinde solan
Kırmızı yeşil mor bir sevda ki
Dünü bir ardı belirsiz ve yarını kir
Zehir yeşili mi desem gözlerine
Menekşe mi
Yoksa çimen mi
Seç bakalım hangisi?
Cenehhem kırmızısı mı yoksa dudakların?
Dokunsam yanarmıyım?
Veyahut yıllanmış bir şarap
Daha kokunla bile sarhoş olmaya hazırım
Yeterki aç yüreğini bana
Sıkı sıkı kapanmış bir hazine ki kalbin
Kilidi tam kirpiğinin ucunda
Ve bir elma versen Hava gibi bana
Yeter zaten Cennet kimin umrunda...
Gözlerin Deniz Kokan Dolunay
Telkin...
Veya bir kimliğin ardına saklanmışlık
Belki bir güz
Belki ilkbahar
Solmuş yapraklar
Düşümde bir kıyamet
Zaruriyetten yaşamak bu olsa gerek
Sahipsiz miyiz bilmem ki
Kimsesiz miyiz?
Sessiz...
Eşsiz...
Veyahut sadece
Sensiz...
Koy noktayı işte tam burdan
Daha az önce gözlerini düşlerken
Yağmurun tadını hissettim kirpiklerimde
Gözlerin deniz kokan dolunay
Hadi hapset beni
Yüzyıllar boyu içine
Hadi aydınlat
Kapkaranlık dünyamı
Biliyorum ilk değilim ben
Sana ulaşmak için çırpınan
Kimbilir kimleri harcadın yolunda
Olsun ben hazırım hadi yak beni de uğrunda...
Ve Uyuyorsun Şimdi
Ve uyuyorsun şimdi
Gözlerin kapalı
Menekşeler çiçek zannediyor kendini
Boşver bırak kalsınlar öyle
Gözlerini açtığın an
Mahkumlar zaten solup gitmeye
Ve uyuyorsun şimdi
Belki bir bulutun üzerindesin
Belki bir atın
Veya yanındasın hayallerinin aşkının
Farkeder mi?
Bilmiyorum...
En masum hallerini yaşıyorsun şuan
En duru
En saf
En yalnız
En güzel diyemem
Ki zaten hep güzelsin
Yanında var mı biri?
Yada birinin hayali?
Tıpkı benim şuan yaptığım gibi..
Yanımdasın biliyormusun?
Tam sol tarafımda
Ve birlikte yazıyoruz bu şiiri
Sen ilham veriyorsun
Bense sadece tercüme ediyorum
Ki zaten aşkın en somut halisin sen
Biri aşkı tarif etmemi istese
Gözlerini çizerim
Hiç tereddütsüz kalbimin tualine
Ve uyuyorsun şimdi
İyi uykular uyuyan prenses
Bir buse kondurup alnına
Uyandırıp,dokunamasamda sana
Koklayamasamda cennet kokan saçlarını
Veya hiçbir zaman öğrenemesemde
Evinin kaç oda kaç salon olduğu
Boşver...
Uzar gider bu isteklerim
Aklının alamayacağı kadar zor şeyleri isterim mesela
Ellerime dokunmanı
Benimle konuşmanı
Sonra hep yanımda kalmanı
Ve bunun gibi daha nice imkansızı
Onun için böylesi daha güzel
İyi uykular kayıp kent
İyi uykular yıldız
İyi uykular elma şekeri
İyi uykular peri
Ve iyi uykular kalbimin prensesi...
Bir Deniz Kızı Masalı
Nasıl bir kuş olmak denizlerde?
Tadı tuzlumu sahiden?
İçtikçe susarmısın,tıpkı sana olan hasretim gibi?
Yoksa tüm maviliğini senden mi alır deniz?
Bir kayalık olsam
Uğrasan arada sırada banada
Veya bir sandal
Tutsan küreğimden hiç bırakmasan
Bir deniz kızı masalı bu
Denizin bu kadar güzel kokmasının tek nedenidir varlığın
Ve insanların ölmek için denizi seçmesinin sebebi
Sana ulaşmak adınadır
Uğrunda ölmek olsa gerek bunun adı
Ki balıkların sessiz isyanısındır sen
Solungaçlarından dışa vuran baloncuklarda yatar adın
Bazen bir balıkçı teknesinin misinesini selamlarsın usulca
Bazende gökkuşağıyla yarışısırsın renk hususunda
Bir deniz kızı masalısın işte
Masal olmaktan öteye gidemeyen
Ama bir o kadarda insana inandırıcı gelen
Hadi aç kollarını bana
Götür beni de maviliğin tuzlu tadına
Birlikte yaşayalım yosunların orman kokan ferahlığında...
Üşüyor çocukluğum bir hasret ayazında
demini çoktan almış ömrüm
yaşadığım kadar yaşarmıyım bilemem
hasret ayazında titriyor içimdeki çocuk
kalbi ürkek
elleri don
saçlarında bembeyaz kar
oysa düne dair hiçbirşey yok avcumda
keşkeleri bastırılmış ezik benliğim
yüzümdeki kırışıklıklar
ve aynalara düşman ben
birlikte günaydın diyoruz her sabaha
yarın yok
yarın bir bilinmezlik
dünler çoktan firar
elimde kalan bir bugün
onuda sakladım sana
belki gelirsin bir gün
en apansızından çalar kapım diye
bekliyorum işte
yaptığım hiçbirşey değerli değil senden
ve baktığım hiçbir kadın güzel değil sen kadar
yağmurların romantizmi seni düşününce
keza yemeğin lezzeti
içimde saklı kalmış çocuk neşesi
neredeyse unutuyordum
birde kaybettiğim benin kimliği
herşey sende saklı yani
peki sen nerdesin
aynı şehrin tozunda yaşasakta
aynı yıldızlara baksakta
hatta aynı yerel radyoda
aynı şarkıyı dinleyip
birlikte hüzünlensekte
bir o kadar uzaksın bana
ben yerde sürünen bir sürüngen
sen gökleri delip geçen bir martı en güzelinden
ama iyi ki varsın
varlığımdan haberdar olmasan bile
sadece varlığın yetiyor beni böyle güldürmeye
iyi ki varsın
iyi ki sol yanımda
iyi ki her anımdasın....
Bir Sorun Var
Kırılmış dalları o asırlık çınarın
Ve kanatlarında bir burukluk martıların
Sahilde kimsesiz kumlar
Deniz durgun
Bir sorun var
Tam saat on ikide kayboluyor sanki herşey
Ay karanlık
Uykum firar
Yarım yamalakta olsa biliyorum bir sorun var
Ve dönüşsüz bir yola sapmış içimde umutlar
Sağ salim ulaşır mı bilemem ama
İçimde bir tezat
İçim yoksun
İçim karanlık
İçim sessiz
Zeytin ekmeğin tadı geliyor
Her nedense ansızın aklıma
Hey gidi günler hey
Az yemedim
Parasızlıktan değil
İştahsızlıktan
Dedim ya bir sorun var diye
Var bir sorun....
Hele domates tuz ve ekmek üçlemesinin verdiği mutluluğu
Bir domatesin gramajına hapsolmuş çocukluğun tadını
Ve herkes oruç tutarken gizli gizli sigara içmenin heyecanını
Unutturmak isteseniz de unutamam işte
Asıl zor olanı budur ki herkes bilmez
Kış gününde hasret ateşiyle yanmanın ne demek olduğunu
Ve sen donarken bile aklına gelmez kendi halin
Düşünürsün acaba ne yapıyor şimdi saklı sevgilim
Uzatmayalım çok fazla
Zira ziyaretin kısa olanı makbuldür
Kalabalık yapmak istemem zihninde
Bir sorun var dedim ya
Kısacası özledim kendim gibi senide...
Bil Ki Yazılmamış Ne Kadar İsimsiz Şiir Varsa Aklımda Hepsi Sana
Tam bir muamma aşk
Ne karşılık bekler ondan
Nede bir umut ışığı
Zor diye bir kavramı çoktan bertaraf etmiştir kalbin
O benim olmasın
Bakmasın bana
Duymasın sesimi
Dokunmasın ellerime
Hiç sorun olur mu?
İmkansızlıklar içinde tükenen bir umut avcumdaki
Sol yanımda hep sonbaharı yaşayan,ama asla solmayan bir gül misali
Hapsettim seni içime
Umutlarım güneş
Gözyaşlarım yağmur
Ve her geçen gün yavaş yavaş kök salıyorsun kalbime
Sarıyorsun içimi o dolunay gözlerinle
Bil ki yazılmamış ne kadar isimsiz şiir varsa aklımda hepsi sana
Hayal gücümün sınırlarını zorluyor aşkın
Seninle yapabileceğimiz şeylerin avuntusunda uyuyorum geceleri
Ve seni görebilme ihtimali ile sarılıyorum yollara
Tutuyorum Arnavut kaldırımlarının yakasından
Her köşebaşında
Arkası dönük her kadında
Sen varsın biraz
Ve gene sen
Kirpiklerimin yosun tutmuş ucunda filizlenen gül
Sensizlik sorun değil çoktan alıştım
Derdim onlarca insanın içinde bile
Aklımı kaplayan sessizlik
Bil ki yazılmamış ne kadar isimsiz şiir varsa aklımda hepsi sana
Sen değil ama ben mecburum sana
Olmazsan olmaz gibi geliyor hayat
Gökkuşağı komple bir siyah
Denizler lacivert
Hayatın en koyu dibindeyim
Gökyüzü koyu mavi
Beyazlar bile gri
Yoksan yok mutluluk
Yoksan yok hiçbirşey
Çocuklar sevimsiz
Yağmur yalnızca su
Zaman asır
Hayat işkence....
Ve Romantiktir Kar
Romantiktir kar
Varsa eğer cebinde paran
Romantiktir tabiki
Eksi otuz derecede hiç üşümeden gezebilmesi
Ellerde eldiven
Ayakta en kralından bot
Düşünür mü insan hiç soğuğu
Akşam üstünü örtmeden yatmak inadına güzeldir
Dışarda buz tutarken sular
Ve ayaza karşı elinde kahven
Sokak lambasından yansıyan karlara bakman
O kadar tatlı gelir ki sana işte bu dersin hayat
Sahiden kimin umrunda sokakta donan
Ve lüzumsuz bir şömine keyfi
Odunları doldur kor ateşe
En kırmızısından bir şarap seç
Asitli olsun kadehi
Sonra yatır sevgilini dizlerine
Mırıldan içinden geçen tüm aşk dolu lakırtıları
Karın tok
Sırt pek
Ama baksan haklısın sende
Kolay gelmedin bu mevkiye
Özel okullarda okuyup yirmi sene
E baba parası yemedik değil mi ahbap
Sömürdük pederi sadece...
Ya'saklısın Bende
Biliyorum yoksun
Mevsimler hep sonbahar
Günler pazartesi
Gündüzler bile gece
Biliyorum yoksun
Zaman mekan herşey boş
Ha bir saat geç yatmışım
Ha hiç yummamışım gözlerimi
Farketmiyor...
Biliyorum yoksun
Keşke bilmesem
Keşke hayalinle kurduğum düşleri
Tadmasam hiç
Yasaklısın bende
Saklısın kalbimde
Bazen bordo bir gül
Bazen yağmur
Bazen bir ada
Bazen de sokak lambası oluyorsun bende
Hatta yarım elma şekeri
Ki bu elma şekeri muhabbetinin burada geçme sebebi
Sadece anlamsız gri bir anlam içermesi...
Romantizma
Romantizma her yanım
Elim
Dilim
Gözlerim...
Üşüyorum
Titriyor dizlerim
Şah damarımı mat ediyorsun
Nefesimi kesiyor
İtiyorsun bilinmezliklerin içine
İtme tut
Gitme tut ellerimden
Sona doğru
Sana doğru
Bir yol çizdim kendimce
Ufkum karanlık
Yarınım bir bilinmezlik içinde
Ve dünler var ya
O kahrolası dünler
Yapışmış kaderime
Boynumda bir tasma misali
Ben nereye mazim oraya
Doğru yaşamaya fırsatsızım
Geriye dönmeye imkansız
Gülmek için iştahsız
Yeni bir başlangıç için çok geç
Yeni bir son içinse erken
Ben o treni çoktan kaçırmışım
Araftayım bi bakıma
Ne sağdayım ne solda
Tam ortada
Ne bir adım ileri
Ne bir adım geri
Olduğum yere mıhlanmış kalmışım sanki
Ne demeli şimdi bilmem ki
Kelimeler manasız
Gözyaşları renksiz
Yaşadıklarım anlamsız
Yağmur sessiz
Düş kimsesiz...
Masal Perisi
şimdi ne denir sana
müptelanım işte
sussak konuşmasak hiç
kalbinin atışını hissetse parmak uçlarım
gözlerim buğulansa nefesinle
saçlarım saçlarına karışsa,kördüğüm olsa
uzakta mutlu günler var bak
kokunu sezip eteklerine takılan
her gece rüyalarımı cennete çeviren masal perimsin
karmakarışık bir çalkantıda aklımda kalan tek şey
hiç bir süslemeyi kabul etmiyor siluetin
hiç bir sıfat yansıtamıyor seni
kelimeler yetim
manalar suskun
karakterler karaktersiz
senli rüyalar bir başka
tıpkı çocukluğumdaki elma şekerinin tadı gibi
senli rüyalar bambaşka
belki hiç göremeyeceğim cennet gibi
biliyorum rüya olmaktan bir adım bile öteye gidemeyeceksin
çünkü şimdiye dek hiç bir rüyam gerçekleşmedi benim
hiç bir zaman bir bisikletim olamadı mesela
geceleri bisiklet denizinin içindeyken
ve hiç bir zaman pastadan bir ev göremedim
anca masallardaydı onlar...
Yaşamdan İnciler
denizden uzak
bir bozkırın tam ortasında
açtım gözlerimi
buz tutarken kirpiklerim
martılar çok uzaktaydı
keza gemiler
vapur dumanları
kumsallar...
ne kadar yaşamak dersen adına
o kadar yaşadım
hep üşüdüm
hep soğuktu buralar
hep yağmurlu
hep ayaz
kemiklerimin buz tutuşunu
çoğu zaman çaresizlikle izledim
ellerim eldivensiz
pantolonum yırtık
üstümde yazdan kalma bir bez parçası
yağmur çoğuna romantik gelir
buğulu camlar arkasında
elinde kahven
zevkle izliyorsan eğer
ha bir de yanındaysa sevgilin
dünyada senden mutlusu yoktur
bir de çevirin bakalım pusulayı bana doğru
siz batının sıcaklığında yanarken
ben doğunun en doğusunda donan bir çiğ tanesiyim
...oysa ben hiç sevemedim yağmuru
ıslak saçlarımı kurutamadım hiç bir zaman mesela
güneşin açmasını bekledim hep
dua ettim Tanrıya günlerce
İstediğim tek şeydi birazcık Güneş
gel gelelim mutluluğun kitabını yazın desem kimse yazamaz benden başka
hiç bir zaman simitten düşen bir susamın değerini anlamayacaksınız
belki çoğunuz unutmuştur bayat ekmeğin tadını
aklınıza bile gelmez fırından yeni çıkmış bir ekmeği koklamak
veya uzun zamandır üşümemişsinizdir
onun için bilemezsiniz bir otogar sıcaklığının verdiği hazzı
dedim ya
ben bir bozkırın tam ortasında doğdum
yaşamak iki kat daha zordu buralarda
iki kat daha acımasız
ve insafsız
insanlıksız....
Bir Yosunun Öyküsü
bir yosunun sessiz çığlıklarında duy beni
çakıl taşlarının hışırtısında
bir çocuğun gözyaşında bul beni
elinden bırakmadığı elma şekerinin tadında
farzet ki yapraklarını sonbahara kaptırmış bir ağacım
üşüyorum...
yapayalnız dallarım
gel sar çimen gözlerinle beni
şimdi yokluğunu sarıp çekiyorum ciğerlerime tütün yerine
yağmurlara sarılıyorum
menekşeleri kokluyorum
biliyor musun artık yalnız değilim
sensiz yaşamaya çalıştığım koskocaman boşluğu saymazsak
bir kedim var
adını henüz koyamadığım
dünyanın en sevimli şeyi
tabi senden sonra
aslına bakarsan hayatımda herşeyin ayrımı sensin
kadınlar mesela
gördüğüm tüm kadınlarla kıyaslıyorum seni
neden biliyormusun?
çünkü en güzelisin
çünkü herşeysin
yaşamsın
siyahları boğan bir beyazsın
diğerlerini parçalayıp atıyorsun
sen o sun
o
arayıpta bulamadığım mutluluğun adı
belki ulaşamadığım için tapıyorum bu kadar sana
belki koklayamadığım için sahilleri kıskandıran saçlarını
belki aynı şehirde köşe kapmaca oynayıp
her sokaktan çıkma ihtimalinle hoplattığın için yüreğimi
bilmiyorum...
bilmediğim milyonlarca şey arasında
bilemediğim en önemli şey gene sensin aslında
sen yoksa diğerlerini düşünmek mi
boşver zaten onlar kimin umrunda....
Seni Sana Tanıtmak
sen bitanesin demek
en ağır ihanettir doğaya
seni somutlaştırmak hakarettir
bir cisme büründürmek seni
başta küfürdür herşeye
bir uzun yolsun ki
haritada gösterilebileceklerden çok ötede
tarifi yok
ismi,cismi hikaye
ve hiçbir zaman bitmeyecek bir öykü
noktasız virgülsüz
kelime anlamı anlamsız
öznesi yüklemi belirsiz
okuyanın değil
yalnızca anlayanın haz alacağı...
Zamansız Sevmeler
öncesi yok seni sevmenin
sonrası hiç
dünü,bugünü,yarını
önü,ardı
belkisi ve keşkesi yok...
öyle bir aşk düşün ki
zamansız,mekansız
mevsimsiz,yapraksız...
varsan beyaz herşey
yoksan siyah
miladıdır hayatımın gülüşün
istemsizce kurduğum her cümlemin
gizli öznesidir saçların
ve buruk bir iklimin gözyaşları süslerken penceremi
aklımdan geçen tek güzel şeydir o yosun gözlerin...
Ayrım
yağmurlara sarılırken öğrendim ben
yokluğunun hiç bir kelime anlamı olmadığını
bir düşsün ki rüya kavramını bile delirten
bir tutam deniz
biraz karanfil
ve bembeyaz bir gökyüzü
uzakta bekleyen günlerin geçiş biçimi
tamamen senin gelip gelmeme teoreminle ilgili
varsan tarifi imkansız bir hayat
yoksan bol sansür içerikli kavramlar
oysa hiçbir niyetim yoktur ki senden başka
ve her duamın sabitlenmiş demirbaşıdır ellerin
sonrası vesaire
güzellik seni düşününce güzel
keza denizler
kumsallar
vapur dumanları
ve sen koktuğu için aşık herkes deniz kızına
sonra kız kulesi biraz sana benzediği için gizemli
yıldızlar gözlerinin parlaklığından ilham aldıkları için bu kadar parlak
güneş saçlarını kıskanmış olmalı ki baktırmıyor kimseye kendini
doğa bile eksik sen olmayınca
zamanın ekleri senle başlar senle biter
senden önce senden sonra
cennet cehennem
deniz çöl
su ateş
hepsinin keskin bir ayrımısındır
varsan cennet
varsan deniz
su
yoksan cehennem
çöl
ateş...
Bugün Bir Günlüğüne de Olsa Aynı Şehirdeyiz
Bugün bir günlüğüne de olsa aynı şehirdeyiz
Aynı güneş vuracak yüzümüze
Aynı günü karşılayıp,ayrı insanlara günaydın diyeceğiz
Belki aynı yerel radyoda farklı şarkıları dinleyip hüzünleneceğiz
Belki ben sabahın köründe,sense öğlene yakın aynı simitçiye uğrayıp simit alacağız
Hatta aynı durakta ayrı zamanlarda farklı otobüslere bilmediğimiz yerleri soracağız
Ve son olarak aynı kayan yıldızı izleyip ayrı dileklerin tesellisinde avunacağız
Bilmiyorum...
Tüm olasılıklar olabilir
Aynı zamanda olasılıksızlarda
Bildiğim tek şey
Yıllar sonra aynı şehirdeyiz
Aynı yağmurda ıslanmamızın mümkün olabilmesi bile yetiyor bana
Yürüdüğün yollarda yürümek mutlu ediyor sebepsizce yaşayan varlığımı
Boş boş baktığım her yerde seni görme ihtimalimin olması heyecanlandırıyor senle dolu kalbi
Bugün aynı şehirdeyiz
Yarın ben yokum
Kimbilir belkide bir daha hiç görüşemeyeceğiz
Dünya küçük diyorlar
Aynı şehirde bile karşılaşamadıktan sonra ne farkeder
Dünyanın küçüklüğü bir yana koskocaman aşkıma bile tam dört beden büyük geldi lanet olası Ankara
Kalkmışım birde neden bahsediyorum
İşte durum aynen böyle toz pembe masallarımın pamuk prensesi
Karşılaşamadan buruk vedaları tuz misali basıp yüreğime
Boynü bükük çekip gitsemde bu şehirden
Kaçsamda senden,belki de birazda benden
Ben hep aynı yerdeyim gene
Nerdeyim biliyormusun?
Her zaman,heryerde sadece ve sadece yalnızca sende...
Fakir Edebiyatı
eski bir taş köprünün üzerinden sallanıp
fakir edebiyatı yapmak istiyorum dibine kadar
susmak istiyorum haykırırcasına
ve hüngür hüngür gülmek
zambaklar küsmüş mü yoksa?
neden açmıyorlar eskisi gibi
oysa herşey aynıyken
yoksa onlarda mı sen gibi
hiç bir sebep yokken küsme sevdasına mı tutulmuşlar?
elimde ne kaldıysa hüzne dair
dağıttım hepsini
kalmadı sana
şimdi bir gidişin kelime anlamını
anlatamaz kimse sen kadar bana...
oysa her kadın sevilmeyi hakeder
...oysa her kadın sevilmeyi hakeder
kim ne derse desin
belki değerini anlayamazsın kaybetmeden
belki göremezsin gözlerinin güzelliğini
gözlerinden parlayan ışığı farketmeden
belki aklına bile gelmez onunda bir kalbi olduğu
ve elini bile tutmaya tenezzül etmezsin bazen
onu da kendin gibi duygusuz zannettiğinden
ama her kadın sevilmeyi hakeder
sen ne kadar sevmeyi bilmesende
onu bir eşya gibi görüp kullanmayı düşünsende
ve hiçbirzaman değerini anlayamasanda
sevilmeyi hakeder işte her kadın...
herşey onda başlar onda biter çünkü
bazen bir yudum sudur
çatlayan dudaklarına serpilen
bazen sıcacık elleriyle ısıtır
buz tutmuş kalbini
bir gülüşüyle aydınlatır dünyanı
kızması bile tatlıdır bilirsen şayet
küsmesi sonra
hiç bir zaman anlayamazsın
küsecek kadar yakın hissettiğini seni sol yanına
dedim ya her kadın sevilmeyi hakeder
sen yeter ki sevmeyi bil
sen yeter ki bir damla mutlulukta boğulmasını öğren
her zaman gülümsemeyi başar
sonrasını bırak hayata
aşkın kıymetini daima anla
ve ölene kadar sevmeyi bırakma....
Gizli özne
kayıp bir mısranın
en gizli öznesiyim artık
saklanmak istiyorum kalbine
hiç bir ihanet bulamasın bizi diye
örtmek istiyorum üstüme
sisli bir gece gibi parlayan gözlerini...
ölüme
kötülüklere
ve tüm siyahlara inat tutup öpmek
o pamuk iklimiyle süslü ellerini
bilesin ki en büyük çabamsın sen
hiç bir an yılmadan
yorulmadan
peşinde bir ömür koşmayı göze aldığım
isterim ki
her terk ediş terk etsin bizi
kapat kalbinin kapılarını
zincirle tüm çelişkilere
hadi hapset
çek beni içine...
JESABEL
beni boşver Jesabel
benden güneş doğmaz sana
ufkum karanlık
inan kendimde bile yokum
beni boşver Jesabel
deniz dalgalı
üstelik
sandalımın kırık küreği
gelemem istesemde sana
beni boşver Jesabel
zaten boşum
bomboş...
bir hiç kadar
hiç yaşamamış
veyahut seni hiç tanımamış kadar
beni boşver Jesabel
bak maviliklere
bak yeşillere
turunculara
morlara
gökkuşağına
hepsi sensin
görebiliyor musun içlerindeki seni?
denizi kokla
merak ediyorsan kokunu
sonra yıldızlara bak
gör gözlerinin
simsiyah saçlarının zülfünden sallanıp
nasıl bir elmas tanesi gibi parıl parıl parladığını
sen kendine yet Jesabel
ne al beni benden
ne de bırak beni benle
boşver gitsin beni
birtek beni değil
herşeyi
çünkü zaten
yalnızca sensin bu dünyanın
gene herşeyi....
marta adanmış hayatlar
sonbaharda solan yaprağın hüznüyle susan dudaklarıma inat
kalbimde martta umutla açan bir çiçeğin çığlığı var
martta ölmek inadına zordur
bir mevsimin acı gerçekleri susarken kulaklarında
yemyeşil bir baharın ayak seslerini duyamamak
koklayamamak badem çiçeklerini melisaları zambakları
çekememek içine meltemin baş döndüren kokusunu
uğursuz bir oyunbozandır bazen kış
kimine romantik gelsede
eğer yoksa cebinde paran üşürsün
üşürsün işte buz tutana dek kirpiklerin
ve doğmak martta
içindeki mevsim kıpırtılarıyla eştir
bir gelinciğin rüzgarda salınması
ölüm dahil herşey çocuk oyuncağı gelir sana
filizlenen erik goncasına bir damla su dökebilmek
dizlerinde beliren yemyeşil çimen lekeleri
gökte parıl parıl parlayan sarı pırlanta
ve içindeki hiçbirzaman bitmeyecek zannettiğin çocuk neşesiyle
yepyeni bir merhaba çekersin hayata
yeniden başlarsın herşeye
sevmeye
yaşamaya
bir milat sayarsın baharı
yeni bir başlangıç
gülmek eskisi gibi zor gelmez sana
aksine kendi kendine bile güldüğün olur arasıra
sebepsizce gülersin
sırf gülüşünü seyretmek
seyrettirmek için başkalarına
yaşama yaşamaya dair ne varsa
inan hepsi avcunda
sen yeterki
doğru açıdan bakmayı bil hayata....
Sizi sevdiğimi saygılarımla arz ederim
siz bayan
siz
kimsiniz siz?
var mısınız sahiden?
yoksa sadece hayalden mi ibaret siluetiniz?
tüm mistik temaları barındırıyor sanki gözleriniz
kokunuzda bir o kadar tanıdık geldi okyanuslardan
bir beyhude çabanın tam ortasındayım galiba
baksanıza o kadar uzaksınız ki bana
uğraşsamda tutunamayacağım asla kollarınıza
siz bayan
bakarmısınız bir kere olsun cennet gözlerinizle bana
aydınlatırmısınız karanlık dünyamı bir dokunuşunuzla
galiba aşk olmalı sizin adınız
başka bir kelime anlamı yok bunun
başka bir açıklaması
içimi ürperten bir rüzgarsınız siz
karşınızda diz çöktüren bir gizem
nefesimi durdurabilecek kadar güçlü bir güç
siz bayan
o kadar tanıdık geldiniz ki bana
çocukluk sevinçlerini hatırlattınız bir an
alıp götürdünüz beni
bir elma şekerinin tadına
uzatmayalım daha fazla
kısacası bayan
sizi sevdiğimi arz ederim
saygılarımla....
olurda birgün
olurda birgün
gözlerinin dolunayla yarıştığı bir gecede
dudaklarında belirirse bir şiirim
bil ki ben zaten yalnızca sana şairim
olurda birgün
hatırlarsa sesimi kulakların
bil ki dudaklarımdan dökülen her söz
yalnızca senin için
olurda birgün
karşılaşırsak eğer
tesadüf bir yerde
ellerini koru benden
öpmek için tutamam belki kendimi
olurda birgün
ölürsem sana sezdirmeden
bir şairin anatomisini yazmak bu kadar zor olmamalı
içinden geçenleri yaz eski bir gazete kağıdına
hapset bir şişenin içine
usulca koyver gitsin
marmaranın kırsal turistik köy kokan bir kasabasından egeye
emin ol ki
verilecek en güzel hediyedir bu bana
cennetten bile ötede...
Bir kadın
bir kadın düşün ki
en güzel mevsim
bir bahar
masmavi okyanus
yemyeşil orman
en bereketli toprak
dünyadaki cennet
yoksa yoksun bu oyunda
yoksa yok hiçbirşey
gökkuşağı renksiz
yağmur sessiz
düş kimsesiz
düşün
kim çarptırdı
yerinden fırlatacak kadar kalbini bu denli
kimin için ağladın günlerce
hangi terkedişte uyuyamadın gecelerce
ve onun süslediği rüyaların tadı nasıldı sence
bir bak arkana
unutabildin mi anneni
veyahut hangi sevgilini silebildin aklından
hala gördüğünde onu
için sızlıyor biliyorum
hangi hayalinde yoktu bir kadın
bazen eşin
bazen sevgilin
bazen kızın
bazende gizli gizli sevdiğin
unutma
en buhranlı çağındır aslında
bir kadın yoksa hayatında
ve yaşamak için bir neden bulamazsan eğer birgün olurda
emin ol artık hiçbir kadın kalmamıştır yanında
YAĞMUR
İçimi yakan gözyaşlarım var benim
Yağmur olup sağnak sağnak yağan umutlarım
Sana şiir yazmak geldi içimden
Menekşeleri küstürdük
Gözlerine benzeteyim derken
Hangi çiçeğe versem gölgeni dahi
Solup gidiyor usulca
Taşıyamıyor timsalini
Geçen gördüm seni
Uzaktaki sisli bir vapur gibi
Usulca dumanını savurdun
Seslenemedim sana
Dokunamadım bile
Gözümde soldan sağa
Yavaşça kayıp gittin
Bu arada neredeyse unutuyordum
Dün senin doğum gününmüş
Herkes kutlamış
Bir ben kalmışım
Hediye olarak bir buse kondurmak isterdim dudaklarına
Pasta falan istemez
Sıcak bir dokunuşun yeterdi bana
Ama tabii sıradan bir insan gibi bile kutlayamadım
Çünkü sen farklıydın hayatında
Herkesten
Her şeyden
Kimseye benzemeyen
Tüm çizgilerimin dışında
Hoyrat bir liman
Haramdın kulların Kuranında
Günahtın sahte insanların kitabında
Havasıydın dünyamın
Ademi olamadım ben asla
Boş ver zaten bunların hiç önemi yok
Sen mutlu ol da
Ben ne olursam olayım
İpi kopmuş bir uçurtma gibi
Meçhul yerlerde
Meçhul kimselerin üzerine
Gizemle çakılayım
Sende uykudan yeni uyanmış bir masal perisi gibi
Şerefsiz topal prensinle
Mutlu ol Nuhun gemisinde
Şaka maka canımı çok sıkıyor seninki
Şeytan diyor vur iki tane gözünün üstüne
Allah kahretsin ki ona acımam da
Sen üzülürsün işte
Seni üzmek istemem asla
Duvarlarda parçalanır yumruklarım
Vuramam sırf senin için o hayvana
Bir sıkımlık canı var aslında
Ama şiddet çare değil ki
Demek ki benim yapamadığımı
yapmış sana
Seviyorum demiş usulca
Ya da kalp denilen
Karmaşık mahlûkat
Sebepsizce seçmiş onu
Bizde yorgun gözlerimle
Tercih dışı kalmışız
Ayrı hayatlarda
Vurgun yemiş biçimde
Ordan oraya savrulmuşuz
Öyle be işte
Canımı sıkıp duruyor
Cevapsız sorular
Şarkılar boğuyor beni
Metrekaresini bile bilmediğim
Hep batıda kalan
Lanet odası odamda
Kendi kendimi batırıyorum
Hüzün denizinde
Yağmurları içiyorum ara sıra
İçimin yangınını söndürür belki diye
Kayan her yıldızın ardından
Olmayacak dilekler diliyorum
Belki Allah verir bir gün bana da masum bir hediye…
Bugün Gördüm Galiba Ölümü
Vedaları bana bırak
Mutlulukları al git sen
Yaşarım bende unutulmaya yüz tutmuş bir beste tadında
Yalnızlılığımın bir bıçak gibi keskin kayalıklarında
Solar giderim dalından kopan bir gül gibi mazilerin arasında
Bugün gördüm galiba ölümü
Azrail hayaline bürünmüş bir cellât gibi girdi kapıdan
Bugün üşüdüm delicesine
Gözyaşlarım bile ısıtamadı yüzümü
Ben bugün yaktım kendi kendimi
Çünkü bugün ayrılığımızın hazin yıldönümü
Sensizlikler üşüştü başıma
Mantık denen olgu kaybolup gitti
Deliriyorum kendi kendimle baş başa galiba
Ne oluyor bilmiyorum
Düşündükçe seni umutları bulutlara yüklüyor
Yağıyorum sağnak sağnak gözyaşlarımla
Bu arada bugün arabanı gördüm bambaşka bir evin önünde
Dedim acaba ne yapıyor şimdi bana yabancı birinde
O an atmak istedim kendimi uçurumlardan
Kaybolup gitmek istedim bu lanet olası dünyadan
Sahi tutuyor musun elini?
Öpüyor musun onu da?
Ben her gece hayalini kurarken
Sen hayallerimi yaşıyor musun onunla?....
Beni Kendine Sor
Beni bana sorma anlatamam kendimi
Beni bana sorma hep sevdiğim yönlerimi överim
İki şiir yazarım sana olduğun yerde kalırsın
Aksiliğimi örterim hemen mesela
Karanlık bir gece gibi
Kıskançlığımı gözlerime hapsederim şimdilik
Seni kendime saklarım
Anlayamazsın
Ama beni bana sorma gene de sen
Daktiloma sor mesela
O anlatır kaç gece uyumadan adını zikrettiğini
Sonra duvarlara sor
Harf harf nasıl ezberlediklerini anlatsınlar adını
Birde buruşturulmuş sayfalara bak şöyle göz ucuyla
İçlerinde ne barındırıyorlar kutsal bir mabet diye
Ha birde gözüm hep saatimde
Acaba şimdi nerde
Acaba kiminle
Deyip deyip dalıyorum çıkmaz soruların arasına
Meyhanelerde muhabbet ettiğim insanları unuttum bak
Beni onlara sor geceleri
Adımı verme tanımaz ayyaşlar
Mecnun de anlatsınlar
Yıldızlara sor ben kime benziyorum diye
Ne diyecekler bakalım
İşte öyle ona sor buna sor
Şaka maka bir yana
Sen en iyisi beni kendine sor
Kalbinin derinliklerine bir yolculuk et bakalım
Kim var oralarda
Merak ediyorum
Kırıntıda olsa
Birazcık ben var mıyım acaba?....
Sonbahar
Aksi bir yaprağım şimdi
Rüzgara karşı inatla direnen
Huysuz fırtınaları kıskandıran
Ölüm sessizliğini andıran
Hayat çizgimi taşırıyor hep bildiklerim
Aklım sorgulamıyor sevdiklerimi
Her hareketini doğru olarak görüyor
Aklımda ben gibi aptalın teki
Sevmiyor diyorum bazen
Sevmeyecekte hiç
Ne diye hayal kuruyor anlamıyorum
Geri zekalı kalbim
Öyle işte geçiyor günler
Salaş kahvehane köşelerinde
Bir çay parasına saatlerce oturmak
Ağır geliyor aslında
Ama ne yaparsın bir dosta hasretiz
Parklarda yabancı yüzler var
Camiye gitsem veto eder imam
Mecburen katlanıyoruz işte
Sonbaharları seviyorum artık
Kendimden çok şey taşıyorlar
Hep boynu bükük yapraklar
Nedense beni bana hatırlatıyor
Dün Akşam Aşık Oldum Birine Sadece Gözleri Sana Benziyor Diye
Dün akşam gördüm onu
Gözleri aynı sendi
Dün akşam karşılaştık boş bir sokakta
Seni görmüş gibi oldum bir anda
Heyecanlandım
Mazi canlandı gözümde
Hani Allah biliyor birazda ağladım
Ve ben
Sırf gözleri sana benziyor diye
Aşık oldum ona başka neden yokken delice
Her hali farklıydı gerçi
Sesi sen kadar tatlı değildi mesela
Elleri de soğuktu biraz sanki
Sen gibi anlayışlı da değildi
Söylediğim her kelimeye öylece gülüp geçti
Nasılsın dedim
İyiyim deyip geçiştirdi
Sen gibi hiç canın sıkkın sanki ne oldu diye içten sormadı
Dedim ya gözleri benziyor sana diye
İşte onlar titretti ansızın içimi
Ben beş kez aşık oldum
Beş kez sevdim delice
Diğerleri hevesti belki
Belki çözemediğim bilmece
Sen son olacaktın
Sonum,sonsuzum,mutlu günlerimin başrolü
Olamadı
Belki kader diyebiliriz adına
Bilmiyorum
Bildiğim tek şey
Ben seni hala unutamıyorum
Nedense her nefes alışımda benimlesin
Tam boğulmaya başlıyorum hayattan
Aklıma geliyorsun
Sadece aklıma
Ne görüyorum seni
Ne işitiyorum sesini
Ne de tutuyorum o bembeyaz ellerini
Sadece aklıma gelmen yetiyor karanlıktan çıkmama
Denize düşen yılana mı sarılır acaba diye düşünüyorum
Sonra ne yılanı be o benim deniz kızım diye kendime kızıyorum
Yazdıkça sana dair bir şeyler konuşuyormuş gibi oluyorum seninle
Ve bu da rahatlatıyor açıkçası beni
İşte öyle
Toz pembe masallarımın pamuk prensesi
Dün anladım hala deliler gibi sevdiğimi seni...
Caddeler Islak
Caddeler ıslak
Anlaşılan gene yağmur yağmış
Haydi yüreğim gidelim buralardan
Bak dert bulutları burda da bizi yakalamış
İçimde yeşeren yemyeşil umutlar vardı o na dair
Uykusuz gecelerimde gözyaşımla suladığım
Biraz hayal birazda acabayla süslediğim
Her yalnız uyanışımda sigaramdan önce sarıldığım
Tabi o gelmeden gitti
Sonbaharda savrulan bir yaprak gibi çok uzaklara
Bekledim...
Her an her saat başında
Asla gelmeyecek olan rüzgarı mutluluk yüklü bir gemiydi
Asla ulaşamayacağım bir yıldız
Ve asla koklayamayacağım bir demet gül
Ama bekledim
Gelmeyeceğini bile bile
Çünkü beklemek bile güzeldi
Beklenen rüyalarında doya doya sarıldığın sevgiliyse
Aşk...
Duyguların en karmaşık olanı
Hiçbirzaman çözemeyeceğim bir problem
Belki onun için sakladım kendimi hep
Sıradan sokak lambalarını sevemedim hiç
Hep yıldızlara aşık oldum
Bir kere olsun dokunamayacağımı bilsemde
Ulaşılmazlıklarına ulaşmaya çalıştım durdum
Onun için aşk farklıdır bende
Sana göre herkestir
Bana göre hiçkimse
Sen sıradanla sıradan aşklar yaşarsın
Ben ulaşılmazımla aklının alamayacağı hayallerde başrol oynarım
Hayallerle mutlu olmasını becerebiliyorsan şayet
Sesini duymadan
Saçlarını koklamadan
Gözlerine bakmadan
Bir kere olsun ellerini tutmadan
Sadece aklına geldiği için gülüyor
O benim diyebiliyorsan
Gerçek aşkı bulmuşsundur
Gerisini boşver
Kim ne derse desin kalbinin sesini dinle
Sen,hayallerin ve aslına sevgilin olamayan sevgilinle
Yaz yepyeni maceralarını
Sonrasını boşver
Zamanı akışına bırak
Ve umut kapısı daima aralık kalsın
Bakarsın ummadığın bir anda
Yepyeni mutluluklara yelken açarsın....
Birgün gideceğim bu şehirden
Birgün gideceğim bu şehirden
Tüm umutlarımı yükleyip sırtıma
Maziyi basıp kangren yüreğime
Ve ağlamaktan yosun tutmuş gözlerimle...
Birgün gideceğim bu şehirden
Sen olmasan bugün...
Yada bu lanet şehri terkettiğini öğrendiğim gün
Artık taşıyamıyorum bu yalnızlığı tek başıma
Ağır geliyor,kaldıramıyorum sensizliği
X Y Teorisi(Boşluk)
Gene bir boşluktayım
İçimin uçurumları utanıyor haline
Sensizlik,sevgisizlik ve hayalinin yarattığı melek üçgeni
Yakıp kavuruyor kalbimi
Aklım ve kalbim amansız bir anlam savaşında şimdi
Aklım X diyor kalbim Y
Oldum olası sevemedim gitti şu matematiği
Dolayısıyla matematikçileri
Ve sayıları
Ben sadece ikiye kadar sayabildim
Sen ve benin ikisi
Bir elmanın iki yarısı
Gerisi yoktu
Sonra üçü öğrettin bana
Sen ben ve o
Birden üçüncü şahış olduğumu anladım
Aşktan kapanmış gözlerimi açtığımda
Hiç x li y li denklemleri çözemedim ben
Hep karıştırdım
Şimdi gene önümde sorular
Kalemi kalbim
Kağıdı aklım
İkisini buluşturabilsem ortada
Ah bir yazabilsem
Çözerdim belki ama
İmkansız her zaman olduğu gibi galiba bu da
Ben hayatımda sadece iki harf sevdim
İlki x
İlk aşkım değildi
Son da olmadı
Geldi geçti
Diğer harflerden de vadı ama
Onlar bu şiirde yer bile alamadı
O bir yıldızdı
Hergün gördüğüm ama asla ulaşamadığım
Ama sadece basit bir yıldız
Kafamı kaldırdığımda yüzlercesinin olduğunu farkettim
Onunsa diğerlerinden farksız olduğunu
Hatta daha sönük kaldığını
Tabii bu kalbimin sözleri
Dedim ya kalbim "Y"ci
Akıl penceresinden hiç bakmak istemiyorum zaten
Bu aralar en yakın dostum sadece ve sadece kalbim
Gelelim Y ye
Nasıl anlatılır ki
Kelimeler taşıyamaz onu
Sadece övünür adını oluşturan harfler
Çiçekler solar sonra
Basit kalır kokuları
Onun kokusunun yanında
Saçlarının karası karşısında
Parıl parıl parlar gece
Kirazlar mesela
Utançlarından çiçek bile açamazlar
Baktıklarında dudaklarına
Ve inciler siyah zannederler kendilerini
Onun dişleriyle kıyasladıklarında
Gelelim sesine
Dünyanın en güzel sesi nedir sizce
Yağmur sesi?
Gitar sesi?
Keman sesi?
Hiçbiri!
Yağmur yağsada hoş yağmasa da
Onun sesinin doğallında
Yapay kalır anca
Gerçi hiç aşkım lafını duyamasamda
Bazen uzaktan da sevmek yeter insana
Ressamın çizdiği bir doğa manzarasını düşünün
Onu yaşama gibi bir imkanınız var mı?
Tabii ki yok
Peki ulaşamayacağınızı bildiğiniz için sevmiyormusunuz?
Kesinlikle hayır
Kapatıp gözlerinizi hayal ediyorsunuz o an için kendinizi orda
İşte aynen bende öyle yapıyorum
Hatta daha da ileriye gidiyorum bazen
Koyuyorum resmini karşıma
Sayfalar taşıyor aşkımdan
Bir şiir yazıyorum ona
Beğenmiyorum
Sonra bir şiir daha
Gene yırtıp atıyorum
Ondan şiir olmaz
Ondan romanda olmaz
Bestede
Ama mutlu sonla biten bir masalın
Pamuk prensesliği tam ona göre
İki anlamda çok güzel yansıtır onu
Hem pamuk gibi kalbi,elleri
Hemde prenses gibi güzelliği
Yetmez ama neyse
İşte durum aşağı yukarı böyle
Aklım x diyor
Ama kalbim tüm olumsuzluklara rağmen hala y....
yazılmamış tüm şiirlerimin ilham perisine...
Kimbilir Hangi Şarkılarda Buluyorsun Onu
Kimbilir...
Belki sonbahardan ilham alır saçları
Belki gecelerden
Belki okyanus mavisidir gözleri
Belki orman yeşili
Sen asla bilemezsin ki
Onun hayallerini süsleyen prensi
Üçücü şahıs olmak zordur arkadaş
Gözyaşlarının onun omzuna değilde
Taş kaldırımlara dökülmesi
Ellerini hep lanet olası bir çift eldivenin ısıtması
Hatta eldivenin bile bir çift olmayı başarabilmiş olması
Ve çift kişilik yatak alacak paran varken bile
Tek kişilik yatağında,ruhsuz bir yastığa sarılıp ağlaması
Ağırdır,kaldırılmaz...
Yaşamak istersin mesela
Onu yalnızca onla
Paylaşmak istemezsin kimseyle
Ve bazen konuşmasına bile kızarsın
Sıradan da olsa biriyle
Sonra
Gözlerine bakanlara bile küfredersin içinden
Gözlerinin parlaklığına gölge düşüyor diye
Olası rakiplerin vardır mesela
Aslında olmasalarda
Olma ihtimallerinin olması bile yeter
Onu kıskanmana
Tabi o bunların hiç birini bilmez
Bütün kelimeleri ardından yazarsın
Hayallerinde binlerce kez aşkını anlatırsın
Rüyalarında doya doya saçlarını koklarsın
Ama onu gördüğünde yüzüne bir seni seviyorum diyemezsin
Çünkü o farklıdır hayatında
Herkesten herşeyden
Ulaşılmaz bir yıldızdır
Dokunamayacağını bilsende
Sadece bakmak avutur işte kalbini
Bakıp bakıp hayal kurarsın anca
Dedim ya farklıdır diye
Öyle sevmiş
Öyle bağlanmışsındır ki ona
Sırf kalbini kırmaktan korktuğun için
Saplarsın aşkını kalbine
O da kanar durur sürekli durmadan
Ve bazen senaryonun en acısı gelir aklına
Ya benim onu sevdiğim gibi
O da bir başkasını böyle seviyorsa dersin
Kimbilir ya varsa
Ki vardır mutlaka
Kendini düşünürsün
Kalbinin hiç boş kalmadığını hatırlarsın
Sonrası belli zaten kendi kendine
Kendi kendini yıkar
Kendi enkazından ağır yaralı kurtulursun
Şarkılar vardır mesela
Kendini kaybedip,onu bulduğun
Dinledikçe anlatılmaz bir sancı duyduğun
Kimbilir onunda şarkıları vardır belki
O da dinler, o da düşünür kalbinin prensini
Olamaz mı?
Senin bir kalbin var
Bak sol yanına
Onun adını andıkça çarpıyor galiba
Sonra onunda var bir kalbi
Hemde dünyanın en güzel kalbi
Varsın içinde sen olmayıver ne olur ki
Hem zaten sevmiyormusun onu uzaktanda olsa sanki..
YTŞİA (Kalem Ordularımın Harbi) (SEVEN 7)
Merhaba yarım kalan cümlelerimin yüklemi
Merhaba terkedilmiş şehrimin misafiri
Ve merhaba
Hüzün yüklü masallarımın gülümseyen prensesi
Yaşayamadığım ne kadar anı varsa
Adını hayal diye anlamlandırdığım torbamda
Topladım hepsini,yükledim sırtıma
Gitmenin ağırlığını kuşandım üzerime
Ve gidiyorum lanet okuyarak işte
Nereye diye sormayı bile yediremiyorum
Allah kahretsin ki kendime
Ayaklarımın götürdüğü meçhul yerlere
Kim bilir azrailin kollarına belki de
Yanlış anlama sakın
Sana değil bu sitemler
Yazılacak çok şey var
Aşka ve sana adanacak onlarca şiir
Ve ona karşı açılacak bir savaş
Anlam zırhını kuşanmış bilnlerce sözcük
Çarpacak müstakbel sevgilinin suratına
Yankılanacak satır satır nağmelerim kulaklarında
Yalakalığın Allahını yapan şerefsize söylenecek milyonlarca paragraf
Kalibini kırmamak adına sansürlenecek aklımda
Ve sadece üzülmemen için süzülecek biraz gönlümde
Birazda şeker olacak içinde
Yani adın
Zehir zıkkım kelimelerimdeki tatlı tek şey
Ben susacağım
Mürekkebimden oluk oluk akacak kan
Kalem ordularımın harbi başlayacak bu gece
Hazırım...
Yazacağım herşeyi
Belki satırlar ıslanacak gözyaşlarımdan
Belki perdeler sararacak yaktığım sigaralardan
Belki daha önce hiç görmediğim hüsranlara alıp götürecek beni anılar
Ama yazacağım...
Sadece okuma ihtimalinin olduğunu bildiğim için
Sen asla okumasanda
Yada okuyup hiç birşey anlamasanda
Bu satırlar sana
Tıpkı öncekiler gibi
(Y) azılmamış (T) üm (Ş) iirlerimin (İ) lhamının( A) dısın sen
YTŞİA sın yani
En güzel şiirlerimin altında imza olarak kullandığım harflerin açılımı
Aslında herşeysin sen
Herşey...
Bazen eski bir fotoğraf
Bazen tozlu bir ayna
Bazen de bir demet menekşe
Bazen güneş
Kapkaranlık bir gecenin ertesinde
Yüzümü yakan sıcaklığınla
Yaşama sevinci olup doğan
Bazen şemsiye
Sağnak sağnak yağan dertlere
Siper olup koruyan
Bazen de bir bardak su
Ölümüne yandığım anılarda
İmdadıma yetişen
Herşey çok farklı olabilirdi
Olamadı...
Nedeni çok
Yanlış zamanlarda
Yanlış hayatlarda
Yanlış kişilerle başrol oynamışız
Bu hayat denen tek kişilik senaryoda
Sonra mesela ben matematiği hiç sevememişim
Denklem çözmeyi öğrenemediğim için
Almamışlar beni üniversiteye
Bozuk sistemin oyuncağı olmuşuz yani
Bende isterdim okumak
Küçükken büyüyünce ne olacaksın sorusuna verdiğim cevabı
Bugün hatırlayamıyorum bile
Ne acı değil mi?
Birazda suç babamda
İşçi çocuğusun sen okuyup büyük adam olmak neyine
İşçiliğe devam et işte
Büyük hayaller kurma hiç
Basit yaşa
Basit şeylerle mutlu ol
Sonra hiç yaşamamış gibi öl
Kim bilir beş seneye adını bile hatırlayan olmaz belkide
Mezar taşına kimliğimden bir parça
Adın soyadın
Birde baba adın
Sonra doğum tarihin
Ve asla bilemeyeceğin ölüm tarihin
Neredeyse unutuyordum birde ruhuna fatiha
Artık kaç fatiha kurtarırsa
Tabi mezarın yola bakmazsa o da zor
Ne gelen olur ne de giden
Dolayısıyla anca komşu mezarlıkların misafirlerinden
Koparırsın üç beş fatiha
Onlarda okumayı akıl edip şeref buyururlarsa
Bu mudur olay?
Hayat işte...
Büyük adamın çocuğuda büyük adam olur
Tabi sadece anlamda
Adamlık ne okul ister
Ne de yaş
Adam olmak çok şeydir
Cebe bakmaz yüreğe bakar
Bu konuya nerden geldik bilmiyorum ama
Senin ki de pek adama benzemiyor hani
Benden söylemesi
Umrunda olmaz deme
Olur...Hemde çok
Üzülürsen eğer
Bende biterim
Yorgun bir çınar gibi içten içe
Tırnağına zarar gelse
Saçının bir teli kopsa
Bil ki en çok ben yaralanırım
Aslında bilemesende
Ne zaman üşüse ellerin
Sitem ederim soğuklara
Bir çift eldivenin bile olamamak ellerinde
Ne zaman ıslansa saçların
Ve sen hasta olsan
Şemsiye olarak yaratılmadığım için
Küserim Allaha
Hani Allah biliyor bunları
Sende bil varsın olsun
Bazıları kızıyor bana
Allaha isyan etme çarpılırsın diyor
Çarpılmak nasıl birşey diye düşünüyorun
Mecnun geliyor aklıma
Başrolde kim var?
Leyla...
Sonra Keremi düşünüyorum
Aslısı için yaptıklarını
Ferhatla Şirinin öyküsü zaten dram
Ve Adem geliyor aklıma herşeyden öte
Cennet gibi bir yerdeyken
Havaya kanıp
Tanrıyı hiçe saymasını düşünüyorum
Sonra yaptıklarımın
Bir isyan hükmü biletaşımadığı kanaatine varıyorum
Peygamber bile bir kadın uğruna Allahın emrini çiğniyorsa
Ki tüm gerçeklik olgularının olması bile kar etmemiş başucunda
Ben peygamber değilim..
Ferhat yada mecnunda olamam asla
Ama sen
Havasısın dünyamın
Leylası çöllerimin
Şirini dağlarımın
Ve Aslısı yollarımın
Dahası da var aslında
Herşeyden öte
(Y) azılmamış (T) üm (Ş) iirlerimin (İ) lhamının (A) dısın sen
yazılmamıştümşiirleriminilhamınınadı....
ytşia....
Bitimsiz Aşklar Vardır Bilirmisiniz?
Ki ben bu gece
Kapatttım tüm anlam kapılarını bir bir
Kendime,kaderime ve küllerime
Derdimi bir kalbim bilecek
Birde boş boş baktığın bu satırlar
Saçmalama sınırlarımın fethi var bu gece
Açtım kollarımı
Kapattım gözlerimi
Aynı küçük çocuklara yapıldığı gibi
Kim gelecek ? kim gelecek?
Azrail mi?
Kuşlar mı?...
Allah kahretsin,galiba hiçbiri...
Kaçılacak,lanet bir adamım bu aralar
Kim nasılsın diye sorsa
Hemen başlıyorum seni anlatmaya
Kimsenin umrunda değil tabii
Ne tanıyan var seni bu şehirde
Nede halimi gönülden dinleyen
Gel be
Gel ne olur
Boşuna bu ızdıraplar
Bu çileler
Ben razıyım herşeye
Ne dersen
Ne istersen kabul şimdiden
Hep senin dediğin olsun
Kırarsam eğer birgün kalbini
Bir damla gözyaşın süzülürse kederden kirpiklerinden
Ardına bile bakmadan git...
Ama bir kez olsun gel
Tüm engelleri engellemek elimizde
Kendi dünyamızın cennetini yaratmak
Ademi Havası
Ferhatı Şirini
Herşeyden öte
Sen ben olmak elimizde...
Yaktım Bu gece Kendimi
Bölüşmek içimde büyüttüğüm aşkı damla damla senle
Sonra susmak sessiz haykırışların kulakları sağır eden sessizliğinde
Ve bir bütün olabilmeyi başarabilmek dizlerinde
Gerçekleşmesi imkansız bir hayalden öteye gidemedi sadece
Ki bu değildi benim istediğim
Hayallerime tutunup ellerim kanasa da hicrandan
Hiç bırakmamak sana ulaşmak adına
Sonra mutluluk denen o asla bilemediğim diyara yol almak
Bir dünya yaratmak farz-ı misal bomboş
İçinde sadece sen ve ben
Ademle Hava gibi
Acının derdin üstünü örtebilmek sevgiyle
Mutluluğu sevinci paylaşabilmek
Yaşamak yani kısacası
Hep acısını tattıran hayatın
Tatlısından da bir parça koparmayı başarabilmek
Sonra göz dikmek en yükseklere
Elele verip kanatlanmak birlikte
Asla göremeyeceğimiz yepyeni yerlere
Sen ki bir aşkın adısın
Uğrunda köle olan bu kalbin sahibesi
Tüm zamanların gelmiş geçmiş en güzel aşk bestesi
Kimbilir kimler kırdı kalbini
Kimler ağlattı defalarca bir hiç uğruna seni
Belki tövbe ettin aşka
Belki hiç inanmadın bile
Belki gelip geçici bir hevesti sadece gözünde
Belki hiç doğru insan çıkmadı karşına
Çıkanlarda küstürdü gitti seni aşka
Aslında bilmeyi çok istesem de,bilemem işte asla...
Anlat desem anlatırmısın yaşadıklarını?
Ben dinlerim bir bir
Günlerce
Aylarca
Yıllarca
Hatta sol yanımda çırpınan kalp duruncaya...
Hayatını bilmek bile yeter bazen
Birlikte kızarız o bitmiş aşklarının kahramanlarına
Hatırlamak istemezsen üstünü bile açmayız
Kaparız perdeleri güneşe
Sen anlatırsın ben dinlerim
Güneş girmeyen eve doktor girer deyimini bile eskitiriz istersen
Doktorumda sen olurusun şayet hasta olursam
Hani vardır ya annelerin bir öpücükle
Çocuklarını iyileştirme mucizesi
İşte aynen öyle yaparız bizde
Bir buse kondurursun acıyan kalbime
Buseden de vazgeçtim dokunsan yeter
Hatta dokunmak istediğini söylemen bile
Bir anda yeşerir bende çöller
Sağnak sağnak yağar gözlerimden yaşlar
Ama bu defa bir farkla
Daha önce hiç yaşamadığım bir duyguyla damlarlar gözlerimden
Mutluluktan ağlarım ilk defa
Hep kaderimin imzası olan yaşlar bile şaşırırlar kendi hallerine
Ve ben yazarım gene bir bir
Duygularımın dilsiz tercümanı kelimerimle
Hüsranı,aşkı,derdi,yalnızlığı
Senin bana neler tattırdığını...
Dünya KonservEtuarı
Okumak adam olmaksa eğer
Ben hiç adam olamadım farzet
Musluk problemlerini çözmekle birse zeka
Aptalın tekiyim bu durumda da galiba
Yada komple hayat yanlış baştan aşağıya
Oysa ben istedim mi ki birgün olsun yaşamak
Sordularmı bana sanki
Gözlerimi açtığımda buldum kendimi bu lanet dünyanın kucağında
Şimdi bir ateistin not defteri gibiyim
İnkara haşa
Ama birazda rahat oynamak vardı bu oyunda
Şimdi kızıyor bazıları bana
Şükret haline seninkinden de kötü hayatlar var diye
Şükür evet şükür
Yaşıyoruz
Çok çok şükür
Ama sadece yaşıyoruz
Bir yaprak misali
Ana babadan ayrılınca kurumaya mahkum
Ne farkım vardı diğer yaşıtlarımdan
Cennetten elma mı çaldım
Şeytanla ortaklık mı kurdum??
Onlar bugünü yaşayıp
Yarını düşünmezken
Biz yarının kaygısıyla
Bugünü bile düşleyemiyorsak....
Neyse...
Yada babam mesela
İşçi gelmiş işçi gitmiş
Kazandığı çeyrek ekmek parasını da
Hayat denen aç köpeğe yedirmiş
Kaderse bu yaşananlar
Üç kuruşa eşek gibi çalışmaksa kader
Kader
Yedi yaşında ki bir çocuğu okul yerine
Kirin pasın içine mahkum etmekse
Gene kader
Bazılarının altını çizmek için
Bazılarının üstünü çiziyorsa
Fakir fukaranın sırtından para kazanan leşlerin mesela
Ben böyle kaderin diye başlayan milyonlarca cümle kurabilirdim de artık sonra
Bir annem vardı benimde
Beş kardeşi yetiştirmek gibi kutsal bir görevi yüklemişti sırtına
Tabi taşıyamadı yazık
Erken yaşta beli büküldü
Ee koyal değildi tabi
Sen hem yaşamaya çalışacaksın
Hemde beş yaramaz çocuğa kucak açacaksın
Ağır geldi bu koşuşturmaca
Annem sadece bir kez öperek uğurlayabildi beni okula
Sadece birkez...
Akşam ilk kez okula gitmenin verdiği anne özlemiyle koştum eve
Daha önce hiç ayrılmamıştım ondan
Hep yanımdaydı
Geceleri onun saçlarına dolardım elimi
Bazen aniden iç çekerdi
Canını acıttığımın farkında bile değildim
Sonra mesela mahallenin diğer çocukları döverdi beni
Hep anneme koşardım
Yapışırdım eteğinin bir köşesine
Annemin o tatlı kızgınlığı
Benim yaşlı gözlerim
Komşuya şikayete giderdik
Ve o lanet okuduğum okumaya beni düşman eden ilk gün
Mataramdaki suyu bile içememiştim doğru düzgün
İpleri acıtmıştı boynumu
İlk defa önlük giyiyordum
Biraz değişik gelmişti
Sonra o yaka denilen jillet misali keskin kaba bez
Ensemde kanlı bir hilal yaratmayı çok iyi başarmıştı
Okula başladığım için kimbiliir ne zorluklarla alınan ayakkabılarımın bastım üstüne
Belkide uzun zamandır giydiğim ilk yeni ayakkabıydı
Kolay değildi alışmak vurmuştu biraz
On dakkalık yolu beş dakkaya sığdırdı minik adımlarım
Yolun sonunda anne şefkati vardı çünkü
Köşeyi döndüğümde evimizin kalabalık olduğunu gördüm
Tabi ölüm ne demek daha öğrenememiştim
Üç beş erkek vardı bahçemizde
Birde adaşım Ahmetin babası
Adını bilmiyorum ama Ahmetin babası işte
Birden biri aldı beni kucağına gel bakalım adın ne senin diye sordu
Ahmet dedim
Sonra ne olacağımı sordu
Övünerek babam gibi işçi olacağım dedim
Göğsüm kabardı bir an
Öyle kolay değildi
İşçiydi benim babam
İşçi hemde koskocaman
Sonra Neziha teyze geldi
Yanağıma bir öpücük kondurdu
Hadi dedi Ahmet bize gidiyoruz
Ne işim vardı ki benim Neziha teyze gilin evinde
Hayır dedim ben annemin yanına gideceğim
Annemdi çünkü
Annem
Hayatımda ilk defa altı yedi saat uzak kaldığım
Ve deliler gibi tarhana çorbasını özlediğim annem
Yolda düşündüm durdum zaten hep annem kesin yemeği hazırlamıştır diye
Annen öldü oğlum dedi ağlayarak
Annen öldü
Annen öldü
Öldü
Ölmek?
Ölmek ne demekti
Ne zaman sapan görsem büyük çocuklardan
Bende istiyorum diye koşardım anneme
Kuş vurmak vardı işin ucunda
Daha önce hiç dokunamadığım kuşları
Bu defa avcmun içinde tutmak
Komşumuzun bir muhabbet kuşu vardı mesela
Çok yakından gördüğüm halde dokunamadım asla ona
Ellerim kirliymiş
Dokundutturmadılar
Hep babamın külüstür jawası yüzünden
Hergün bozulurdu
Bende babama yardım ederdim
Ama bir sapanım olsa
Benimde kendi kuşum olabilirdi
Gerçi diğer çocuklar vurdukları kuşları yiyorlardı ama
Ben hiç et yemedim
İlk ve sonkez kestiğimiz bi keçimiz vardı
Bayrama bir hafta kala almıştık
En yakın arkadışımdı benim
Paramız ona yetmişti heralde ki
Nerdeyse benim boyumda küçücük sevimli birşeydi
Hemde çok sevimli
Kesmek için fazla sevimli
Bayram günü öyle ağladım öyle ağladım ki
Tekrar canlanması için saatlerce dua ettim
Annem o cennete gitti dedi
Bende gitmek istiyorum öyleyse dediğimde
O öldü oraya sadece ölenler gidebilir dedi
Sonra bana cenneti anlattı
İşte şöyle işte böyle
Cennet mi?
Nerde dedim gidip görüp geleyim
Çok mu uzak?
Hasan amca gilin evden de mi uzakta?
Gittiğim en uzak yerdi hasan amca gilin evi
Oraya yürüyerek gidemezsin ki dedi
Deden gitti bak oraya
Dedem cennete gitmiş benim
Sadece bembeyaz sakalını hatırladığı dedem
Ne zaman gelir dedim
Selam söyleyelim keçimize
O birdaha hiç gelemez dedi
Çünkü öldü
Tabi dedemi pek fazla tanımadığım için çok koymamıştı bu bana
Ama şimdi annen öldü diyordu Neziha teyze
Annen öldü
Anne diye bir çığlık attım
Ağlamak basitti zaten ben gibi çocuklara
Biz evde tam altı erkektik
Beş kardeş bir de babam
Annem her işi kendisi yapardı
Memur Ayşe annemden on yaş büyükmüş
Saçı açıktı ama hiç beyazı yoktu
Anneminse sayamadığım kadar bembeyaz teli
Hayat işte
Şiirle başlayan
Öyküye dönen yazdıklarımın acı gerçeği
Kaldıramamış kalbi annemin
Öyle dedi Neziha teyze
Ben hiç göremedim annemi
Sadece yeşil bir örtüsü
Tahtadan yapılmş arabası
Birde beyazlar giymiş kendi vardı
Başka adamların omuzlarında
Uçan sihirli halıya binmiş bir prenses gibiydi
İşte öyle
Bir annem vardı benim
Geldi geçti
Yedi yılıma yedi milyar hatıra yükleyip gitti
Sonra biz kaldık altı kişi
Anne yok
Baba viran
Abiler perişan….
Gün Gelir
Ve gün gelir
Geri gelir herşey
Buruk vedalarla
Ardından el sallanan
Umut yüklü trenler
Koskocaman yelkenlerine
Yepyeni maceralar yükleyen yelkenliler
Bir kova su dökülüp beklenenler...
Eski hallerinden eser kalmasada
Zaman denilen kavramın etkisinde
Biraz yıpranıp,eskiselerde
Kaybolup gitmezlerse şayet
Gelirler işte bir şekilde
Onların hepsini boşver de
Sen gelirmisin benimle?
Hiç ulaşamayacağımız
Meçhul yerler
Aslında biliyormusun?
Sen demeyi bile yediremiyorum kendime
Biz olmalıydık
...Biz
İkimiz
Sen ve ben
Bir elmanın iki yarısı
Bir bütün
Eksik kalmış hayatlarımızı tamamlayan
Birer masal kahramanı
Şimdi dur!
Sol yanını bir yokla
Kimin için çarpıyorsa
Git ona
Benim adımı bile anma
Tabi hatırlıyorsan hala....
Tesadüf
Bastığın yol bile olamadım ben
Koklayıp çöpe attığın bir demet menekşeden dahi çok uzak
Bakmaya bile tenezzül etmediğin kuru bir papatya yaprağıydım
Ağır geliyor bazen bunlar biliyormusun?
İstemsizce yaşamak
Sitemsiz yaşamak kadar zor
Neyi,neye dair,kiminle yaşıyorsun bilmiyorum ama
Sana ve yaşantına dair ne varsa hepsi bir bir aklımda
Sevmediğin bir şarkı çıkıyor bazen radyoda
Onun dinlemediğini ben hiç dinlemem deyip kapatıyorum
Sonra yağmurlu havalar varya hani
O ıslanıp hasta olmaktan korktuğun
Lanet olası kara bulutların volta attığı
İşte o günlerde bende kapanıyorum evime
Biliyorum ki evdesin sende
Çıkmayacaksın hiç sokağa
Dolayısıyla karşılaşma ihtimalimiz de olmayacak
Çok küçük bir tesadüfte olsa...
Deniz Kumu (Herşey Sendin)
Deniz kumuydu saçların
Ve sen kokardı deniz
Herşey sendin
Ve herşey içinde biraz sen olduğu için güzeldi
Ne çabuk yaşandı bitti
Oysa gitmeyecektin
Daha yeni başlamıştık bu maceraya
Henüz komşular öğrenememişti bile adını
Daha tanıştıramamıştım seni parktaki çocuklarla
Yarım kalan bir hikayeydik biz
Sadece önsözü yazılmış
Sonra da bir kenarda unutulmuş
Öylesine boynu bükük
Öylesine çaresiz
Sen gittin...
Gittin
Önce inanamadım
Yapmaz dedim
Yapamaz
Silemez herşeyi bir kalemde
Ah ne çok aldanmışım hakkında
Ne kadar safmışım inanmışım oyunlarına
Gittin ya
Artık önemi yok bu sitemlerin
Anca kulağın çınlatmaktan öteye gitmez
Ama biliyormusun?
Seni rahatsız etmemek için
Onu da yapmam asla
Yapamam
Kıyamam sana
Ben dokunamasamda o deniz kumu saçlarına
Kokusu hala sol yanımda
Ve birgün olurda dönersen tekrar bana
Şunu unutma ki kalbim kalbinin daima yanında...
Galiba ben
Seni sevmeyi sevmişim
Sana olan aşkımı duysan,bilsen nasıl olur acaba?
Yıkılımı tabuların,keskin bir nefretin ayazında?
Kızarmısın yoksa bana,birimi var hayatında?
Yada boşver böyle çok daha güzelsin
Hem ulaşsam sana bitecek hayallerim
Cenneti düşlemek gibi bir şey seni sevmek
Yaşanacak güzellikleri düşünüp sevinmek
Yada sıladan gurbete dönme yolunda yaşanan anılar kadar tatlı
Galiba ben
Seni sevmeyi sevmişim
Kimse olmasa da
Sönük,puslu bir akşamda yanımda
Hayalinle şerefe deyip öpmüşüm
Eski bir gazete kağıdına sarınmış sevgilimin dudaklarından
Sonra zaman durmuş bende
Yaşamak için neden mi var dostum?
Ölmek içinde bir sebep olmasa da
İkisi de boş bu aralar bana
Allahtan biri bu şarap denen mereti bulmuş
Yoksa unutulur muydun hiç bende be sevgili
Üstünü bir gece gibi örtebilirmiydim?
Herşeyin Bir Zamanı Var
Herşeyin bir zamanı var biliyorum
Ve bekliyorum cebimde umutlarla
Biliyorum birgün çıkacaksın karşıma
Mutlaka...
Başka yol yok
Aşka senden başka yol yok
Birgün göreceğim seni
Belki uzaklardan geçip gideceksin
Masum bir cennet yüklü gemi gibi
Belki göz ucuyla bakıp
Bir tebessüm küçümseyici
Zaten kaçırmışız biz o trenleri
Son istasyonda buluşsa ellerimiz
Sahiden ne farkeder ki?
Bazen geçmişin tozlu raflarının
Tozunu almak istersin
Üstünü açmaya bile tenezzül etsen
Ciğerlerine dolan kederden
Boğulur gidersin
Sonra bazen aklına gelir o
Zaten hiç çıkmaz da
An gelir oyalar biraz bu hayat telaşı
Gülücüklerine gem vurarsın ansızın
İçini bir sıcaklık kaplar
Kapatırsın gözlerini
Onu düşlersin
Sonra duygusal bir şarkının
En romantik yerinde doruğa ulaşır sende duygular
Sarılmak istersin ona
Ama nafile
Ne kendi vardır yanında
Ne sesi kulağında
Ne kokusu burnunda
Nede dudaklarının tadı dudaklarında...
Çolpan
Tam karşımdasın Çolpan
Tam karşımda
Uzansam dokunacağım sana
Gözlerinden yansıyan
Beni görebiliyorum
Tam karşımdasın Çolpan
Kokun burnumun direklerini kırıyor
Dokuz onda sekiz deprem misali
Saçların dolanmış sanki boynuma
Kayıp gitsem bu hayat sandalyesinden
İdamıma hüküm olur çoktan
Sesinin benzeri yok
Ne bu dünyada nede ahirette
Bülbül duysa sesini tutulur dili
Bulutlar hissetse
Utancından keser ağlamayı
Çolpan sen nesin Allah aşkına?
Melek desem değilsin
Cennet desem o da değil
Galiba küçük dünyamdaki en güzel şeysin
Topraktan yaratılan en güzel şaheser
Ah Çolpan
Senle ben
Hiç başlayamayan bir hikaye olmuşuz
Kim yazdı bu kaderi bilmem ama
Kilitli kalmış gaypların arasında
İkimize dair bir cümle bulamamışız
Kader deyip boyun eğmek
Ağır geliyor be Çolpan
Neden diye sormak günahsa şayet
Boşver zaten dolu bende yapılmamış milyonlarca ibadet
Ve çiğnenen yüzlerce emir
Sonra sayamadığım kadar haram
Hiç doğru yaşayamadım ben Çolpan
Hayatımda yaptığım tek doğru hareket
Seni sevmekti
Allahım lütfen beni affet
Dua edecek yüz mü var sanki
Ben hep Allahın yaramaz kulu olmuşum
Sağımdaki melek belki okuma yazmayı bile unutmuştur
Uzun zamandır defterin yüzüne baktığı yok
Soldakini hiç sorma Çolpan
Allah bilir kaç defter arşivledi şimdiye kadar
Toplasa en az on ciltlik bir ansiklopedi olur
Ee sonumuz belli Çolpan
Sen cennetliksin
Nerden biliyorsun dersen
Allah bile kıyamaz sana
Sonra ben cehennemlik
Bak ölmek bile çare değil kavuşmamıza
Kaderimiz öyle bir mühürlenmiş ki
Ne bu dünya nede ahiret
Çıkar yol olmuş
Seninle kurduğum hayaller var ya Çolpan
İşte onları saklıyorum ben mazi yerine
Sonra arkadaşlara anlatıyorum seni nasıl sevdiğimi
Kul hakkına giriyorum yani
Senin arkandan konuşuyorum
Neden yapıyorum biliyormusun?
Öbür tarafta helalleşmek için
Allah gösterecek hep bunları
Sonra soracak sana
Hakkını helal ediyormusun diye
Etsen de hoş etmesen de
Ama gene de sen etme
Benim yolum zaten belli
Etme ki günahlarının bir bölümü
Yüklensin sırtıma
Senden bir parça olduktan sonra
Seve seve taşırım
Ne kadar güzel birşey olduğunu
Sen hayal bile edemezsin
Anlayamazsın beni
Düşünsene
Günahlarının bedelini ben ödüyorum
Küçükte olsa bir faydam dokunuyor sana
İşte bu mutluluk varya Çolpan
Bu mutluluk
Anlatılamaz asla...
Meczup Bir Kardan Adam
Üşüyorum
Keskin ayazlar donduruyor ellerimi
Vesair bütün dertler
Ve güneş üşütüyor içimi
Romatizmal denklemlere hapsolmuş dizler
Çözümsüz problemler
Yokluğunu satır satır taşıyan dizeler
Sansür içerikli cümleler
Üşüyorum...
Sensizliğin soğuk ürpertisinde
Yokluğunu bir gece gibi örten kederde
Meczup bir kardan adamım şimdi
ASLA
Son vapurun ardından
İskelede el sallarken umutlarıma
İşte o zaman öğrendim ben
Gidenlerin asla dönmeyeceğini
Dönse bile
Hiçbirşeyin artık eskisi gibi olmayacağını
Nasıl bir hayat bu
Yarım yamalak yazılmış
En mutlu anları atlanmış
Ve tüm trajik hikayeler itina ile işlenmiş
Yarınlar Daha Beyaz
Bir kuşu ürkütüp kaçırmak yok artık
Demir parmaklıklar arasından
Yağmur damlalarını toplamak deniz yerine
Güneş saklamak ayaz gecelere
Ve taş duvarlara sarılıp yosun tutmak yok
Yok artık hiçbirşey
Balık istifi üst üste ezildiğim ranzamı
Bırakıyorum diğer kader bekçilerine
Kesmiyorum sakalımı
Var mı diyeceğin hayat?
Ve kalkmıyorum her sabah sabahın köründe
Sen gardiyan
Hakkımı helal etmiyorum asla sana
Bir karton bafraya sattın dostluğu
Şerefi,insanlığı
Kolla hemen köylünü
Sahip çık ona
Aynı topraksınız çünkü
Yalnız şunu unutma ki
Sizin topraktan
Ne çanak olur ne çömlek
Toprağınızda,sütünüzde,hamurunuzda,kanınızda
Bozuk vesselam
Kızma hemen gardiyan başı
Sen çok çektirdin bana içerde
Şimdi sıra bende
Dedim ya
Yok artık hiçbirşey diye
Sebepsiz yattığım yirmibeş yıldan sonra
Yok artık hiçbirşey
Hiçbirşey
Ömrüme bir fatihada benden çek
Bol aminli olsun
Sen gardiyan başı
Buraya ilk gelişini bilirim
Bıyıkların bile yoktu be
Ama o pis bakışların daimdi hep
Yirmibeş yıl ben ranzanın direklerine sarılıp yatarken
Sen akşam karının kollarında uyuyordum
Her sabah aşçı olacak celladın
Soğuk tarhana çorbası vardı benim önümde
Üstelik bir köpeğe kemik atma edasıyla sunulan
Al
AL!
Aldım merak etme
Sen çeşit çeşit mezeler hazırlatırken karına
Biz bir yudum rakıya hasret ölüyorduk
Sen Cennet Ben Cehennem
Ve buysa yaşamak
Ardı öfkeli yarınlarda kalmak
Hiçbir şeyini kaybedip
Aslında bulmamak
Hayaller süsler odamın dört köşesini
Senin benim bizim öykülerimiz
Kadere küfreder dilim
Ve bu bol sansürlü kelime oyununda
Başrolde gene biz
İkimiz
Şimdi git
Dönme sakın arkanı
Yaşanamayan mutlulukları da koy cebine
Yaşamışız say gitsin
Ve her şey burada bitsin
Yeni maceralar yazalım ayrı hayatlarda
Yeni tenlere bulaşsın kokumuz
Yeni benliklerde yaşayalım
Sen her şeyin en iyisine layıksın
Dalından koparılmamış bir elma
Hiç koklanmamış bir gonca
Ve hiç yağmamış mutluluk yüklü bir bulut
Ben berbat bir hayatın bekçisiyim
Allaha emanet yaşayan
Ordan oraya kuru bir yaprak gibi savrulan
Ayrı dünyaların insanıyız yani
Sen cennetsin
Sen hurisin
Ben cehennem
Ben zebani
Bu Şiirde Ya"SAKLI" Adın
Öyle bir şifreledim ki seni kalbime
Kalemime
Ve beynime
İnan ben bile çözemiyorum
Hatta bırak çözmeyi
Seni düşünmeyi düşünmek bile
Yetiyor karanlıklarda kaybolmama
Dedim ya
Bu şiirde yasaklı adın
Bu şiirde saklı
Ne kadar zor bir şey bu yaşadıklarım
Anlayamazsın
Kaç kere rest çekti aklım kalbime
Kaç kez dövüştüler uğruna
Unut dedim
Unut!
Ki yoktu elimde hiç bir umut
Ama olmadı
Kalbim hep üstündü zaten bu harpte
Sen bir yıldızdın
Başımı çevirdiğim an görme ihtimalim olsa da
Asla dokunamayacağım kadar uzağımda
Suçlanacak kim varsa suçladım bu oyunda
Hayata, kadere, dünyaya
Hatta kendime demediğimi bırakmadım
Ama sana inan tek bir toz bile kondurmadım
Kıyamam ki sana zaten
Bir bilsen ne kadar çok kızıyorum
O seninle boş boş konuşanlara
Sesini yıpratıyorlar boşu boşuna
Bir bilsen selamlaşmak için ellerine dokunduklarında
İçimden geçen bol sansürlü kelimeleri
Hatta kırasım geliyor bazen o kahrolası elleri
Sonra rüzgârları durdurmak istiyorum
Saçlarını dağıttıkları için
Ve her yağmur tanesini tek tek toplamak
Sen ıslanıp ta hasta olma diye
Öyle işte
Ben hiç dokunamadım
O pamuk ellerine
Hiç koklayamadım
Cennet kokan kokunu
Dizlerine yatıp ta
Bir şiir yazamadım mesela
Sana ve aşka
Sonra
Parfümünün kokusunu hiç tadamadım
Onun içindir belki de
Tüm denizler sen kokar bana
Tüm ormanlar
Tüm kirazlar
Ve güneş sen kokar
Sarı bir kezzap gibi yakarken herkesi
Bana ılık bir ilkbaharı hatırlatır
Ve gökkuşağıdır tenin
Bazen yeşil gözlerine dalar giderim
Bazen sarı saçlarına
Bazen mavimsi bir tutku olursun bende
Deniz misali
Bende fırtınadan arta kalan gemin
Sonra lacivert bir gece yutar beni
Boğulurum senli çıkmazların arasında
Turuncu bir toprak örter üstümü
Ölür giderim işte….